Bir insan topluluğunun millet olabilmesi için çoğunlukla aynı topraklar üzerinde yaşayan; aralarında dil, tarih, duygu, ülkü, gelenek ve görenek birliği gerektiğini sanırım hepimiz biliyoruz. Bir milletin kurduğu devletin sonsuza kadar devamı için millet olmanın gereğinde belirttiğimiz dil, tarih, duygu, ülkü, gelenek ve görenek birliğini nesilden nesile geliştirerek aktarabilmesi ile mümkündür. Buna milli kültür veya toplumsal hafıza da diyebiliriz. Toplumsal hafıza veya milli kültür dediğimiz bu kaynağın ana pınarı yüce dinimiz İslamiyettir.
Millet olarak zorluklarla karşılaştığımızda toplumsal hafızamız karanlık dehlizlerde yolumuzu aydınlatan bir ışık gibi bize yol gösterir. Toplum olarak zorlukları nasıl aştığımızı incelediğimizde yardımlaşma ve dayanışmanın en önemli unsur olarak öne çıktığını görürüz. Türk toplumunun yardımlaşma ve dayanışması milletimizin toplumsal özgüvenini doğrudan etkiler. Toplumsal özgüveni yüksek olan milletleri yıkmak asla mümkün değildir. Ancak toplumun ülkü birliğinin duygu birliğinin devamı toplumun sosyal ve ekonomik dengesinin bozulmaması ile mümkündür. Toplumda sosyal ve ekonomik dengenin korunması; güçlünün zayıfı koruması zenginin fakiri gözetip ihtiyaçlarını karşılamasına yardımcı olması ile olur. “İnsan olmak başkalarıyla çoğalabilmektir... İnsansın, birinin canı yandığında senin de canın yanıyorsa.” Yardımlaşmadaki cömertliğimiz, tevazumuz farklı gelir grubundaki bireyler arasındaki hasetlik ve kalp kırgınlıklarını engeller.
Dinimiz toplumdaki sosyal dengenin korunması için kurallar koymuştur Bu kurallar içinde en çok bahsi geçen yardımlaşma (sadaka ve infak) olarak öne çıkar. Fitre ve zekata birkaç defa yer verilmişken sadaka ve yardımlaşmaya defalarca yer vermiştir . İslam dini bir kanun koyarken bir nasihat ederken elinde en az imkanı olana göre bir ölçü belirler Ancak İslam dini kişinin malının miktarı ile Allahın emrine uymadaki gayreti ( takva) ile birleştirip bu yardımın üst sınırını kişiye bırakır .İçinde bulunduğumuz rahmet ayının idraki ile elimizi vicdanımıza koyup imkanlarımız ölçüsünde yardımlaşmadaki sorumluluklarımızı yerine getirelim
Mesela dinimiz en az imkanı olan yani hiçbir şeyi olmayanın bir başkasına güler yüzle selam vermesini, yoldaki bir taşı kenara itmesini dahi iyilik olarak kabul etmiştir . Dinimizdeki bu incelik hiçbir varlığı olmayan bireylerin bile o toplumda bir görevi olduğunu hatırlatır. Onu aidiyet duygusu ile toplumun vazgeçilmez bireyi yapar. . Bir toplumun gücü en fakir bireyin kendisini ne kadar güçlü hissetmesiyle orantılıdır o toplum o kadar güçlüdür .
Dünyayı etkisi altına alan kovid 19 pandemisi nedeniyle tüm dünya gibi bizde zor bir süreçten geçiyoruz. Toplumumuzda muhtaç aileler var. Muhtaç değilken muhtaç durumuna düşen bir çok insan var . Unutma ! İçinde yaşadığın toplumun gücü senin gücündür. Gelin her zamankinden daha cömert her zamankinden daha vefalı olalım.
Yorumlar 4
Mahmut Tektas 13 Mayıs 2020 03:29
Güzel bir konuya değinmişsiniz. Yazılarınızın devamını bekliyoruz. Tebrikler????????????????????
Mesut GÖNÇ 13 Mayıs 2020 00:07
Kalemine sağlık Levent hocam...
Semira 12 Mayıs 2020 14:40
Yüreğinize sağlık hocam çok iyi dokunmuşsunuz
Hülya özkalpak 12 Mayıs 2020 13:21
Doğru haklısınız bizim dinimiz çok özel bir dindir.Bunun farkına varmak ve bu değerleri yaşatmak çok önemli ve kutsal bir görevdir anlayana ve bunu kendisine görev edinen insana göre değişiyor bu yorumunuz ve güzel düşünceniz için teşekürler levent bey