Ali Haydar Koyun

Küçücük Bedeninde Koca Bir Evren Taşıyan İnsan

Ali Haydar Koyun

O ağır konumdaki bir engelliydi…

Yürüme deseniz bir adım dahi atıp yürüyemiyordu…

Ellerini oynatma, kollarını kaldırma deseniz, ne ellerini oynatabilecek ne de kollarını kaldırabilecek kadar gücü bile yoktu…

Düzgün şekilde oturma derseniz onu da oturamazdı… Yamru yumru bir şekilde oturuşu vardı…

Bunların en ufak birini dahi yapmasını bir kenara bırakın hayatta kalabilmesi, yaşamını sürdürebilmesi amacıyla ne yemeğini yiyebiliyor ne de suyunu içebiliyordu…

Beyninin içinde geçerek, yüreğinden süzülerek dilinin ucuna gelen tek bir kelimeyi dahi ses olarak dışa vuramazdı…

Çok sevdiği eşi Jane’e bile, “Seni seviyorum” diyebilecek kadar konuşma durumu yoktu…

Lucy, Robert ve Tim adındaki çocuklarının başlarını bir kez dahi okşayabildiğini, onları kucağına alabildiğini sanmıyorum…

Buna rağmen onu tüm dünya tanıyordu…

Kimden mi bahsediyorum elbette Stephen Hawking’den bahsediyorum…

Bilim dünyası tarafından Albert Einstein'den sonraki en büyük dahi olarak kabul edilen ünlü İngiliz evrenbilimci ve fizik profesörü olan Stephen Hawking’den bahsediyorum…

İtalyan astronom, fizikçi, mühendis, filozof ve matematikçi olan Galilei Gelileo'nun 300. ölüm yıldönümünde dünyaya gelen ve Albert Einstein'ın 139. doğum gününde ve aynı zamanda Pi Günü olan 14 Mart tarihinde ise 76 yaşında hayata gözlerini yumarak veda eden bilim dünyasının büyük dehası olan Stephen Hawking’den başkası değil bahsettiğim…

Hangi insana, “Stephen Hawking’i tanıyor musun?” diye sorsanız “Engelli olan bilim adamı değil mi o?” diye cevap verirler…

Evet, o bir engelliydi… Amyotrofik Lateral Skleroz ALS (ALS) hastalığına yakalandığından engelli olmuştu…

Ancak engelliliğinden önce o bir bilim adamıydı… Hem de tüm dünyanın yakından tanıdığı bir bilim adamı… Engelliliği hiçbir zaman bilim adamlılığının önüne geçmedi… Belki de geçmesine izin vermedi… Engelliliğiyle barışık yaşadığını hayat öyküsünde görüp öğreniyoruz…

Engelliliği hakkında, “Engelli bir bireyseniz, büyük ihtimalle bu sizin suçunuz değildir fakat insanlardan acıma beklemenin ya da dünyayı suçlamanın bir yararı da yoktur. Olumlu bir tavır takınmalı ve içinde bulunduğunuz durumu en iyiye döndürmeyi bilmelisin. Fiziksel bir engeliniz varsa, bunu psikolojik bir engele dönüştürmeyin. Bana göre, fiziksel engelli biri, kendisine fazla engel teşkil etmeyecek fiziksel aktivitelere yönelmeli. Sanırım, Paralimpik Olimpiyat Oyunları pek ilgimi çekmiyor. Bana söylemesi kolay, çünkü atletizm oldum olası ilgimi çekmemiştir. Diğer yandan bilim, engelli insanlar için çalışabilecekleri uygun bir alan. Çünkü olayın çoğu zihinde bitiyor. Elbette, deneysel çalışmalar biraz problem çıkartabilir ama teorik düşünmek de oldukça ideal. Benim engellerim, çalışma alanım olan teorik fizikte bana büyük bir sorun teşkil etmiyor. Aslına bakarsanız bana faydaları da dokundu. Derslerden ve yönetimsel işlerden muafım. Engellilik hayatım boyunca karımdan, çocuklarımdan, iş arkadaşlarımdan, öğrencilerimden aldığım yardımı es geçemem. İnsanların size yardım etmeye hazır olduklarını anladım. Yeter ki, yardımlarının işe yarayacağına dair bir şeyler gösterin onlara. Elinizden gelenin en iyisi yapın.” diyen Hawking’in şu sözleri ise hafızalardan silinmeyecektir.

“49 yıl boyunca yakında öleceğim beklentisi içinde yaşadım. Ölümden korkmuyorum; ancak ölmek için acelem de yok. Yapmak istediğim çok fazla şey var.”

“Bir kurbanın, eğer ki istiyorsa, kendi yaşamına son verme hakkı olmalıdır. Ancak bence bu büyük bir hatadır. Yaşam ne kadar kötü gözükürse gözüksün, her zaman yapabileceğiniz bir şeyler vardır. Mutlaka başarabileceğiniz bir şeyler vardır. Yaşamın olduğu yerde, umut da vardır.”

Yaşama dört elle sarılarak çok sevdiği mesleğinin hakkını tam anlamıyla veren Stephen Hawking, İngiltere’de değil de bizim gibi gelişmekte olan ya da az gelişmiş olan bir ülkede dünyaya gelmiş ve yaşamış olsaydı ne durumda olurdu acaba?

Hiç düşünmeden söyleyeyim… En başta ahret korkusuyla sevabına bakılacak yarım insan, sakat insan gözüyle bakılırdı…

Mesleğiyle ilgili anılan biri olamazdı… “Yarım insandan, sakat insandan bilim adamı mı olur” diyerek engelliliği hep mesleğinin önüne konulurdu…

Hep acıyan gözlerle bakılır, ah’lar vah’lar çekilerek, yer yerde dilenci yerine konularak eline avucuna üç-beş kuruşta sıkıştırıldıktan sonra, “Oh bir sakata sadaka verdim ona yardım ettim, sevap kazandım” diyerek vicdanlar rahatlatılmış olurdu…

Bizim gibi engelliler içinse o her şeyden önce bir insandı… Başta kendine ve ailesine olmak üzere bilim dünyasına, öğrencilerine, yaşadığı ülkesine ve içinde bulunduğu bu koca dünyaya faydalı olan bir insandı…

Engelliliğimizin başarıya yürümemize ve onu elde etmemize bir engel teşkil etmediğini, “Yaşam ne kadar kötü gözükürse gözüksün, her zaman yapabileceğiniz bir şeyler vardır. Mutlaka başarabileceğiniz bir şeyler vardır. Yaşamın olduğu yerde, umut da vardır.” sözleriyle bizlere yol gösteren küçücük bedeninde koca bir evren taşıyan örnek bir insandı…

Aramızdan ayrılarak sonsuzluğa yürüyen koca adam, ışıklar içinde uyusun…

Yazarın Diğer Yazıları