Prof.Dr.Bayram Altan

Gençlere sesleniyorum -1 Akıl Ve Manevi Güç

Prof.Dr.Bayram Altan

 Akıllı bir insan olarak, inanç va maneviyatın güçlü ise korkma!... 
Aklın ve maneviyatın sağlam olursa, diğer insanlardan daha güçlü ve çok daha üstün olursun.. 
Aklın, inancın ve maneviyatın güçlü olduğunda; senin ile  manevi değerlerden yoksun olan bir insanın arasındaki fark; “Altın” ile “Teneke”gibi olur.
Bu inceliği anlaman ve yaratılış gayeni idrak edebilmen, iyiyi 
kötüden, güzeli çirkinden, Hakkı batıldan, doğruyu eğriden ayırt edebilmen için Allah, sana  “akıl” adı verilen çok büyük ve oldukça kıymetli bir nimet vermiş ve seni İlahi emir ve yasaklara muhatap etmiştir.  
 “Düşünme, kavrama gücü, olayları anlama,  kavramlar ve olaylar arasındaki zorunlu bağlantıları kurarak sonuç çıkarabilme yeteneği” anlamına gelen akıl nimetinin kıymetini “deli” yi gördüğün zaman daha iyi anlarsın.  Zira bir nimetin kıymeti, zıddı ile değer kazanır. 
Akıl nimeti, herkeste farklı olan manevi bir gücü ifade eder. Allah, yalnız aklı olan insanlara sorumluluk yüklemiştir. 
Kur’an-ı Kerim’de 50’den fazla ayette akıl, “aklını kullanma, düşünme, kavrama, iyiyi kötüden ayırt etme” olarak bildirilmiştir.
Akıl, çok değerli bir nimettir. Eşyanın aslı onunla bilinir. Hakk’a giden doğru yol onunla bulunur. Akıl nimeti olmasaydı,  cehalet perdesi aralanmaz ve pek çok konular anlaşılamazdı.
Cenâb-ı Hak, Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: “Rabbinden sana indirilenin hak olduğunu bilen kimse, (inkâr eden) kör kimse gibi olur mu? (Fakat bunu) ancak akıl sahipleri anlar.” (Ra’d Suresi, Ayet: 19)
Kendisini iyi kullanmasını billirsen akıl; seni, doğru yola iletir. Akıl, senin hayatında  “Hakem” ve  “Hakim” olabilirse “Altın”; olamazsa paslı bir “demir” hükmündedir.  
Akıl seni; iyi, güzel ve doğru olan şeyleri yapmaya teşvik eder. Bu sebeple Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) bir Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyuruyor:
“Akl (-ı selim)  ile rızıklandırılan kimse, kurtuluşa ermiştir” (Feyzü’l-Kadir, c. 2, s. 54)
Senin sorumluluğun, akıllı olman nedeniyledir. Akıllı insan olduğun için ilâhî hitaplara muhatap olmuş ve sana çok önemli görevler yüklenmiştir.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) Efendimiz bir Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyuruyor:
“Ne kadar akıllı vardır ki,  halkın katında hakir olduğu ve kınanır bir görünüşte bulunduğu halde, Allah’ın emirlerine akıl erdirip (görevlerini yaparak) kurtulur. Ne kadar zarif dilli ve güzel görünüşlü şanı büyük kimse vardır ki,  yarın kıyamet günü helâk olur” (Feyzü’l-Kadir, c. 5, s. 49)
    Akıl, senin yaşam tarzına ışık tutar. Ancak o da bir mürşide muhtaçtır. Kendi başına bırakıldığı zaman yanılma, şaşırma ve dalalete düşme ihtimali vardır.
Geçmişte ve içinde yaşadığımız zamanda yolunu şaşıran kimseler, düştükleri feci sonlara, akılsız ve bilgisiz oldukları için düşmemişlerdir. Akılları da bilgileri de mevcuttu. Fakat Peygamberlerini veya onların varisi bulunan âlimleri dinlemedikleri ve ilâhî dinin hükümlerine kayıtsız kaldıkları için, “akıl” ları yol gösteren bir rehber olmaktan yoksun kalmıştır. 
Böyle hareket eden kimsenin aklı, mideden başlayıp aşağıya doğru inen arzuların hevesleri peşine takılmış olduğu için dumura uğrar; hakkı, hakikati, doğru sözü anlamaz, anlayamaz ve yükselme istidadı gösteremez.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) bu konuda şöyle buyuruyor:
“Akıllı, nefsini hesaba  çeken ve ölümden sonrası için iş gören kimsedir. Âciz, nefsini hevâsının (arzularının) peşine takan ve Allah’tan olmayacak şeyler temenni eden kimsedir” (Feyzü’l-Kadir, c. 5, s. 67)
“Kişinin iyiliği,  dinidir;  insaniyeti aklıdır; şerefi
(ise, güzel) ahlâkıdır” (Sünen-i Ebû Dâvûd, c. 1,s. 42) 
Bütün mertebeleriyle akıl, Allah vergisi’dir. 
Cenab-ı Hak, Kur’an-ı Kerim’de şöyle buruyor: 
“Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri peşinden gelmesinde, insanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak denizde yüzüp giden gemilerde, Allah’ın gökten indirip de ölü haldeki toprağı canlandırdığı suda,  yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve yer ile gök arasında emre hazır bekleyen bulutları yönlendirmesinde düşünen (aklını kullanan) bir toplum için (Allah’ın varlığını ve birliğini ispatlayan) birçok deliller vardır.” (Bakara Suresi, Ayet: 164)
“Ey iman edenler! Kendi dışınızdakileri sırdaş edinmeyin. Çünkü onlar size fenalık etmekten asla geri durmazlar, hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Gerçekten, kin ve düşmanlıkları ağızlarından (dökülen sözlerden)  belli olmaktadır. Kalplerinde sakladıkları (düşmanlıkları) ise daha büyüktür. Eğer düşünüp (aklınızı kullanıp) anlıyorsanız, ayetlerimizi size açıklamış bulunuyoruz.” (Al-i İmran Suresi, Ayet: 118)
Sağlam akıl sahibi olursan, kâinatı (herkesi aciz bırakan) bir nizamla yaratıp düzene koyanın, her şeyi düzenleyip yönetenin Yüce Yaratıcı olduğunu idrak eder, O’na inanır ve yalnız O’na ibadet edersin. 
Allah’ın, kudreti ve rahmeti her şeyi kuşatmıştır. Bunun için O, bütün canlılara  tam ve mükemmel olarak yeterli olup, ortağı ve benzeri yoktur. İşte yukarıda geçen ayet, bu konulara işaret eden birçok açık delili, gayet veciz ve bununla beraber oldukça açık bir şekilde bir araya toplamıştır. Bunda açık ve kapalı olarak nice ilimlerin ve fenlerin konuları ve gayeleri vardır.
Bunu en değersiz ve en basit bir akıl bile anlar ve en sağlam akıllar, bunda ebedi bir tetkik ve müşahede gayesi bulur. Hiçbir salim akıl, bu karardan dışarı çıkamaz.
İşte Kur’an-ı Kerim, en yüksek ilim ve fen konularının bu şekilde özünü alarak bütün seçkin insanların, hatta sıradan kişilerin bile rahatlıkla anlayacağı derecede sadeleştirip salim akıl sahiplerine öğretir.
       Sevgili gençler, Allah’a kulluk için yaratıldığınızı unutmayın!.... Kendinize, ailenize, milletimize, devletimize, insanlığa ve diğer yaratılmışlara karşı olana görev ve sorumluluklarınız da  kulluk göreviniz içine girer. Çünkü bu ödevleriniz; kulluk görevlerinizi yerine getirip getirmemenizle imtihan edilecektir. Bu, diğer varlıklara verilmeyen çok yüksek bir sorumluluk  derecesidir.
“Hayatımızı Aydınlatan ALTIN SÖZLER” isimli 92. Kitabımda da belirttiğim gibi,
“Akıl ve ruh; insan vücudunda gaye aleminden akan su gibi gelirse değerlidir”. 
“Akıllı insan; aklı başına gelince pişman olacağı bir sarhoşluğa düşmez”. 
“ Akıllı insanlar; önceden feryat ederler. Ancak cahiller, sonradan başlarını duvarlara vururlar”. 
“ İyiyi kötüden, Hakkı batıldan, doğruyu eğriden, güzeli çirkinden ayırt edemeyen insan, akıl fukarasıdır”.
“Kalbi bozuk olan insanın; fikirleri, düşünceleri, görüşleri, bakışları ve bütün işleri de bozuk olur”.
Allah’tan korkmayan kalp; kötülüğün, çirkinliğin, hilekarlığın, acımasızlığın ve ahlaksızlığın kaynağıdır”.
Allah ve Rasulü’nün inancı ve sevgisiyle dolmayan kalpten kimseye hayır gelmez!...”.
“Manevi duygular, senin duyguna râm olunca; gayrı felekler bile senden ayrılamaz!...”.
     Genç Kardeşim; yaratılış gayeni anlayan aklın, Allah aşkıyla yanan ruhun, iyiye ve kötüye yönelme serbestisine sahip iradenle evrende ayrı bir yer işgal edersin.
      Gönül dostu Yunus Emre’nin:
      “Bir ben vardır benden içeru” diye anlattığı, içindeki temiz, bozulmamış, inançlı, görev ve sorumluluk duygusu taşıyan erdemlik yarışına çıkmış insanı bulmaya çalışmaktadır.
      Sevgili gençler, hepimizin hedefi; değeri bütün yaratılmışların üstünde olan, en temiz, en iyi, en faydalı, en erdemli, en sevgili, sağlam inanç ve maneviyat yüklü bir insan seviyesine ulaşmak olmalıdır.
 
 

Yazarın Diğer Yazıları