Gençlere Sesleniyorum-87
Ahirete İmanın Hayatımıza Etkileri
Prof. Dr. Bayram Altan
Sevgili Gençler!...
İman esaslarından biri de “Ahiret Gününe İnanmak”tır.
Ahiret inancı, İslam’dan önceki İlahi dinlerin hepsinde de vardı. Çünkü bu konu, insanın duygu, düşünce, vicdan ve davranışları üzerinde en çok etki yapan temel bir inanç ilkesidir ve çok önemlidir.
Ahirete iman, aslında Allah’ın varlığına, birliğine, yüce kudretine inanmak, O’nun buyruklarına ve iradesine teslim olmak demektir.
Ahirete iman, İlahi adaletin gerçekleşmesi ve “ İnayet-i İlahiyenin” tamamlanması için gereklidir. Bu nedenle Ahirete iman,”Ba’s-ü ba’de’l Mevt”e yani öldükten sonra tekrar dirilmeye ve orada dünyadaki yaşayışımızdan ve davranışlarımızdan hesaba çekilmeye iman etmek, demektir.
Ahiret inancını; en akli ve en sağlam nakli delillerle ayrıntılı bir biçimde açıklayan din, MÜSÜMANLIK’tır.
Kur’an-ı Kerim’in pek çok ayetinde Cenab-ı Hak, ahiret ve ahiret olayları hakkında geniş bilgiler veriyor.
Kıyametin kopması olayı, “Kıyamet” anlamına gelen KARİA suresinde şöyle tasvir ediliyor:
“(Dehşetiyle kalplere çarpacak olan) o kıyamet!... Nedir o kıyamet? (Bu konuda sana) ne bildirildi, nedir o kıyamet? O gün insanlar, çırpınıp yayılan kelebekler (pervaneler) gibi olacak... Dağlar da atılmış renkli yünler gibi olacak... İşte o vakit, kimin tartıları (iyilikleri) ağır gelmişse, artık o, hoşnut bir hayattadır. Fakat kimin de tartıları(iyilikleri) hafif gelmişse, artık onun yeri Haviye’dir. Bildin mi Haviye nedir? O, kızgın bir ateştir”
Mearic Suresinin 8,9 ve 10. Ayetlerinde şöyle buyuruluyor:
“O gün, gök erimiş maden gibi olacak...Dağlar da, renk renk atılmış yün gibi bulunacak...Hiçbir yakın(dost, akraba), bir yakınının halini sorman!...”
Bir başka surede de( İnfitar suresi 1-8) kıyametin kopması esnasında ne kadar önemli olayların meydana geleceği şöyle haber verilmektedir:
“Gök yarıldığı zaman...Yıldızlar dökülüp saçıldığı zaman... Denizler kaynatılıp birbirine karıştırıldığı zaman...Kabirler deşildiği zaman...Herkes (dünyada) yaptığı iyiliği ve bıraaktığı kötülüğü bilecektir... Ey insanoğlu! Seni yaratıp sonra şekil veren, düzenleyen mütenasip kılan, istediği şekilde seni terkip eden, çok cömert olan Rabbine karşı seni aldatan nedir?”
Evet, yukarıda meallerini verdiğim ayetlerden anlaşılıyor ki; bir gün gelip evrenin düzeni bozulacak ve bu dünya hayatı son bulacaktır. Sonra yeni bir yaşayış için insanlar, Allah’ın dilemesi ve iradesiyle yeniden dirilecekler, “Mahşer” denilen yerde toplanacaklar ve orada dünyadaki yaşayışlarından sorguya çekilecekler.
İyiler, mükafatlandırılacaklar. Allah’ın ebedi nimetlerinin var olduğu cennetlere gönderilecektir. Kötüler de eğer bağışlanmazlarsa cezalarını çekmek üzere cehenneme konulacaklardır. Orada İlahi adalet tecelli edecektir.
İşte burası AHİRET ALEMİ’dir.
İnsanın olgunlaşmasında, medeni bir varlık olarak yaşayışını sürdürmesinde ahiret inancının rolü büyüktür. Çünkü öldükten sonra dirileceğine ve dünyada iken yaptıklarından sorumlu tutulascağına inanan insanda, vicdan ve sorumluluk duygusu gelişir.
Sorumluluğunu ve görevlerini bilen insan, kendini kötülüklerden uzaklaştırır, vicdanını geliştirir. Enerjisini iyi, güzel ve faydalı işler için harcar. Ahiret inancı, insanlarda adalet, eşitlik, yardımlaşma, iyilik yapma ve şefkat gibi faziletli duyguların gelişmesini sağlar. Bu inançtaki insanların oluşturacağı bir toplumda da elbette daha huzurlu bir yaşayış ortamı meydana gelir.
Yüce İslam Dininin kurallarına göre ahiret gününe iman etmek her müslümanın üzerine farzdır.
Cenab-ı Hak, üzerinde yaşadığımız dünyayı ve kainat dediğimiz bu alemi, bilip bilmediğimiz, canlı cansız bütün varlıkları, güneşi, ayı, yıldızları, geçici bir zaman ve kendisince belirli bir süre için Yaratmıştır.
Bir gün gelecek; bütün bu saydıklarımız son bulacak. Ne bu dünyadan, ne üzerinde bulunanlardan, ne de kainat diye bildiğimiz bu alemden eser kalmayacak, hepsi yok olacaktır. Bu konuda Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:
Bütün bu saydıklarımız son bulacak. Ne bu dünyadan, ne üzerinde bulunanlardan, ne de kainat diye bildiğimiz bu alemden eser kalmayacak, hepsi yok olacaktır. Bu konuda Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:
“Yeryüzünde bulunan herşey fanidir. Ancak yüce ve cömert olan Rabbinin varlığı bakidir”. (Rahman Suresi, Ayet:26-27)
İşte herşeyin yok olduğu ve insanların hesap vermek için dirilip Yüce Allah’ın huzurunda toplandığı, ahiret aleminin başlangıcı olan bu güne “Kıyamet Günü”, “Hesap Günü”, “ Haşir Günü” gibi isimler verilmiştir.
İmanın şartlarından biri olan Ahiret ve Kıyamet, Kur’an-ı Kerim’in pek çok yerinde geçmektedir. Birer örnek vermek istiyorum.
Ahirete iman konusunda Bakara Suresinin 4. Ayetinde şöyle buyuruluyor:
“Ahirete de yalnız müminler inanırlar”
“Düzenli seyreden güneşi ve ayı size faydalı kıldı; gece ve gündüzü de istifadenize verdi”.(İbrahim Suresi, Ayet:33)
“Siz cansız iken size can veren Allah’ı nasıl inkar edersiniz? Sonra sizi öldürecek, tekrar sizi diriltecek ve sonunda O’na döndürüleceksiniz”. “O, yerde ne varsa hepsini sizin için yarattı. Sonra(kendine has bir şekilde) semaya yöneldi, onu yedi gök olarak yaratıp düzenledi. O, herşeyi hakkıyla bilendir”. (Bakara Suresi, Ayet: 28-29)
Allah’ın yarattığı en şerefli ve en üstün varlık insandır. Bu sebeple insan, bütün yaratılmışlardan faydalanacak, yani yeni buluşlarla hayatını daha iyi bir şekilde, huzur ve saadet içinde geçirmeye gayret edecektir.
İnsan, dünyayı imar ve beşeriyeti ıslah etmekle görevlidir. İnsan hür irade sahibi, fakat sorumlu bir varlıktır. Yaptıklarından sorumlu olması nedeniyle bir gün, Yüce Yaratıcının huzurunda hesap verecektir. Ama bu hesap dünyada değil, ahiret hayatının kabrden sonraki safhasında olacaktır. O hesap yerine gidiş olan ölüm, bu açıdan insana, dünyadan sonra daha büyük ve sonsuz bir hayatın japısı oluyor.
Onun için insan, bu dünyadaki hayatını huzurlu ve müreffeh geçirmeye çalıştığı gibi, ahiret hayatının saadeti için de çalışmalıdır.
Dünya hayatını İlahi emirler dahilinde ve her yönden faydalı bir şekilde geçirmeye gayret sarf etmiş, Allah’ın emrettiği gibi dosdoğru yaşamış olan bahtiyar insan, hayat sınavını kazanmayı hak eder.
Ölüm, dünya hayatının sonu, Ahiret hayatının ise başlangıcıdır. Dünya hayatı geçici, ahiret hayatı ise ebedidir. Bu açıdan baktığımızda; bizim içiin asıl hayatın, kabir ötesinde olduğunu görürüz.
Bu nedenle dünya hayatında, Ahiret için hazırlık yaparız. Bu konuda hatırda tutmamız gereken konu, ahiret saadetinin dünya hayatındaki davranışlarımızla kazanılacağıdır.
Bu şuur içinde bulunan bir mümin, Kur’an-ı Kerimde de belirtildiği gibi kıyamet gününden, oradaki hesaptan ve ahiret hayatından şüphe etmez, edemez.
Hiçbir zaman, mahşer günü Allah’ın huzurunda dünyada yaptıklarından hesaba çekileceğini, zerre kadar hayrın mükafatını göreceğini ve zerre kadar şerrin cezasına çarptırılacağını unutmaz.
Ahirete ve hesap gününe inanan bir mümin, yalan söylemez, yalan şahitlik yapmaz. Başkalarının canına, malına ve namusuna göz dikmez. Gıybet, dedikodu yapmaz. İftira etmez. Fitne ve fesat çıkarmaz. Başkalarının kususrunu, ayıbını aramaz. Bildiği sırları açıklamaz. Haksızlık yapmaz. Dolandırıcılık ve karaborsacılık yapmaz. Birliği ve dirliği bozmaz.Vatanına ve milletine ihanet etmez. Yol kesmes, ev ve işyeri basarak gasp ve soygun yapmaz.
Ahiret gününe inanan insan, ümidini yitirmeyip sabreder. Haksızlığın ve haksızların karşısında dimdik durup hakkı korur. Bütün kötülüklerden uzaklaşıp hayra ve iyiliğe yaklaşır. Ne türlü felakete uğrarsa uğrasın, metanetini muhafa ederek azim ve cesaretle onlara karşı durur. Kendisine verilen görevi en iyi bir şekilde yerine getirir.
Tevazu ve hoşgörüsü, insanlara olan samimi sevgisi ile toplumda bir ahenk ve kardeşlik ortamı oluşturur. Bir güven unsuru olarak herkesin yardımına koşar. Hayatını baştan sona Allah ve Resulü’nün razı olduğu bir şekilde sürdürür.
Böylece her zaman ve her yerde, herkesin güven duyduğu ve örnek almaya çalıştığı bir kişiliğe kavuşur. Güvenilen, sevilen ve saygı duyulan örnek bir müslüman olur.
Hepimiz mutlaka bir gün öleceğiz. Ölmeden önce kendi dünya hayatımıza, yaşantımıza bir göz atalım. Noksanlarımızı giderip ahirete imanın gerektirdiği şekilde kendimize çeki düzen verelim. Günahlarımıza tövbe edelim. Sevaplarımızı artıralım. Allah’ın huzuruna af edilmiş, Rıza-i İlahiye ermiş ve cennete girmeye hak kazanmiş itaatkar bir kul olarak çıkmaya çalışalım.