Ali Haydar Koyun

Bir Şehrin 'Vefa' Anlayışı

Ali Haydar Koyun

Malatya’da beni tanımayan yoktur dur diyebilirim. Kurumlar, STK’lar, seçilmiş ve atanmış kişiler, iş dünyası, kadını, erkeği, yaşlısı, genci, engellisi ve engelsizi kısacası kamuoyu tarafından tanımayan, adımı bilmeyen hemen hemen yoktur dur.

Beni tanıyanlar tarafından; engelliliği nedeniyle vücudu pek gelişmediğinden yarım porsiyon kadar ya da bir sıkımlık canı olan, sıksalar suyu çıkarılacak kadar bir yapıda olan, üfürseler havada bir yaprak gibi savrulacak durumda olan, ancak karakteri ve kişiliğinin güzel oluşu ile dürüst ve açık sözlü oluşu nedeniyle çevresi çapından büyük biri diye bilinirim.

Ufak yaşlarda başlayan hastalığı nedeniyle tahsil hayatına fazla devam edememiş, ilkokulu dahi hastalığı nedeniyle kesintili bir şekilde okumuş, ortaokul ile liseyi ise açık öğretimde okuyarak tamamlamış olan ve buna rağmen okuyup araştırarak kendi kendini yetiştirmiş biri diye bilinirim.

Gerek özel hayatında, gerek yıllarca mücadele etmiş olduğu dernek çalışmalarında, gerekse de katılmış olduğu resmi veya özel tüm toplantılarda hep kendi doğru bildiklerini dile getiren ve doğruluktan hiç şaşmayan biri diye bilinirim.

Yüzlerce engelli insanın ihtiyaçlarını gidermek için yarattığı imkânlarla akülü, aküsüz tekerlekli sandalye, koltuk değneği, işitme cihazı gibi cihazlar temin ederek yardımcı olmaya çalışan, akülü sandalyelerin yeni yeni ülkede yaygınlaştığı ancak pahalı olduğu günlerde dönemin valisi Mustafa Yıldırım’ın akülü sandalye hediye etme teklifini dahi “Birçok engelli arkadaşımızın manüel tekerlekli sandalyesi dahi yokken ben bu hediyeyi nasıl kabul edebilirim.” sözleriyle kabul etmeyerek geri çeviren biri diye bilinirim.

Hazırlayarak hayata geçirdiği birbirinden güzel Avrupa Birliği, Kalkınma Bakanlığı ve Çalışma ve İş Kurumu projeleri sayesinde Malatya ekonomisine katma değer sağlayan biri diye bilinirim.

Engelli haklarının yılmaz savunucusu, engelli konusu olduğunda karşısında bulunan kişinin yetkili-yetkisiz, makamı-mevkisi ya da engelli-engelsiz olduğuna bakmaksızın yapıcı bir şekilde en sert eleştiriyi yapan ve yaptığı eleştirilerle de kamuoyunda ses getiren biri diye bilinirim.

Engelli haklarını gasp eden, engellileri ve engelliliği suiistimal ederek insanların duygularıyla oynayarak rant elde etmeye çalışanların karşısında mangal gibi bir yürekle dimdik durarak mücadele etmeye çalışan, engellileri ve dernek adını kullanarak rant peşinde koşan tiyatrocular hakkında dava açan ve yargılanmalarını sağlayarak ceza almalarına neden olan biri diye bilinirim.

Demokrasiye olan inancı nedeniyle gerek şahsi hayatında gerekse de dernek hayatında hep insanların dini,  mezhebi, siyasi düşüncesi, dili, rengi, fikirleri, giyimi-kuşamı gibi konularda saygılı olan, insanlar arasında ayırım yapmayan, her insana sadece ve sadece insan olduğu için değer veren biri diye bilinirim.

Bu kadar tanınan biri olarak benim hakkımda sık sık “Bu haliyle bunları söylüyor ve yapıyor, sağlam olsa neler yapmaz ki” denildiğini ve takdir edildiğimi de biliyorum.

Sakın kendi kendimi methettiğimi, kendi reklamımı yaptığımı düşünmeyin. En sevmediğim şeydir bir insanın kendini methetmesi. Bunu tüm samimiyetimle belirteyim ki yazdıklarımın tamamı noktasına kadar doğrudur. Hatta yazdıklarımın eksiği var fazlası yoktur diyebilirim. Şimdi bunları neden yazdı bu adam, bunlarla ne anlatmak istiyor diyenleri duyar gibiyim. Merak etmeyin anlatmak istediğim konuyu anlamanız için bunları yazdım. Gelelim asıl anlatmak istediğime.

Yukarıda belirttiğim gibi bu kadar tanınan ve bilinen ben, herhangi bir işi olmayan vasıfsız engelli bireylere mesleki bir beceri kazandırarak aile ekonomilerine katkıda bulunmaları ile kendilerine olan özgüvenlerinin artmasını sağlayarak toplumla bütünleşmelerini sağlamak amacıyla eğitim projeleri hazırlayarak hayata geçiren ve eğitim alan engellilerin istihdam edilmelerini sağlayarak iş ve aş bulmalarına yardım eden biri diye bilinen ben her nedense kendi istihdamımla ilgili en ufak bir destek göremedim.

2012 yılından 2016 yılına kadar kaç defa E-KPSS’de kuraya başvuru yaptıysam ve 2016 yılından itibarense sınavda aldığım puana göre kaç tercih yaptıysam bir tanesi dahi olmadı. En son Mart ayında yaptığım tercihlerin Nisan ayında açıklanmasıyla yine açıkta kaldığımı gördüm. Bundan sonra olacağını da sanmıyorum. Bu kaçıncı denemem oldu bilemiyorum. Sayısını dahi hatırlamıyorum artık.

Bu konuyla ilgili burnuma “Ali Haydar” kokusu gelmiyor desem yalan olur. Sonuçta bizde insanoğluyuz aklımıza her şey gelebiliyor. Hatırlayacağınız gibi Şubat 2017 ayında Elbistan’da işçi alımı için Noter huzurunda yapılan çekilişte dahi ne tür oyun/hile yapıldığı haber kanallarında yer almasıyla tüm ülke izlemişti.

Ne diyebilirim ki yüzlerce insanın işe girmesine vesile olan biri olarak kendime vesile olacak bir tane dahi yetkili/yetkisiz kişinin (ki onlarca yüzlerce insana nasıl ve ne şekilde torpil yaparak vesile olduklarını görüyor ve biliyorum da) olmaması ya da ortaya çıkmaması ise ayrı bir muamma olduğu kadar “Ali Haydar” mevzusunu doğrular niteliktedir.

Ne diyelim iki cumhurbaşkanı, başbakan, bakan çıkarmış ve 4x4 lük plakası ile öğünen bir şehrin seçilmiş ve atanmış yetkililerinin “Vefa” anlayışı bu kadarmış. Buradan anladığımız gibi “Vefa” İstanbul’da bulunan bir semt isminden öte bir anlam taşımıyor.

 

Not: 15 Haziran Cuma günü kutlanacak olan Ramazan Bayramı nedeniyle; Savaşların, terör olaylarının, akan kan ve gözyaşlarının, trafik ve iş kazalarının, doğal afetlerin, yoksulluğun, açlığın ve önyargıların olmadığı; tüm engellerin ortadan kalktığı, barışın, kardeşliğin, dostluğun, birlik ve beraberliğin, hoşgörünün ve sevginin olduğu bir dünya ve Türkiye dileğiyle bayramınızı en içten sevgi ve saygılarımla kutlar sağlık, mutluluk ve başarı dolu günler yaşamanızı dilerim.

 

Yazarın Diğer Yazıları