Atasözleri ve Deyimlerimizde Engelliler – 2 –
Ali Haydar Koyun
“Topalla gezen aksama öğrenir.” atasözünün açıklaması da “Körle yatan şaşı kalkar.” atasözüyle eş değer olarak: “Kusurlu kimselerle düşüp kalkanlar, onlardan kötü huy kaparlar.” şeklindedir. Ben yıllardır tekerlekli sandalye kullanan bir insanım ve çevremde binlerce arkadaşım oldu. Bunlardan bir tanesinin dahi şu ana kadar benden kötü huy, ahlaksızlık ve benzeri gibi bir şey öğrendiğini söyleyen olmadı. Koltuk değneği ve yürüme cihazı kullanan binlerce engelli arkadaşımın da duyduğunu sanmıyorum.
Bildiğiniz gibi her insan hayatı boyunca bir veya birkaç defa hata yaptığı olaylarla karşılaşır. Sonuçta hatasız insan olmaz. Hata yapan insan bir daha aynı hataya düşmemek amacıyla gerekli hassasiyeti göstererek tedbir alır. Tekrar aynı hata yapılmaz mı? Elbette yapılabilir. Aklını ve mantığını kullanamayan her insan hata üzerine hata yapabilir. Aynı hatayı yapan insan bir yerlerde yanlış yaptığının ve yanlış karar verdiğinin farkında değildir. İşte bu olayı anlatmak, aynı hataya düşen insanların durumunu belirtmek ve dikkatli olmalarını vurgulamak amacıyla: “Kör bile düştüğü çukura bir daha düşmez.” ya da “Eşek bile düştüğü çukura bir daha düşmez.” atasözü kullanılarak engellilere ötekileştirilme yapılmıştır.
“Körler sağırlar, birbirini ağırlar.” atasözünün açıklamasına baktığımızda kimi yerde: “Toplum içinde önemsenmeyen kişiler birbirlerine değer verir, saygı gösterirler.” şeklinde açıklanırken kimi yerde de: “Bedensel engelleri veya farklı özelliklerinden dolayı toplum tarafından önemsenmeyen, ciddiye alınmayan, dışlanan insanlar birbirlerini daha iyi anladıkları için bir arada olurlar, birbirlerine yakınlık gösterip, destek olurlar. Ortak hobileri, eğlence kültürleri, sosyal statüleri olanlar genelde birbirleriyle ortak mekânlarda ve beraber zaman geçirirler.” şeklinde açıklandığını görürüz. Gördüğünüz gibi burada da yine görme ve işitme engellilerin, toplum tarafından önemsenmeyen, ciddiye alınmayarak dışlanan insanların birbirleriyle daha iyi diyalog kurup anlaşabildikleri vurgulanmaktadır. Yine ayrımcı ve ötekileştiren bir atasözü açıklamasını görmekteyiz.
Sanırsınız ki herhangi bir engelliliği olmayan insanlar birbiriyle daha iyi anlaşabilmektedir. Hepimizin de bildiği gibi aynı düşünce, fikir, inanç ve dili paylaşan insanların birbiriyle daha iyi iletişim kurarak anlaştığı bir gerçektir. Farklı düşünce, fikir, inanç ve dilde olan insanlardan çok, aynı özellikleri paylaştıkları kişilere değer verir ve etkileşimde bulunurlar. Bunu anlatmak amacıyla: “Körler sağırlar, birbirini ağırlar.” atasözünü kullanmaya ve engellileri ötekileştirmeye gerek var mı?
“Sağıra sözünü, köre yüzünü süsleme, yorulursun.” Bu atasözünün temelinde ise işitme engellilere istediğin bir melodi gibi, bir ninni gibi güzel sözler söylersen söyle seni duymayacaktır. Görme engellilerin karşısında da istediğin kadar güzel ve şık kıyafetler giyerek, makyaj yapsan da senin dış güzelliğinin, fiziki güzelliğinin farkında olamayacaktır. Bu nedenle nefesini boşuna tüketme ve boşuna yorulma anlamı yatmaktadır.
Peki, sözde duyan ve gören her insan sizi gerçekten duyuyor ve görüyor mu sanıyorsunuz? Hiç sanmıyorum! Örnek vermek gerekirse; sözde gören ve duyan binlerce seçilmiş siyasilerle atanmış idarecilere “şu konuda yanlış giden bir şeyler var, hata yapıyorsunuz” dediğinizde geneli de “görmedim, duymadım” ve “bilmiyorum” diyeceklerdir. Görmek istemeyen ve duymak istemeyen kişilere siz istediğiniz kadar sözünüzü, istediğiniz kadar da yüzünüzü süsleyin yine de sizi ne duyacaktır ne de görecektir. Bunun işitme ya da görme engelliliğiyle en ufak bir alakası yoktur.
Kullanılan bu atasözleri ile deyimlerden bazılarını kullanan insanların karşısındaki kişiye küfretmek, hakaret etmek, küçük görmek, aşağılamak için dile getirdiğini de görürüz. “Oğlum sakat mısın sen?”, “Sen kafadan sakatsın!”, “Özürlü müsün nesin?”, “Bu işte bir sakatlık var!”, “Bakar körsün sen!” gibi kullanılan sözler ilk akla gelenlerdendir.
Sözlü tartışmalar kavgaya dönüştüğünde ise: “Sakat sakat konuşma çek git başımdan.”, “Allah vurmuş sana bir de ben vurmayayım.”, “Hâline bakmıyorsun gelmiş konuşuyorsun!” gibi kullanılan sözler de dilimizde yerleşmiş olan engelliye karşı olumsuz olan, ayrımcı bakış açımızın bir yansımasıdır.
Hiç unutmam, bundan on üç yıl kadar önce, 2007 yılının Şubat ayında ilimizin bir milletvekili, yerel basında çalışan bir görevli ile arasında geçen tartışmadan sonra televizyon haber bültenine canlı bağlantıyla katılarak: “Soruyu soran zihinsel özürlüdür!” şeklinde bir ifade kullanmıştı.
Tartıştığı kişiyi aşağılamak ve küçümsemek amacıyla kullandığı kelime ile hakaret etmek isterken “Soruyu soran zihinsel özürlüdür!” ifadesini kullanmıştı. Sanırsın ki insanların hoşuna gitmeyen her soruyu zihinsel engelliler sormaktadır…
Bedensel engelli bedensel engelliyle, görme engelli görme engelliyle, uzun boylular uzun boylularla, kısa boylular kısa boylularla, şişmanlar şişmanlarla, zayıflar zayıflarla, kadınlar kadınlarla, erkekler erkeklerle, esmeri, sarışını, kumralı kısacası her insan kendi benzeriyle arkadaş olacak desek ne düşünürsünüz. Elbette bunun olmasına imkân olmadığı gibi hiç kimse de kabul etmez. Peki, bunu kim mi söylüyor? “Bir kişi, kendine denk ve uygun olan kişiyle arkadaş olur.” şeklinde açıklaması olan “Baz bazla; kaz kazla; kel tavuk topal horozla.” diyen atasözü de bunu demek istiyor. İnsanları ötekileştiren ve ayrımcı bir yaklaşım gösteren atasözlerinden bir tanesi de budur.
Engellilerle ilgili olan bu tür atasözleri ile deyimler bu şekilde uzayıp gider. Bunlardan birkaçına da kısaca değinmek gerekirse…
Bekâr gözü, kör gözü: Bekâr erkek, evlenme istek ve heyecanı içinde olduğundan alacağı kızın kusurlarını göremez.
Caminin (mescidin) mumunu yiyen kedinin gözü kör olur: Kendisini büyüten, yetiştiren, besleyen kimsenin ya da bir kamu kurumunun malına hıyanet eden, el uzatan kişi onmaz, cezasını bulur.
Eli ayağı düzgün birini bulmak: Eli yüzü düzgün, çirkin olmayan güzel olan.
Gece işi, kör işi: Gece yapılan iş, körlerin yaptığı iş gibi özensiz olur. Çünkü ışık yetersizliği, işin bütün incelikleriyle yapılmasına olanak vermez. Bu nedenle işlerimizi gündüz yapmayı yeğlemeliyiz.
Gittiğin yer kör ise gözünü yum da bak: Akıbetinin ne olacağını bilmediğimiz durumlarda erdemli insanlar gibi davranmalıyız. Sonunu ve gidişatını bilemediğimiz durumlarda daha yavaş hareket etmeli, kalıcı ve yapıcı olmalı, çok fazla çırpınmadan manevi olarak sonumuzu görmeye çalışmalıyız.
-Devam edecek-