Veysel Fırat

İslam Kendine Tebaa Arıyor

Veysel Fırat

Yıllardır İslam’a bayraktarlık yapan mazlumların hamisi, zalimlerin korkulu rüyası olan, insanlar arasında adil olmayı emreden Türk milleti, bu meziyetlerindeki ilhamını İslami öğretiden almıştır. Türkün cesareti, basireti ve bağımsızlığa düşkünlüğü İslami değerlerle yoğrulunca, öyle bir millet ortaya çıkmıştı ki Türk gibi olmaya özenen milletler; Türk milletini ancak taklit edebiliyorlardı.  Vatan ve bayrak sevgisiyle tanınan, haksızlık yapmayan, kutsallarını baş tacı yapan, komşu hakkını gözeten, yalan söylemeyen, işini doğru yapan, toplumsal dayanışmanın örneklerini barındıran, düşenin elinden tutan, kul hakkından korktuğu kadar hiçbir şeyden korkmayan necip bir millet idi.   
Nerede haksızlık görse onun karşısında duran, ilimde, fende, sanatta, estetikte, insaniyet ve iyi niyette, hayvan ve doğa sevgisinde tarihin zirvesini görmüş, cephede aslanlar gibi savaşan, savaştan sonra düşmanının yarasını saran ender millet idi Türk milleti.
Yukarıda bir kısmını saydığım üstün meziyetlerle bezenmiş milletim, ne yazık ki bu meziyetleri üzerinden atarak sahte mutluluğun devrini yaşıyorlar. Yalan söylemenin, kul hakkı yemenin, işten kaytarmanın, adam kayırmanın, rüşvetin, zulmetmenin, kısa yoldan para kazanmak için her şeyi mubah saymanın kabul gördüğü bir topluma ulaşma yolunda hızla ilerliyoruz. İslam sayesinde sahip olduğumuz üstün meziyetleri, İslamiyet’ten uzaklaşma sebebiyle terk ediyoruz. 
    İslam karşıtlığı ve İslami değerleri terk etmeyi moda halinde yaşıyoruz. Özellikle gençler arasındaki İslami cahillik çağdaş meziyetler olarak kabul görüyor.  Müslümanım demeye utanan, Müslümanlığı kendinde bir eksiklik olarak gören yığınların mensupları gün geçtikçe artmaktadır. İslami değerlerle dalga geçilmesi, kutsallarımızın, şovmenlerin elinde espri konusu yapılması, İslami bilince sahip gençlerin dışlanıyor olması, ateist ve deistliğin gençler arasında sükse yapıyor olması toplumun nereye gittiğinin en güzel göstergesidir.
Sadece biz de mi? 
Bütün Müslüman devletlerde bu hastalık bariz bir şekilde salgın olarak yayılmaktadır. Adı Müslüman olan yığınlar yapılan kötülükleri İslam’a mal edilerek kendilerini aklamış olduklarını zannedip İslam’dan kaçıyorlar. Bu kaçış iyi bir haltmış gibi gurur ve kibir içinde kendilerini ateist ya da deist olarak tanımlıyorlar. 
Herkes zannediyor ki İslam’ın insanlara ihtiyacı var. Oysaki İslam’ın bize değil bizim İslam’a ihtiyacımız var. Bir din düşünün ki bizden para istemiyor, makam, mevki istemiyor, hizmet istemiyor. Bizden, faiz alma, kul hakkına girme, haksızlık yapma, yalan söyleme, tembel olma, ilim Çin’de olsa da gidip al, ahlaksızlık yapma gibi evrensel doğruları istiyor. Bu doğruları yaşayıp istenmeyen yanlışları yaşamamak İslam’a değil insanlara kazandırır. 
Herkes zannediyor ki İslam’ın insanlara ihtiyacı var. Oysaki İslam’ın bize değil bizim İslam’a ihtiyacımız var. Bir din düşünün ki bizden para istemiyor, makam, mevki istemiyor, hizmet istemiyor. Bizden, faiz alma, kul hakkına girme, haksızlık yapma, yalan söyleme, tembel olma, ilim Çin’de olsa da gidip al, ahlaksızlık yapma gibi evrensel doğruları istiyor ve buna rağmen biz İslam’ı istemiyoruz.
İstemediğimiz İslam’dan uzaklaştıkça hırsızlık, yolsuzluk, ahlaksızlık, emanete hıyanet, verdiği sözü tutmama, tembellik, ilimden uzaklaşma, işini düzgün yapmama, sahtekârlık, rüşvet, gibi toplumların yıkılmasına ve yok olmasına sebep olan ne kadar illetlik davranışlar varsa hepsi Müslüman toplumların özellikleri haline gelmiş. Neme lazımlık ve bencillik Müslümanların gözlerini kör etmiş. Topluma soykırıma uğrayan Filistinliler için nefret, zulmeden İsrail için sempati yerleşmiş.   İslam toplumlarının ne duyguları ne de uygulamaları İslami değildir. Bu duygu ve uygulamaların olduğu toplumlara İslam elbette elveda diyecektir ve kendine yeni bir tebaa arayacaktır.  
2018 yılında Amerika’da kurulan ve kâr amacı gütmeyen İslamilik Vakfı, 2020 yılında İslamilik Endeksi üzerinde bir araştırma yapıyor. İslamilik Endeksi; ekonomi, hukuk ve yönetişim, insan hakları ve uluslararası ilişkiler olmak üzere dört ana daldan oluşmaktadır. Her ana dalın, kategoriye dair göstergeleri puanlanarak, ülkelerin İslam'ın insani, sosyal, ekonomik ve yönetişim öğretilerini yansıtıp yansıtmadığını ölçüyor. Başka bir deyişle ülkelerin “İslamilik” derecesini ölçme amacına göre bir endeks skoru oluşturuluyor. Bu sıralamada Yeni Zellanda  birinci, Hollanda ikinci sırada yer almış ve devamında Avrupa ülkeleri sıralandıktan sonra Suudi Arabistan 93. Türkiye 100. Sıraya girebilmişlerdir. 
Bu İslamilik Endeksine göre İslam’ın yeni tebaası belli gibi. Avrupa’da hükümetlerin değil de Avrupa’daki insanların,  İslam’i yaşam tarzına yöneliyor olması, her geçen gün İslam’ı benimseyenlerin sayısının artması Avrupa’da İslam tebaasının oluştuğunun delilidir. Varsın bizi yüce kılan İslami değerleri milletim taşımaktan vazgeçsin. İslam her zaman kendine tebaa bulur da kaybeden biz oluruz. 
    Veysel FIRAT
 

Yazarın Diğer Yazıları