Prof.Dr.Bayram Altan

Gençlere Sesleniyorum-66

Prof.Dr.Bayram Altan

İSLAM’IN İLK ÜNİVERSİTESİ 
VE MUS’AB  BİN UMEYR(R.A) (2)

                                                     Prof. Dr. Bayram ALTAN

   Mus’ab bin Umeyr,  aradığı evin kapısı önünde durup kapıyı hafifçe çaldı. Kapı açılınca içeri girdi ve selam verip bir yana oturdu. 
   Mus’ab’ ın göz alıcı güzelliğini ve özellikle nadide elbisesini ve güzel görünüşünü seyreden cemaatin içinde şu arzu canlandı:
   “ Allah şu gösterişli ve zengin gence hidayet ihsan etse de Müslümanların arasına katılsa, kendileri gibi İslamiyet’ in sonsuz nimetlerinden istifade etse ve Allah ile Resulü olan Muhammed(S.A.S)’ e inanmak saadetine mazhar olsa da İslam cemaatinin yüzü gülse ve kafirler kendi düşmanlıklarıyla kahrolsa…”
   Cemaatin içinde bir şimşek gibi parlayan bu arzu kuvvetlendikçe Mus’ab’ a sevgi ve samimiyetle bakan gözlerden yenilmez bir arzu şeklini aldı.
   Bu genç, kendisine ümitle bakan gözlerin, ne demek istediklerini gayet rahat anlamış ve o bakışların etkisinden kendini kurtaramamıştı. Fakat susmayı tercih etmiş, herhangi bir harekette bulunmaktan çekinmişti.
   Bu arada Peygamberimiz(S.A.S) Efendimiz’ iz sesi yükseldi. O’nun vaaz, irşad ve Kur’ an tilavetini dinlemek isteyen cemaatin gözleri ve yürekleri yön değiştirerek Resulullah(S.A.S)’ in tarafına çevrildi. Hepsi az önce gelen ziyaretçiyi unutmuş, o da kendisinin yapayalnız kaldığını hissetmişti. Gerçi cemaat onu unutmuştu ama o, cemaati ne unutmuş ne de bırakabilmişti.
    Cemaat nasıl Mus’ab’ı unutup Resulullah(S.A.S)’ e döndüyse Mus’ab’ ın kendisi de kendini unutarak Allah Resulü ’nün sözlerine kulak kesildi. Ve o eşsiz insanın sözlerini can kulağıyla dinleyip içine sindirmeye çalıştı. 
   Çok geçmeden Mus’ab, ayağa kalktı. Allah’ın Resulü’ ne yaklaştı ve O’na elini uzatarak Müslüman oldu. Müslüman olduğunu da dost- düşman herkese ilan etti.
   Mus’ab b. Umeyr, Müslüman olduktan sonra Müslümanlığını yakınlarından bir süre gizledi. Kureyşlilerin kendisini İslam dininden döndüreceğinden endişe ediyor ve çok sevdiği annesinden de çekiniyordu. 
      Büyük bir servete sahip olan annesinin kendisini reddetmesinden de korkuyordu. Çünkü o servetten kendisi istifade ettiği gibi kardeşleri de yararlanıyordu.
   Günün birinde Osman b. Talha onun namaz kıldığını gördü. Karşılaştığı herkese Mus’ab b. Umeyr’ in Müslüman olduğunu söyledi ve bu haberi hemen her tarafa ulaştırdı. 
    Bu haberin kısa zamanda duyulmasından sonra Kureyşliler Mus’ab’ a karşı cephe aldılar. Ona düşman gözüyle bakmaya başladılar. Anne ve babası da onu reddetti.
   Anne ve babasının servetinden mahrum kalan Mus’ab maddi yönden perişan oldu ama manen gönüllerde taht kurdu. 
   Bir zamanlar zengin ve müreffeh bir hayat süren bu genç, Müslüman olduğu açığa çıkınca fakir oldu. Müslüman fakirlerle beraber o da sabır gösterdi. 
   Diğer sahabeler gibi o da zorluklara tahammül etmesini öğrendi. 
   Ancak Mekke’ de Müslümanlar huzursuz ediliyordu. Müşrikler(puta tapıcılar) her geçen gün zulümlerini arttırıyordu. 
   Müşriklerin bu zulümleri artık tahammül edilemeyecek bir hal almıştı. 
   Her fırsatta yakalanan Müslümanlar, müşriklerin saldırısına uğruyor, işkence görüyordu. 
   Bu zulüm ve işkenceleri, huzursuzlukları duyan Allah’ ın Resulü, Müslümanların Habeşistan’ a göç etmelerine izin verdi. Habeşistan’ a göç edenler arasında Mus’ab b. Umeyr’ de bulunuyordu.
    Mus’ab, diğer kardeşleri gibi büyük çileler çektikten sonra tekrar Mekke’ ye gelip Sevgili Peygamberimiz(S.A.S) Efendimiz’ in hizmetinde bulundu. 
    Bir süre sonra Arabistan toprakları Müslümanlara tekrar dar gelmeye başladı. Habeşistan yolu ikinci defa görülmeye başladı. 
    Mus’ab b. Umeyr ikinci kez Habeşistan’ a hicret etti. Orada bir hayli eziyet ve işkenceler katlandı. 
    Ancak Sevgili Peygamberimiz(S.A.S) Efendimiz’ in hicranına dayanamadığı için yeniden Mekke’ ye döndü. 
    Uzaklardaki rahatlık yerine Allah Resulünün yanında sıkıntılı bir hayata razı oldu. O eşsiz insanın yanından ayrılmamak için her sıkıntıya katlanmaya razıydı.
   Mus’ab b. Ümeyr, Mekke’ ye döndüğü zaman büyük bir perişanlık içindeydi. Vücudunu örten elbisesi yırtık, yamalı paçavralardan ibaretti. 
    Maddi rahatlık içinde yüzen ve büyüyen Mus’ab b. Umeyr, fakir Müslümanın zengin kafirden üstün olduğunu haykırıyordu. 
    Mekke’ ye ikinci kez geldiğinde Müslümanların toplu bulunduğu yere uğradı. Bütün Müslümanlar onu bu halde görünce üzüldüler. 
    Vaktiyle onun ne büyük servetler içinde bulunduğunu bildikleri için bu perişan halini görünce üzüntülerinden ve ona yardım edememenin verdiği mahcubiyetten dolayı başlarını öne eğdiler.
   Sağlam ve sarsılmayan bir imana sahip olan Mus’ab b. Umeyr, Resulullah’ın huzuruna gelerek selam verdi. Peygamberimiz onun hakkında uzun övgülerde bulundu ve kısaca şöyle dedi:
   “Mus’ab, Mekke’ de tanıdığım ana ve babaların en müreffeh çocuğu bilirdim. İçinde bulunduğu refaha Allah ve Resulü için veda etti.”
   Allah ve Resulü uğruna anasını, babasını ve içinde bulunduğu müreffeh hayatı, servetini, dostlarını, kardeşlerini ve yakınlarını terk eden Mus’ab bin Umeyr, Allah Resulü’ nün yanından uzun zaman ayrılmadı. 
     Resulullah’ ın her söylediğini can kulağıyla dinleyip kalbine nakşetti. O kadar çok şeyler öğrendi ve ezberledi ki, Ashabı-ı Kiram arasından en bilgili fakih oldu.
   İlk “Akabe Biatı”ndan sonra Yesripliler, kendilerine dini öğretecek bir öğretmen istedikleri zaman Resulullah(S.A.S) , onlara Mus’ab bin Ümeyr’i gönderdi. Mus’ab, İslam dinini Mekke’ nin dışında yaymakla görevli bir öğretmen oldu.
   Bu genç sahabe, Yesrib’ e gittikten sonra Yesripliler, gruplar halinde Müslüman olmaya başladılar. Mus’ab’ ın yumuşak tabiatı, güzel ahlakı, tatlı ve müşfik sesi, sarsılmayan sağlam imanı herkesin sevgi ve güvenini kazanmıştı.
   Hac mevsimi yaklaşınca bir genç sahabe, 70 Yesrib’li Müslümanla birlikte Mekke’ ye gitti. Orada “İkinci Akabe Biatı” için hazırlıklara başladı. 
    Mekke’ ye ayak basar basmaz hemen Resulullah’ ı aramaya başladı. Resul-i Ekrem(S.A.S)’ in huzurunda durup Yesrib(Medine)’deki çalışmaları ve bu çalışmaların sonuçları hakkında uzun uzun bilgiler sundu. 
   Bu sevindirici gelişmelerden dolayı da Resulullah’ın sevgi ve rızasını kazandı. Mekke’ ye ayak bastığında Resulullah’ ın dışında herhangi birini ziyaret etmek aklına bile gelmedi. Onun bütün arzusu, Allah’ın Resulünü görmek, O’na Medine’deki mutlu gelişmeleri müjdelemekti. Bu arzusuna kavuştu.
   Oğlunun, sevgili Peygamberimiz(S.A.S) Efendimiz ile yaptığı bu ilk ve uzun ziyaretten Mus’ab ’ın annesinin haberi oldu. Fakat oğlunun bu halini nankörlük olarak nitelendirdi. Onun hakkındaki bu kanaatini kendisine söyleyecek adamlar gönderdi. Mus’ab işlerini yoluna koyduktan sonra annesinin evine gitti. 
   Karşısında oğlu Mus’ab’ı gören annesi ağlayarak ziyareti geciktirdiği ve İslam dinine girdiği için onu soru yağmuruna tuttu. Gözyaşları ile oğlunu kandıracağını zanneden annesi bunda muvaffak olamadı. 
   Çeşitli eza ve cefalara katlanmış olan Mus’ab bin Ümeyr, annesinin gözyaşlarını görünce gevşemedi. Aksine annesine dini telkinatta bulunarak(anlatarak) onu İslam dinine davet etti. 
   Annesi Müslüman olmayı kabul etmediği gibi onu da ne pahasına olursa olsun dininden döndüreceğini söyledi. Bu durumda çaresiz kalan annesi onu kendi haline bıraktı. 
    Bu olaydan sonra Resulullah(S.A.S)’ın yakınlığını daha çok arayan Mus’ab, Allah Resulü’nün hicret edeceğini duyunca ondan önce Medine’ ye gitti ve orada Allah Resulü ’nü karşılayacağı gün ve saati beklemeye başladı.
   Bedir Muharebesinde Resulullah(S.A.S)’ın sancağını taşıyan Mus’ab bin Ümeyr(R.A), Medine’ ye şan ve zafer sevinciyle döndü. 
    Gerçi Mus’ab’ın hayatı, Mekke’ deki gibi yine sıkıntı içinde geçiyordu ama o, diğer kardeşleri gibi bu sıkıntılara alışmıştı. 
    Servet zenginliği yerine şimdi gönül zenginliği vardı. 
    Huzur ve mutluluk vardı. 
    Manevi bir havayı teneffüs ediyordu en büyük insan ve en son peygamber olan Hz. Muhammed(s.a.v)in huzurunda bulunmanın ve onun mübarek sohbetini dinlemenin kazandırdığı bahtiyarlık vardı.
   İşte Mus’ab bin Umeyr de fani dünya zenginliğini, şan ve şöhretini değil, kalıcı ve ebedi mutluluğu tercih etmişti.
NOT: Tamamı üç bölüm olan bu yazımın son bölümü  haftaya salı günü yayınlanacaktır. 

Yazarın Diğer Yazıları