Prof.Dr.Bayram Altan

Camiler Haftası

Prof.Dr.Bayram Altan

       Her toplumun kendine has önemli bazı gün ve haftaları vardır. 
       Müslüman-Türk toplumunun da önemli gün ve haftaları birbirini takip ederken 1 Ekim 1986 tarihinde bunlara bir yenisi daha eklendi: CAMİLER HAFTASI!...
       Diyanet İşleri Başkanlığı 1-7 Ekim tarihleri arasını “Camiler Haftası” olarak kutlamayı kararlaştırmış ve bu kararını Valiliklere gönderdiği bir genelge ile de duyurmuştur. 
       Cami, Arapça bir kelimedir. Sözlük anlamı,"Toplayan, buluşturan, birleştiren"dir. Dinî bir terim olarak Cami, "İçerisinde minaresi, mihrabı ve minberi olan, mü’minlerin ibadet maksadıyla içinde toplandıkları yerdir"dir.
      Cami, âyet ve hadislerle "MESCİD" kelimesiyle ifade edilmiştir. Mescid, "Secde edilen yer" anlamına gelmektedir.
      Cami ve mescidlerin dinimizde önemli bir yeri vardır. Sevgili Peygamberimiz, ilk mescidi hicret esnasında Kuba’da yaptırmıştır. 
      Peygamberimizin bizzat inşasına iştirak ettiği ikinci mescid ise, Medine’ye teşrif ettiklerinde yapılan Medine Mescidi’dir. Sonra bu iki mescid örnek alınarak yeni mescidler yapılmıştır.
     Gün geçtikçe sayıları artan, kubbesiz, minaresiz ve üzeri hurma dallarıyla örtülmüş olan bu sade mescidler, Emeviler ve Abbasiler döneminde nisbeten tezyin edilmiş, mimarî özellikleri itibariyle zirveye ulaşmıştır. Mimarî sanat şaheseri olan  bu camiler, günümüze kadar, çinileri, mermer nakışları, muhteşem kubbeleri, minber, kürsü ve mihrapları, insan ruhunu okşayan iç ve dış tezyinâtıyla "Tevhid İnancını"nın birer sembolü olarak dimdik ayakta kalmışlardır.
      Cami ve mescidler, kutsal yerlerdir ve kudsiyetlerini Kâbe’den alırlar.Yüce Rabbimiz, Kur’an-ı Kerim’de meâlen şöyle buyurmuştur:
      "Doğrusu insanlara (mâbed olarak) ilk kurulan ev, Mekke’de olandır (Kâbe’dir). Âlemlere uğur, bereket ve hidayet kaynağı olarak kurulmuştur ".(1)
       "Onda açık açık deliller, İbrahim’in makamı vardır. Ona giren,  güvene erer. Yoluna gücü yeten herkesin, o Ev’e (Kâbe’ye) gidip haccetmesi,  insanlar üzerinde Allah’ın bir hakkıdır. Kim nankörlük ederse şüphesiz Allah, bütün âlemlerden zengindir (hiç kimseye muhtaç değildir)".(2)
       "Bir zamanlar İbrahim’e Beyt’in (Kâbe’nin) yerini açıklamıştık (ve ona şöyle emretmiştik):"Bana hiç bir şeyi ortak koşma ve tavaf edenler, ayakta duranlar, rüku ve secde edenler için Evim’i (Kâbe’yi) temizle"!"(3)
        Cami ve mescidler, yeryüzünde kurulan huzur yuvalarıdır.
        Cami ve mescidler, edep ve terbiye ocakları; ilim,irfan ve irşad kaynaklarıdır.
        Cami ve mescidler, sevgi ve samimiyet duygularının dalga dalga yayıldığı, birlik ve beraberlik bağlarının kuvvet kazandığı, takva ve tevazu örneklerinin yaşandığı kutsal mekanlardır.
         Cami ve mescidlerde insanın hem iç hem de dış dünyası temizlenir. Caminin çeşme, şadırvan ve sebillerinden akan tertemiz sularıyla insanın dış dünyası; Kur’an-ı Kerim tilaveti, hutbe ve vaazlarıyla insanın iç dünyası, toplu yapılan ibadet ve zikirlerle de insanın kalbi temizlenir.
        Uzun yıllar üç kıtaya hakim olan ecdadımız, camiden aldıkları maddî ve manevî ilimlerle, idareleri altında bulunan ülkeleri aydınlatmış ve milyonlarca insanı hayranlık içinde bırakan güzel ahlak örnekleri sunmuşlardır.
        Camide yapılan ibadetle evde yapılan ibadet arasında büyük farklar olduğu için müslümanlar, cemaat sevabı alabilmek maksadıyla asırlardan beri birbirleriyle yarış etmektedirler. Kalbi mescide bağlı olan, yani bir vakit namazı cemaatle kıldıktan sonra ikinci vakti sabırsızlıkla bekleyen mü’minlerin mahşer gününde arşın gölgesinde gölgelenecekleri müjdelenmiştir. Nitekim Sevgili Peygamberimiz (S.A.S) bir hadis-i şeriflerinde:
    "Yedi sınıf insan vardır ki,  Allah-ü Teâla,  kendi gölgesinden başka gölge bulunmayan bir günde onları kendi gölgesinde barındırır;
    a-) Adaletli Devlet başkanı
    b-) Allah’a ibadet ederek yetişen genç,
    c-) Gönlü mescidlere bağlı olan kimse (bir vakit namazı cemaatle kıldıktan sonra ikinci vakti sabırsızlıkla bekleyen mü’min), 
    d-) Birbirini Allah için seven, bu sevgiyle bir araya gelen ve yine bu sevgiyle ayrılan iki kimse,
    e-) Şeref ve mevki sahibi güzel bir kadın kendisine arz-ı nefs ettiği halde "Allah’tan korkarım" diye bu teklifi reddeden kimse, 
    f-) Sağ elinin verdiğini sol eli duymayacak şekilde gizli sadaka veren kimse,
    g-) Kimsenin bulunmadığı yerde  (tenhalarda) Allah’ı anıp da gözleri yaşla dolup taşan kimse".(4)
Peygamber ( S.A.S.) efendimizin ifadeleriyle Ashab-ı Kiram, gökteki yıldızlar hükmündedir. Onlardan hangisinin gittiği yoldan gidilirse, Allah’ın izniyle doğru yolda gidilmiş olur. Çünkü Ashab-ı Kiram, alemlere rahmet olarak gönderilen peygamber (S.A.S.) Efendimizin etrafında bir nur halkası oluşturuyordu. Hemen her zaman o mübarek insanın sözlerini dinlemek, sohbetinde bulunmak, O’nun huzurunda kalmak ve şerefine erebilmek için seferber oluyorlardı.
Resûllullah (S.A.S.) a tabi olarak ibadet etmek de ayrı bir fazilet olduğundan Ashab-ı Kiram, cemaate devamı terketmemeye son derece özen gösteriyordu.
Bunlar arasında bir zat vardı ki, iki gözleri de görmediği halde başkalarının yardımıyla mescide geliyor ve ibadet ediyordu. 
     Bir defasında yağmur yağıyordu.  Resûlullah’a  (S.A.S.)  gelerek: 
     -Ey Allah’ın Resûlü!  Benim gözlerim görmüyor. Yalnız gelirken düştüğüm zamanlar oluyor. Veya birileri elimden tutup bana yol gösteriyor da öyle gelebiliyorum.  Ben mescide gelmeyip namazlarımı evimde kılsam olmaz mı?  diye sordu.
       Allah’ın Resûlü (S.A.S.) :
     -Ezan sesini duyuyorsan mescide gel ve cemaatle namaz kıl, buyurdu.
      Hemen belirtelim ki cemaatle namaz kılmak, yalnız namaz kılmaktan 25 veya 27 derece daha çok sevaptır. (5)
                Sevgili Gençler!...
    Cami,  Allah’ın evidir. Bu bakımdan İslam âleminde camiye büyük önem ve değer verilmiştir. Müslümanlar, asırlar boyu cami imarı ve inşası için büyük fedakarlıklar göstermişlerdir. 
   Cami ve mescidleri imar eden mü’minleri tebcil eden (yücelten) bir ayet-i kerimede yüce Rabbimiz şöyle buyurmuştur.
   "Allah’ın mescidlerini ancak Allah’a ve âhiret gününe inanan, namazı (dosdoğru) kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başka kimseden korkmayanlar imar ederler. İşte onlar doğru yolu bulanlardır" (6)
     Sevgili Peygamberimiz (S.A.S.) Efendimiz ise bu konuda şöyle buyurmuştur:
        "Kim bir mescid (cami) yaparsa (veya yaptırırsa) Allah onun için o mescidin bir mislini cennette yapar ve (o kimse için) hazırlar." (7)
         "Kim, Allah için isterse bağırtlak kuşunun kendi yumurtası için yapmış olduğu yuva kadar olsun, bir mescid inşa ederse Allah da cennette onun için bir ev yapar."(8)
         Cami ve mescidlere saygısızlık, Allah’ın hukukuna saygısızlık olarak kabul edilmiş ve bu tip insanlar,  Kur’an- Kerim’de zalim olarak vasıflandırılmıştır.
         Yüce Rabbimiz bu konuda şöyle buyurmuştur:
          "Allah’ın mescidlerinde, Allah’ın adının anılmasına engel olan ve onların harap olmasına çalışandan daha zalim kim vardır?..."(9)
          Dinimizin büyük önem verdiği konulardan biri de şüphesiz temizliktir. Bu bakımdan müslümanların beden, elbise ve çevre temizliğine son derece dikkat etmeleri gerekir. 
          Günde beş defa alınan namaz abdesti, cuma namazına gitmek için (ve özellikle cünüplükten kurtulmak için) alınan boy abdesti, kılınan namazın makbul olabilmesi için beden, elbise ve çevre temizliğine dikkat edilmesi, bunun güzel bir örneği değil midir? Zira namazın farzlarından biri hadesten (abdest tazelemeyi gerektiren durum) temizlik, diğeri de necasetten (dince pis sayılan şeylerden) temizliktir.
           Cami ve mescidler, sık sık temzilenir, havalandırılır ve güzel kokularla havası değiştirilir. 
            Nitekim, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 1987 yılında ihdas ettiği "Camiler Haftası’nın temelinde bu mana yatmaktadır. 
           Günlük ve haftalık temizlik ve bakımları yapılan cami ve mescidlerin, bu hafta münasebetiyle genel temizliği yanında bakım ve onarım işleri de yapılmaktadır. 
           Cami görevlileri ile cemaatin birlikte gerçekleştirdikleri bu güzel ve örnek hizmette camide bulunan bütün halı ve kilimler temizlik malzemeleriyle iyice yıkanıp kurulandıktan sonra tekrar yerlerine serilir."
           Cami ve mescidlerin temiz tutulmaları gerektiğine işaret edilen bir ayet-i kerimede yüce Rabbimiz şöyle buyurmuştur:
           " Bir zamanlar İbrahim’e, Beyt’in (Kabe’nin) yerini açıklamıştık (ve ona şöyle emretmiştik). "Bana hiçbir şeyi ortak koşma ve tavaf edenler, ayakta duranlar, rüku ve secde edenler için Evim’i (Kabe’yi) temizle"! (10)
            Cami ve mescidler, müslümanların kıblesi olan Kâbe’nin birer şubesi hükmündedir. Bu bakımdan cami ve mescidlerde Kâbe’ye yönelerek ibadet edildiği için temiz tutulmaları gerekir. 
             Sevgili Peygamberimiz (S.A.S.) Efendimiz bu konuda şöyle buyurmuştur:
            "Ümmetimin ecirleri (sevap ve mükâfatları) bana arz olundu. Hatta adamın mescidden dışarı çıkardığı çerçöp (ten dolayı verilen ecir ve sevap ta) gösterildi. Ümmetimin günahları da bana arzolundu. Adamın, Kur’andan bir sûre veya âyet kendisine verildikten (onu öğrendikten) sonra unutmasından daha büyük bir günah görmedim."(11)
             Hazreti Aişe (R. Anha) validemiz anlatıyor:
               "Resûlullah (S.A.S.), mahallelerde mescidler yapılmasını, çok temiz tutulup güzel kokularla havasının değiştirilmesini emretti. "(12)
                 Ashab-ı Kiramdan Semure Bin Cündeb (R.A) ise;
               "Resûllullah (S.A.S.) kendi kabile ve semtimizde mescidler edinmemizi ve onları çok temiz tutmamızı bize emretti" diyor.
               Hazreti Ali (R.A.) den rivayet edildiğine göre, Peygamberimiz (S.A.S.) Efendimiz şöyle buyurmuştur:
               "Namazın anahtarı tuhurdur (abdest ve temizliktir);  tahrimi tekbirdir, tehlili ise teslimdir." (13)
               Cabir (R.A) den rivayet edildiğine göre Allah’ın Resûlü şöyle buyurmuştur:
               "Yeryüzü benim için temizleyici ve  mescid  kılınmıştır. Her kim namaz vakti gelip ulaşırsa, orada namazını kılsın."
                Bir diğer hadis-i şeriflerinde ise:
               "Yeryüzü benim için mescid, toprağı da temiz ve temizleyici kılındı" buyurmuştur (Buharî).
               Ebû Zer (R.A) anlatıyor:
              "Birgün Peygamberimiz (S.A.S.) Efendimize sordum;
               -İlk yapılan mescid hangisidir?
               -Mescid-i Haram’dır, cevabını verdi.
            Ben:
               -Ondan sonra hangisidir? diye sordum.
Resûllullah (S.A.S.):
               -Mescid-i Aksa’dır, buyurdu:
Ben:
               -İkisi arasında ne kadar zaman geçmiştir? dedim.
Resûllullah  (S.A.S.):
               -40 yıl, buyurdu.
Ben:
               -Ondan sonra hangisidir? diye sordum.
Resûllullah (S.A.S.):
               -Nerede namaz vaktine ulaşırsan orada namaz kıl, yerin hepsi de mesciddir, buyurdu.
Resûllullah (S.A.S) şu yedi yerde namaz kılınmasını yasaklamıştır:
a.    Çöplükte,
b.    Hayvan kesilen yerde,
c.    Mezarlıkta,
d.    Herkesin gelip geçtiği yolun ortasında,
e.    Hamamda,
f.    Develerin çöküp yattığı yerde,
g.    Kâbe’nin damında" (14)
                Camiye giderken, cami içinde ve camiden çıkarken dikkat edilmesi gereken önemli konular vardır. Her müslümanın bilmesi gereken bu hususlar aşağıda maddeler halinde sıralanmıştır:
(1)    Vücudun ve özellikle ayakların kir ve ter kokularından arınmış olmasına dikkat 
edilmelidir: Vücudu aşırı derecede terli ve kirli olduğu halde çamaşırlarını değiştirmemiş olan bir kimse, yanındakileri rahatsız eder. Ayakları kokanlar, camiye girmeden önce ayaklarını mutlaka tertemiz yıkamalıdırlar. Aksi halde ayaklarından yayılan kokular, yanında ve arkasında namaz kılanları iğrendirip rahatsız eder. Huzur içinde namaz kılmalarına mani olur.
    Ayrıca, ayağın bastığı yere sinen kokular, saatlerce veya günlerce oradan çıkmaz. Orada namaz kılan ve pis kokuların yayıldığı yere secde eden bir Müslüman rahatsız olur. Müslüman, diğer Müslümanları hiçbir zaman rahatsız etmemeli, başkalarına eliyle, diliyle, gözüyle ve ayağıyla zarar vermemelidir. Böyle bir rahatsızlığı olan kimse, yanında temiz çorap taşımalı, camiye gireceği zaman, ayaklarını iyice yıkayıp temiz çoraplarını giymelidir. (Veya çorapsız namaz kılmalıdır).
    Yüce Rabbimiz bir âyet-i kerimede şöyle buyurmuştur:
    " Ey iman edenler! Namaz kılmak istediğiniz zaman yüzlerinizi ve dirseklerinizle beraber ellerinizi yıkayın. Başınızı meshedin. Ve topuklarınızla birlikte ayaklarınızı da (yıkayın)"(15)
(2)    Elbiselerin temizliğine dikkat edilmelidir:  Camiye giden bir kişi,  çamaşırlarını 
değiştirmeli, temiz ve yeni elbiseler giymelidir. Özellikle çoraplarının temiz olmasına dikkat etmelidir. Yeni çamaşır, elbise ve çorap giyemeyenler, yıkanmış ve temizlenmiş olanları giymelidirler. Yağlı ve tozlu olduğu için insanı rahatsız eden iş elbiseleriyle camiye gidip tertemiz, pırıl pırıl halıların üzerinde namaz kılmak doğru değildir. Cami, temizdir. Cami, huzur yuvasıdır. Camiyi kirletmeye ve cemaatin huzurunu kaçırmaya kimsenin hakkı yoktur.
(3)    Yiyeceklere dikkat edilmelidir: Camiye giderken başkalarını rahatsız edecek soğan ve 
sarımsak gibi ağır kokulu şeyler yenmemelidir. Yiyeceklerin dışında bir de ağızları kokan kimseler vardır ki,  onların da itinalı davranmaları, yanındakileri ağız kokusuyla rahatsız etmemeleri gerekir. 
Bu konuda Sevgili Peygamberimizin (S.A.S.) Efendimiz şöyle buyurmuştur:
            " Sarımsak, soğan ve pırasa yiyen kimse mescidlerimize yaklaşmasın. Çünkü gerçekten melekler, âdemoğullarının tiksinip rahatsız olduğu şeylerden tiksinip rahatsız olurlar."(16)
(4)    Camiye giderken saç ve sakal traşı olunmalıdır: Camiye giderken zaman varsa saç ve
sakal traşı olunmalıdır. Zaman yoksa, en azından saç ve sakalı taramalı ve düzgün olması sağlanmalıdır. 
Günlerce yıkanmadığı için yağlanıp âdeta keçelenmiş ve kokuşmaya başlamış saçlarla; 
yemek yerken belki de farkında olmadan sakalına sürülmüş yağ ve salça ile; içtiği suyun, yediği yemeğin içine girecek kadar uzamış bıyıklarıyla camiye girmek doğru bir hareket değildir. İnsan, aynaya baktığı zaman kendisinde gördüğü manzara karşısında kendisi bile rahatsız olurken; başkaları rahatsız olmaz mı?
            Saçı sakalı birbirine karışmış, pejmürde bir halde camiye gitmek yerine, tıraş olup veya camiye saç ve sakalını tarayıp düzelttikten sonra gitmek güzel bir davranıştır.
            (5) Camiye giderken güzel koku sürünmelidir: camiye giderken aşırı olmamak şartıyla güzel koku sürünmek sünnettir. Ancak kokunun ağır olmamasına özellikle dikkat edilmelidir.
    Sevgili Peygamberimiz (S.A.S.) Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır:
            “ Bir kimse Cuma günü gusleder, iyice temizlenip yağlanır, (güzel) kokular sürünür veya evinde olan kokuları kullanır da camiye gider ve iki kimse arasını ayırmadan kendisi için mukadder olan namazları kılar ve sonra da imam hutbe okuduğu vakit sükût ederse, o Cuma ile diğer Cuma arasındaki günahları mağfiret (af) olunur.” (17) 
    Her zaman temizliğe riayet eden mü’minler, bir bayram günü sayılan Cuma gününde gusül (boy) abdesti almalı, tertemiz elbiselerini giymeli, güzel kokular sürünmeli ve Cuma namazı kılmak üzerine farz olanlar hemen camilere koşmalı, birbirleriyle fazilet yarışı yapmalıdırlar.” (18)
            (6) Camiye giderken tesbih, takke ve temiz bir mendil bulundurulmalıdır: Camiye giderken, bir takke; namazın sonundaki tesbihatı tam yapabilmek için bir tesbih; öksürür veya aksırırken tükrük sıçratmamak için de temiz bir mendil bulundurulmalıdır.
            (7) Cuma ve Bayram namazlarında evi camiye yakın olanlar yanında bir seccade götürmelidir. Özellikle büyük şehir merkezlerinde Cuma ve bayram namazlarında camiye sığmayan cemaat dışarı taşmaktadır. Böyle durumlarda camiye bir seccade ile gitmekte büyük yarar ve kolaylık vardır.
            (8) Bulaşıcı bir hastalığa yakalananlar cemaatin içine girmemelidir: Bulaşıcı bir hastalığa yakalanmış olan bir kimse, bu hastalıktan kurtuluncaya kadar namazı bulunduğu yerde yalnız kılmalıdır. Camiye gelmemeli, cemaate katılmamalıdır. Böylece yakalanmış olduğu o bulaşıcı hastalığı başkalarına bulaştırmamış olur.
             Cami içinde de şunlara dikkat etmek gerekir:
       (1) Cami ve mescidlerde, kaybedilen eşyalar ilân edilmemelidir: Cami ve mescidler, asıl
 amacına uygun olarak kullanılmalı, onun dışında herhangi bir maksatla kullanılmamalıdır.                               
             Camilerde herhangi bir şeyin kaybolduğunu duyurmak veya bulunan eşyayı ilân etmek mekruhtur. Bu ise, sevilmeyen, hoş karşılanmayan bir davranıştır.
              Bu konuda  Ebû Hüreyre (R.A) den rivayet edilen bir hadis-i şerifte Sevgili Peygamberimiz (S.A.S.) Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
                “ Kim,  mescidde bir adamın herhangi bir yitik eşyayı ilân ettiğini duyarsa şöyle desin: - Allah, onu sana geri çevirip vermesin.” (19) 
                 Büreyde (R.A) den rivayet edildiğine göre, bir adam mescidde kaybolan devesini ilân etti ve:
                -Kim kızıl deveyi bulup (bize) seslenir? dedi.
                 Bunun üzerine Resûlullah (S.A.S.) ona:
                -Onu bulamaz ol! Mescidler ancak yapıldıkları amaç içindir!...”(20)
    Diğer bir hadis-i şeriflerinde ise Sevgili Peygamberimiz (S.A.S.) Efendimiz şöyle buyuruyor:
    “Kim bizim şu mescidimize hayır (iyilik ve ilim) öğrenmek ve öğretmek için girerse; o, Allah yolunda cihad eden kimse gibidir. Kim de bundan başka bir şey için girerse, kendisine ait olmayan şeye göz diken kimse gibidir.” (21)
            (2) Cami ve mescidlerde kısas ve misilleme yapılmamalıdır:  Camide, Suçlular hakkında ceza infaz edilmez. İçki içen bir kimsenin içki içtiği; zina edenlerin zina ettikleri şahitlerle tespit edilse bile cezaları camide tatbik edilmez.
              Bu konuda Allah’ın Resûlü şöyle buyuruyor:
             “Mescidlerde hadler (suçlular için takdir edilen cezalar) infaz edilmez, kısas ve misilleme de yapılmaz.”(22)
            (3) Cami ve mescidler, alım-satım merkezleri haline getirilmemelidir:  Cami ve mescidlerde alış-veriş yapılmamalı, yapmak isteyenlere engel olunmalıdır.
              Ebû Hüreyre (R.A) den rivayet edilen bir hadis-i şerifte Allah’ın Resûlü şöyle buyurmuştur:
             “Camide alım-satımda bulunan bir kimseye rastladığınız zaman ona şöyle deyin:
-Allah senin ticaretini kârlı kılmasın! (23)
             (4) Cami ve mescidlerde yüksek sesle zikir yapılmamalıdır: Cami ve mescidlerde zikir ve tesbihatta bulunurken namaz kılanları ve Kur’an okuyanları şaşırtacak kadar yüksek sesle zikretmemeli veya tesbihatta bulunulmamalıdır. Namaz kılan yoksa cehri (açık) zikir yapılabilir.
             (5) Camiye sağ ayakla girmeli ve dua etmelidir: Camiye girerken nasıl dua edileceği konusunda Sevgili Peygamberimiz (S.A.S.) Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
             “Sizden biriniz mescide (camiye) girdiği zaman şöyle dua etsin:
              -Allah’ım! Bize merhamet kapılarını aç!
               Dışarı çıkarken de şöyle desin (dua etsin):
              -Allah’ım! Şüphesiz ki senin fazlını ve keremini (erdemini ve lütfûnu) diliyorum.”(25) 
              (6) Ezandan önce camiye girmelidir: Cemaat sevabından istifade etmek isteyenler, ezandan biraz evvel camiye girmeli, ön saflarda yerlerini almalıdır.
              (7) Ezan okunurken susmalı ve alış-veriş bırakılmalıdır:  Ezan okunurken bütün Müslümanlar, konuşmaya ve alış-verişe son vermeli, okunan ezanı büyük bir huşu (saygı ve itaat) içinde dinlemelidirler.
              (8) Ezan okunurken hafif bir ses tonuyla müezzine iştirak etmelidir: Hz. Ömer (R.A) den rivayet edildiğine göre Resûlullah (S.A.S.) şöyle buyurmuştur:
              “Müezzin, “Allahü Ekber Allahü Ekber” dediği zaman sizden biri de “Allahü Ekber Allahü Ekber” der;
               Sonra müezzin, “Eşhedü ellâ ilahe illallah” dediği zaman o da “Eşhedü ellâ ilahe illallah”der;
              Sonra müezzin, “ Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah” dediğinde o da, “Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah” der;
              Sonra müezzin, “Hayye ale’s-salah” dediği zaman, o, “La havle velâ kuvvete illa billah” der;

              Sonra müezzin, “Hayye ale’l-felah” deyince o yine, “La havle velâ kuvvete illa billah”der;
              Sonra müezzin, “Allahü Ekber Allahü Ekber” deyince o da “Allahü Ekber Allahü Ekber” der;
              Sonra müezzin, “Lâ ilahe illallah” deyince o da gönlünden “Lâ ilahe illallah” derse cennete girer.” (26)
              (9) Ezan bittikten sonra şöyle dua etmelidir:
              “Allahümme Rabbe hâzihi’d-da’veti’t-tâmmeti ve’s-salâti’l-kâimeh, âti Muhammedeni’l-vesilete ve’l-fadileh…. Ve’dderecete’rrâfiah. Ve’b’ashü makamen mahmudenillezi vaadtehü inneke lâ tuhlifü’l-miâad.”(27)
             (10) Ezan ve ikamet arasında yapılan duaların Hak katında makbul olduğunun idraki içinde ezanla ikamet arasında bol bol dua edilmelidir.
             (11) Camide erkekler, kadınlar ve çocuklar namaz kılacaklarsa; önce erkekler, sonra gençler ve çocuklar, en son saflarda ise kadınlar bulunmalıdır.
             (12) Camiye ilk giren kimse imamın arkasındaki ilk safta ve imamın hemen arkasında (yani ortada) oturmalıdır. Sonra gelenler, imamın arkasındaki ilk safın tam orta yerinde oturan kimsenin sağına veya soluna doğru sıralanıp birinci saf tamamlanmalıdır.
             (13) Birinci saf tamamlanmadan ikinci safa başlanmamalıdır.
             (14) İkinci saf, birinci saftan secde edilebilecek bir mesafede, sık ve düzgün bir şekilde aynı düzen içinde kurulmalıdır.
              (15) Birinci safta bir boşluk meydana gelirse, arkasındaki safta ve aynı hizada bulunan bir başkası hemen o boşluğu doldurmalıdır.
              (16) Camiye devam eden herkesçe bilinen takva sahibi kimselerin, âlim, muhterem ve yaşlı kişilerin oturdukları yerler boş bırakılmalı ve sonradan gelseler bile bu zevâtın yerlerine geçmelerine yardım edilmelidir. Bu İslâm âdâbındandır.
              (17) Tahiyatta otururken sağda ve solda bulunanlara yaslanmamalı ve yüklenmemelidir.
              (18) Camiye geç gelip de safları yara yara, cemaatin omuzlarından atlayarak ileri saflara geçmemelidir.
              (19) ileri saflarda namaz kılmak isteyenler, camiye erken gelmeli veya geldiğinde boş bulunan safta oturmaya razı olmalıdır.
              (20) Camide bulunan demirbaş eşyanın yerlerini değiştirmemeli, hiç kimse caminin iç düzenini bozmamalıdır.
              (21) Camide bulunan herhangi bir eşya, caminin müezzinine teslim edilmelidir.
              (22) Camide okumak için alınan Kur’an-ı Kerim, okunduktan sonra tekrar düzgün bir şekilde yerine konmalıdır.
              (23) Cami içinde konuşmamalı, lüzumsuz dünyevî sözler söylenmemeli ve gürültü yapmamalıdır.
              (24) Cami içinde mecbur kalmadıkça esnememeli, geyirmemeli ve sümkürmemelidir. Öksürmek veya aksırmak isteyenlerin bu işi en hafif bir şekilde yapmak üzere ağızlarını mendilleriyle veya elleriyle kapamalıdır.
              (25) saflar bağlandıktan sonra ayakta gezinmemeli, arkadaş veya tanıdıklara el sallanmamalı, yanlarına gitmemeli veya çağırmamalıdır.
              (26) Camide abdesti bozulanlar, hemen dışarı çıkıp abdest almalı ve tekrar camiye dönmelidir.
              (27) Camide iken ezan okunursa, namaz kılmadan dışarı çıkmamalıdır.
               Ebû Hüreyre (R.A) anlatıyor:
               “Resûlullah (S.A.S.) bize şöyle emretti;
              -Camide bulunduğunuz zaman ezan okunup namaza çağrıldığınızda sizden biriniz namaz kılmadan dışarı çıkmasın.”
              Ebu Şa’sa (R.A) anlatıyor:
              “İçinde ezan okunduktan sonra bir adam mesciddden dışarı çıktı. Bunun üzerine Ebû Hüreyre (R.A) şöyle dedi:
               -Şu adam cidden Hz. Muhammed’e isyan etti.”
               Hz. Osman (R.A) dan rivayet edildiğine göre Allah’ın Resûlü şöyle buyurmuştur:
               “Kim mescidde bulunduğu halde ezan okunduktan sonra dışarı çıkar da bu çıkışı, bir ihtiyaçtan dolayı olmaz ve geriye dönmek de istemezse, o cidden münafıktır.” (28)
                (28) Camide ayaklar uzatılmamalı, rastgele oturmamalı, dizler dikilmemeli, yana doğru yayılmamalı veya fazlaca öne doğru eğilmemelidir.
                (29) Camide sağa sola bakınmamalı, gözler kubbeye dikilmemeli, kadınların bulunduğu yere dönüp dönüp bakılmamalıdır.
               (30) Henüz âkil ve bâğil olmamış ( ergenlik çağına gelmemiş), nasıl davranacağını bilmeyecek kadar küçük çocuklar camiye getirilmemelidir. Şayet getirilmiş ise hareketleri kontrol altında tutulmalı ve cami âdâbı önceden kendilerine anlatılmalıdır.
               (31) Camide yemek yememeli, sakız çiğnememelidir. (camide itikâfa girmiş olanlar yemek yiyebilirler)
              (32) Camide çöp veya bir bez parçası varsa hemen toplanmalı ya da bir kenara koymalı veya alıp dışarıda çöpe atmalıdır.
               (33) Camide tilâvet edilen Kur’an-ı Kerim’i, yapılan vaazı ve okunan hutbeyi büyük bir sükûnet içinde dinlemelidir. Özellikle hutbe okunurken hiç kimseyle konuşmamalıdır.
               (34) Tekbir alınırken rükû ve secde ederken kimseye zarar vermemelidir.
                (35) Namazda sûreleri okurken veya dua ederken, namaz kılanları şaşırtacak şekilde ses yükseltilmemelidir.
                (36) Namaz kıldıktan sonra tesbihât ve duadan başka bir şeyle meşgul olmamalı; namaz kılanları tetkik ediyormuş gibi davranılmamalıdır.

                Camiden Çıkarken de şu konulara dikkat etmek  gerekir: 
          (1) Namaz kıldıktan sonra camiden çıkmak için acele edilmemelidir.
    (2) Camiye erken gelip geç çıkmanın büyük bir fazilet olduğu bilinmelidir.
(3)    Başkalarının namazını bozacak şekilde davranarak veya itip kakarak ve henüz namazını bitirmemiş olanların önünden geçerek dışarı kaçmaya çalışılmamalıdır.
(4)    Camiden çıkarken yanlış ayakkabı almamaya dikkat edilmelidir.
(5)    Camiden çıkarken yol üzerinde veya kapı ağzında dikilmemelidir.
(6)    Cami kapısından dışarı çıkarken girişin tam tersine, önce sol ayak dışarı atılmalıdır.
(7)    Dışarıda bulunan fakirlere (dilencilere değil) bir miktar sadaka verilmeli ve onlar da sevindirilmelidir.
                 İşte bunlar, camiye girişte, cami içinde ve camiden çıkışta İslâm ahlakı ve cami âdabı olarak bilinmesi ve uyulması gereken hususlardır.


1-  Al-i İmran Sûresi, âyet : 96
2-  Al-i İmran Sûresi, âyet : 97
3-  Hac Sûresi, âyet : 26
4-  Buhari ve Müslim; Riyazu’s-Salihin, No: 662
5-  İstikbalimizi Aydınlatan Dini Hikayeler – Bayram ALTAN – C. 1, s. 64
6-  Tevbe Sûresi, âyet : 18
7-  Sahih-i Müslim, Mesacid, 24-25
8-  Müsned-i Ahmet İbn-i Hanbel, 1/53-70
9-  Bakara Sûresi, âyet : 114
10- Hac Sûresi, âyet : 269
11- Sahih-i Müslim, Mesacid, 57
12- Sünen-i Tirmizi, Cuma, 64
13- Sünen-i Ebû Davud, Taharet, 31
14- Sünen-i İbn-i Mace, Mesacid, 4
15- Maide Sûresi, âyet : 6
16- Sünen-i Nesei, Mesacid, 16
17- Riyazu’s Salihin Terc. 2/443
18- Tam Namaz Hocası – Bayram ALTAN s. 251
19- Sahih-i Müslim, Mesacid, 79
20- A.g.e, 79
21- A.g.e, 79
22- Sünen-i İbn-i Mace, Hudud, 31
23- Sünen-i İbn-i Mace, Mesacid, 5
24- İstikbalimizi Aydınlatan Dini Hikayeler – Bayram ALTAN- C.4, s.66-69
25- Sahih-i Müslim, Sünen-i Ebu Davud; Kaynaklarıyla Ahkam Hadisleri, C.2, s.118
26- Sünen-i İbn-i Mace, Mesacid, 5
27- Tam Namaz Hocası, Bayram ALTAN, s.435
28- Sünen-i Tirmizi Şerhi, Kaynaklarıyla Ahkam Hadisleri, Celal YILDIRIM s. 258

 Prof. Dr. Bayram Altan

Yazarın Diğer Yazıları