Yangının yaralarını saramadan sel felaketiyle sarsıldık
Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar
Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, ülkemizde üretilen ve Doğu Karadeniz Bölgesinin en önemli geçim kaynaklarından olan çay, son dönemlerde fiyatlarıyla üreticiyi mağdur eden çiğ süt, ülkemizde üreticimizi ciddi zararlara uğratan kuraklık ve Şanlıurfa’da yaşanan elektrik kesintileri hakkında açıklama yaptı.
Açıklama öncesi ülkemizde ardı ardına yaşanan felaketlere değinen Bayraktar, tüm vatandaşlara geçmiş olsun dileklerini iletti:
“Temmuz ayında ardı ardına çıkan yangınlarda ciğerimiz yandı. Daha yangının yaralarını saramadan Karadeniz Bölgesindeki sel felaketiyle sarsıldık, onlarca canımızı kaybettik. Yüzlerce tarım arazisi, ev, işyerleri ve araçlar sel suları altında kaldı. Felaketlerde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, acılı ailelerine sabırlar dilerim. Yaralanan vatandaşlarımıza da geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Allah ülkemizi ve vatandaşlarımızı tüm felaketlerden korusun.”
“Çay üretimi ülkemizi dışa bağımlılıktan kurtardı”
TZOB Genel Başkanı Bayraktar, ülkemizde çay tarımının, Doğu Karadeniz Bölgesi’nde Artvin, Rize, Trabzon, Giresun ve Ordu illerinde yapıldığını belirterek çay konusunda yaşanan son gelişmelere değindi:
“Bölgede bulunan küçük arazilerde 200 bin çiftçi ailesi tarafından yaklaşık 834 bin dekar alanda 1 milyon 420 bin ton civarında yaş çay üretilmektedir.
Toplulaştırmanın henüz yapılmaması nedeniyle işletme ölçeğinin küçük olması önemli sorunlardan biridir. İşletme ölçeğinin büyütülmesi için mutlaka toplulaştırma yapılmalıdır. İşletmelerin küçük ölçekli olması yanında çay bahçelerinin giderek yaşlanması ve aşırı yağışlar nedeniyle toprak yapısının bozulması gibi sorunlara da acil çözüm üretilmesi gerekmektedir.
Bu bağlamda, yaşlanmış çay bahçelerinin yenilenmesi, gençleştirilmesi ve toprak yapısının iyileştirilmesi aşamasında çay üreticilerimiz devlet tarafından daha fazla desteklenmelidir. 2016 yılından bu yana kiloda 13 kuruş olarak ödenen destek miktarı da artırılmalıdır.”
“Çay hasadının devam ettiği ilçelerde özel sektörün alım fiyatları kiloda 2 buçuk liraya gerilemiştir”
Bayraktar, Doğu Karadeniz Bölgemizde çay hasadının mayıs ayında başladığını belirterek, bölgenin iklimi ve coğrafi yapısı nedeniyle üreticilerimiz oldukça zor şartlar altında çay yetiştiriciliği yapmaktadır” diyerek şu açıklamaları yaptı:
“Üreticilerimizin bin bir zorlukla üreterek hasat ettiği yaş çayın bekletilmeden en kısa sürede işlenmesi gerekmektedir. Bu nedenle yaş çay alımlarının, ürün kalite kaybına uğramadan ve üreticilerimiz mağdur edilmeden yapılması üreticilerimizin en büyük isteğidir. Çayın bölge ve ülke ekonomisi üzerine katkıları dikkate alındığında yaş çay alım fiyatı üreticilerimiz açısından hayati öneme sahiptir.
Özel sektörümüz çay alım fiyatlarında üreticilerimizin emeğini ve alın terini dikkate almalıdır. ÇAYKUR ile özel sektör arasındaki yaş çay alım fiyatının farklılığı ve ÇAYKUR kotalarının yetersizliğinden kaynaklanan sorunlar üreticilerin her sezon daha fazla mağduriyetine sebep olmaktadır.
Yaş çayın hasat edildikten sonra bekletilme süresinin az olması ve ÇAYKUR’un alım kapasitesinin sınırlı olması gibi nedenlerle üreticiler ürünlerinin önemli bir kısmını da özel sektöre satmaktadır.
Bölgede yaş çay alımlarının yüzde 53,3’ü ÇAYKUR, yüzde 46,7’si özel sektör tarafından yapılmaktadır.
ÇAYKUR’ un kotalarının dışında kalan çay alımlarını fırsat olarak gören özel sektörümüz açıklanan fiyatın altında alım yaparak üreticileri mağdur etmektedir. Özel sektörün açıklanan fiyatlar doğrultusunda alım yapması için gerekli tedbirler alınmalıdır. ÇAYKUR kotaları artırılarak fiyat istikrarı sağlanmalıdır.
Bu yıl ÇAYKUR tarafından açıklanan taban fiyat kiloda 3,87 lira iken, çay hasadının devam ettiği ilçelerde özel sektörün alım fiyatları kiloda 2 buçuk liraya kadar gerilemiştir. Bu durumda üretilen çayın yarıya yakını düşük fiyattan pazarlanmaktadır.
Özel sektör, ÇAYKUR’un işleme kapasitesi ve alım miktarının yetersizliğini ve çiftçimizin bir an önce ürününü hasat ederek borçlarını kapatma isteğini fırsat olarak görmemelidir.
Diğer taraftan özel sektör; üreticilerimize bazen teslim edilen yaş çay karşılığında, para yerine yüzde 25 ila 50 arasında değişen oranda kuru çay vermeyi teklif etmektedir. Böylece pazarlama işini üreticiye yaptırmakta ve kuru çayı da piyasa satış fiyatından üreticiye satmaktadır. Üreticilerimizi zararına da olsa ürün teslim etmek zorunda bırakmaktadır.
Bugün bölgede ÇAYKUR olmasa çay fiyatlarının daha da gerileyeceği ortadadır. Çay üretim havzası haline gelen bölgenin istikrarlı bir şekilde üretime devam edebilmesi için özel sektörümüzün de fiyat konusunda en az ÇAYKUR kadar gayret göstermesi gerekmektedir.
Coğrafi konumu nedeniyle çayın dışında yetiştirilecek ürünleri çok fazla seçme şansı bulunmayan üreticilerimiz mağdur edilmemelidir.
Özel sektörümüzü yaş çay alımlarında üreticilerimize haklarını vermede daha dikkatli ve adaletli olmaya davet ediyoruz.”
“Çay üreticisinin ana güvencesi ÇAYKUR’dur”
Bayraktar üreticilerin en önemli güvencelerinden birinin ÇAYKUR olduğunu belirtti, sözlerini şöyle sürdürdü:
“ÇAYKUR’un yapısal iyileştirmelerle birlikte alım kapasitesi ve sektördeki gücü artırılarak yeri korunmalıdır. Özellikle özel sektörde fiyatların fazla gerilediği dönemlerde ÇAYKUR’un fabrika kiralaması sağlanmalı ve özel sektörün düşük fiyatlarına çiftçi mecbur bırakılmamalıdır.
Bu sezon ÇAYKUR’ un birinci sürgün dönemi yaş çay alım kotası dekara 600 kg olarak, ikinci sürgün de ise 450 kg olarak belirlendi. Üreticilerin değeri fiyattan daha fazla ürün satabilmeleri için ÇAYKUR, ikinci sürgün çay alım kotasını dekarda 550 kilograma yükseltmelidir.”
“Çay üreticisi kanunun bir an evvel çıkarılmasını beklemektedir”
Yıllardır çay alımı ve pazarlama konusunda üreticilerin karşılaştığı sorunların çözümünün Çay Kanunu’nun çıkarılmasından geçmekte olduğunu vurgulayan Bayraktar, “Çay Kanunu’ taslak çalışmaları Ziraat Odalarımızın da içinde olduğu tüm ilgili kurum ve kuruluşların çalışmaları ile tamamlanarak Tarım ve Orman Bakanlığına iletilmiştir” dedi ve üreticinin kanundan beklentilerini açıkladı:
“-Çay yetiştirilen alanların coğrafi durumunun dikkate alınması,
-Çay işletmelerinin yapısı ve çiftçilerin sosyal şartlarının göz ardı edilmemesi,
-Açıklanan taban fiyatın altında ürün pazarlanmasını azaltarak üreticinin istismarını önleyen, emeğini koruyan ÇAYKUR’ un daha fazla güçlendirilerek varlığını koruması,
-Gereksiz harcamaların engellenerek çay üreticisine ve kuru çay üretimine odaklanması,
-ÇAYKUR’un çay kota miktarı ile işleme kapasitesinin artırılması,
-Kaçak çay girişlerinin önlenmesi,
-ÇKS’ye kayıtlılık oranının artırılması
-Çay bahçelerinin yenilenmesi, gençleştirilmesi ve desteklerin artırılarak devam ettirilmesi,
-Özel sektörün açıklanan fiyatlardan alım yapması için gerekli tedbirlerin alınması gibi konular hazırlıkları devam eden Çay Kanunu’ndan üreticilerin olmazsa olmaz öncelikli beklentileridir. Bu konuların yasal bir dayanağa kavuşturulması çay sektöründe sık görülen keyfî uygulamalara engel olacaktır.
Çay üreticisi kanunun bir önce çıkarılmasını beklemektedir. Kanun taslağının Meclisten bir an önce geçirilmesi ve yayımlanması konusunda TZOB olarak Bakanlığımıza her türlü desteği vermeye hazırız.”
“Çiftçi doğduğu yerden göç etmek zorunda bırakılmamalıdır”
Bayraktar, küçük ve sınırlı arazilerde üretim yapan üreticimize bölgenin en önemli ürünü olan çaydan geçimlerini temin etmeleri için gerekli desteklerin verilmesi gerektiğinin altını çizerek sözlerine şöyle devam etti:
“Doğu Karadeniz Bölgesini çay üretim havzası haline getiren, zor şartlar altında üretim yapan ve zaman zaman doğal afetlerle karşı karşıya kalan üreticilerimiz doğdukları yerde istihdam edilmeli ve bu coğrafyadan göç etmek zorunda bırakılmamalıdır.
Artan girdi maliyetleri ve pandemi süreci ile zor bir üretim sezonu yaşayan üreticiler aynı zamanda doğal afetlerle de karşı karşıya kaldı.
Yaz aylarını yaşadığımız bu günlerde çay üretiminin yapıldığı ve hasadın devam ettiği Rize’nin Merkez, Çayeli, Ardeşen, Fındıklı, Pazar ve Güneysu ilçeleri ile Artvin ilinin Arhavi ve Murgul ilçelerinde sel ve heyelan afeti meydana geldi.
Gerçekleşen aşırı yağış sonucu oluşan sel ile dereler taşmış, heyelan olmuş, yollarla birlikte çiftçilerin evleri de sular altında kalmış ve çaylıklar zarar görmüştür. Zamanında çayını toplayamayan, heyelan sonucu çay bahçesini kaybeden çiftçiler zor durumdadır.
Afetlerden zarar gören çay üreticilerine ve yine bu üretim sezonunda başta kuraklık olmak üzere doğal afet yaşayan tüm çiftçilerimize dekar başına nakdi destek yardımı yapılmalı, Tarım Kredi kooperatifleri ve bankalara olan kredi borçları faizsiz olarak uzun vadeli yapılandırılmalıdır.”
“Yerli üretim çayımızdan vazgeçemeyiz”
“Türkiye kişi başına çay tüketiminde dünyada birinci sıradadır” vurgusunu yapan Bayraktar, Türk toplumunun yerli üretimden demlenen çayı çok sevdiğini belirtti:
“Türk toplumunun kolay kolay da yerli çay tiryakiliğinden vazgeçmesi beklenmemelidir. Bu nedenle, bazı tarım ürünlerinde olduğu gibi çayda da ithalat yoluyla talebe cevap verme yaklaşımı ülkemize çok pahalıya mal olur.
Ancak, çay üreticilerimizin emeğinin hakkı tam olarak verilirse Karadeniz bölgemizde üretim devam eder. Şayet bu sağlanmazsa ithalat yoluyla çay ihtiyacımızı karşılamak sürdürülebilir bir yol olmayacaktır.”
“Çiğ süt üreticisinin alım gücü, üretimi devam ettirecek seviyede değildir”
Bayraktar, Ulusal Süt Konseyi’nin en son toplantısında çiğ süt tavsiye fiyatını 1 Temmuz-31 Aralık 2021 döneminde altı ay süreyle brüt 3 lira 20 kuruş olarak sabitlediğini hatırlatarak, “Bu fiyat süt üreticilerinin zarar etmesine neden olacaktır. Önümüzdeki dönemde döviz kur artışlarının yem başta olmak üzere diğer maliyetlere olası etkileri de dikkate alınarak fiyatlar yeniden belirlenmelidir” dedi.
“Çiğ süt üreticisinin alım gücü üretimi devam ettirecek seviyede değildir” diyen Bayraktar, süte ilişkin gelişmeleri şöyle değerlendirdi:
“Üreticilerimiz ocak ayında bir litre süt sattığında 1,1 kilo yem alabilirken, temmuz ayında ancak 0,97 kilo yem alabilmiştir. Yani bir kilo sütle bir kilo bile yem alamamıştır.
Bilim insanlarımız sürdürülebilir üretim için paritenin 1,5 olması gerektiğini söylemektedirler. Mevcut yem fiyatlarına göre olması gereken çiğ süt fiyatı 4 lira 57 kuruştur. Hâlbuki süt fiyatları 1 Temmuz-31 Aralık 2021 döneminde altı ay süreyle brüt 3 lira 20 kuruş olarak sabitlenmiştir. Ama üreticinin eline geçen net fiyat ise 2 lira 94 kuruştur. Aradaki fark çiğ süt fiyatlarını artırarak, yem fiyatlarını düşürerek ya da çiğ süt primini artırarak ve destekleri zamanında ödeyerek kapatılabilir.
Çiğ süt fiyatları önümüzdeki dönem için bu şekilde uygulanmaya devam ederse daha önceki açıklamalarımızda da sürekli vurguladığımız gibi ne yazık ki hayvanlar kesime gidecek, yeni bir kriz kaçınılmaz olacaktır.”
“Yem fiyatları geçen yıla göre ciddi oranda artmıştır”
Bayraktar, “Fabrika yemi fiyatlarının Temmuz ayında döviz kurunda yaşanan gerilemeler ve TMO’nun piyasaya ucuz hammadde vermesiyle ancak yüzde 2 civarında gerilemiştir. Bu düşüş yeterli değildir. Üreticilerimiz daha büyük düşüşler sağlayacak müdahaleler beklemektedir” diyerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Süt yemi fiyatlarına son yedi ayda yüzde 27,9, son bir yılda ise yüzde 62,7 oranında zam geldi. Çiğ süt fiyatları yılsonuna kadar sabitlendi, ama yem fiyatlarının ne kadar yükseleceğini kimse bilmiyor. Merkez Bankası piyasa katılımcıları 2021 Ağustos anketine göre yılsonu dolar kuru beklentisi 8,94 olarak tahmin edilmektedir. Yani yılsonuna kadar döviz kurunun artacağı, kendisine bağlı yem fiyat artışını da tetikleyeceği görünmektedir. Yılsonuna kadar sabitlenen çiğ süt fiyatlarının bu öngörü dikkate alınarak yukarı yönlü revize edilmesi elzemdir.”
“Son yedi aydır çiğ süt destekleri ödenmiyor”
“Çiğ süt fiyatları belirlenirken devletin verdiği desteklerde dikkate alınmakta, teşviklerle üreticinin eline geçecek para üzerinden hesaplar yapılmaktadır. Bu şekilde yapılan hesaplamanın doğru olmadığını yedi aydan beri ödenmeyen desteklerle daha iyi görüyoruz” vurgusu yapan Bayraktar, şöyle devam etti:
“2021 yılı içerisinde üreticilerimize hak ettikleri primler henüz ödenmedi. Paranın da bir değerinin olduğunu anlamak lazım. Ocak ayında verilecek para ağustos ayında verilince ne yazık ki yeterli etkiyi yapmıyor. İstediğimiz sonucu almak için destekler sanayicinin üreticiye ödeme yaptığı dönemle yani sütün teslimini takiben aynı zamanda yapılmalıdır. Unutulmamalıdır ki, zamanında ödenmeyen desteklerin üreticilerimize katkısı yeterli değildir.
Çiğ süt piyasasında fedakârlık bugüne kadar hep çiğ süt üreticisinden beklendi. Üreticimiz de bu beklentiyi yıllardan beri fazlasıyla yerine getirdi. Çok küçük kâr paylarıyla hatta çoğu zaman zararına sütünü satmayı kabul etti. Ancak, artık fedakârlık yapacak bir gücü kalmamıştır. Adil işleyen bir süt piyasası için bu sektöre hizmet eden, girdi sağlayan herkesin özveriyle elini taşın altına koymasının zamanı gelmiştir. Üretici biterse, süt de biter.”
“Kuraklıktan zarar gören üreticilere kuraklık yardımı bir an önce ödenmelidir”
Bayraktar, kuraklık ile ilgili yaşanan son gelişmeleri de değerlendirdi:
“Türkiye Ziraat Odaları Birliği’nin mayıs başında hazırladığı Kuraklık Raporu’nda kuraklıktan zarar gören il sayısı 22 iken mayıs ayı sonunda 41’e yükseldi. Ancak mayıs ayı yağışlarının Türkiye genelinde geçen yılın mayıs ayına göre yüzde 66 düşük olması, Marmara bölgesi hariç tüm bölgelerde yağışların azalması nedeniyle kuraklıktan etkilenen il sayısı artarak haziran başında 52’ye çıktı. Yağışlarda görülen anormal düşüşler rekolte tahminlerinde de ciddi sapmalara neden olmuştur. Hububat ve baklagiller kuraklıktan en fazla etkilenen ürünlerdir.
Arpa, buğday ve kırmızı mercimekte önemli üretim kayıpları olmuştur. Ayrıca kuraklık, yeni ekilen mısır, şekerpancarı, patates, yeşil mercimek ve sebzeleri de olumsuz etkilemiştir. Meyveler, yem bitkileri ve meralar da susuzluktan zarar gören tarım alanlarıdır. Bunun sonucunda piyasada yaşanan arz-talep dengesizliği sadece üreticileri değil tüketiciyi de olumsuz etkilemekte ve tarım ürünleri fiyatları istikrarsız hale gelmektedir. Tarımsal üretimde sürdürülebilirliği sağlamanın ve gıda tedarik zincirini zaafa uğratmamanın birinci ve vazgeçilemez yolu desteklerdir. Dolayısıyla, kuraklık destek ödemelerinin kuraklık şartlarına göre güncellenmesi ve mutlaka vakit kaybedilmeden ödenmesi gerekir.
Hem Meteoroloji Genel Müdürlüğümüz hem de kuraklık konusunda çalışmalar yapan uluslararası kuruluşlar bu yıl ülkemizde son 50 yılın en kurak aylarının yaşandığını açıklamışlardır.
Türkiye tarımının adeta ateşten gömleği olan döviz kuruna bağlı girdilerdeki enflasyon üstü fiyat artışları, tarımsal desteklerdeki yetersizlik gibi üretim yapmayı olumsuz etkileyen sorunlara bir de aşırı kuraklığın eklenmesi üreticilerimizi fazlasıyla mağdur etmektedir. Dekar başına en fazla 100 lira olarak belirlenen desteklemelerin ödenmesinde yaşanan belirsizliklerin ilgili kurumlarca bir türlü bertaraf edilememesi sonucunda üreticilerimizin büyük bir bölümü maalesef tarıma küsmek üzeredirler. Onların tarımsal üretimi terk etmesi beraberinde başka sosyal ve ekonomik sorunları da getirecektir. Yaşanan küskünlüğü bir nebze azaltacağına inandığımız kuraklık desteğinin küçük miktarda olmasına rağmen en kısa zamanda çiftçilerimizin hesaplarına yatırılmasını bekliyoruz. Ancak, şimdiye kadar yetkililer tarafından desteklerin ne zaman ödeneceği net olarak açıklanmadı.
Kuraklığın tarımsal üretim üzerindeki yok edici etkilerine en yakından tanık olan toplum kesimi üreticilerimizdir. Bu nedenle üreticilerin sesine mutlaka kulak vermemiz gerekir.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği olarak yayınladığımız kuraklık konulu raporlardaki öngörülerimizin neredeyse tamamı gerçekleşmiştir. Bu nedenle, kuraklığın yakıcı etkilerini en aza indirmek amacıyla hazırladığımız ve kamuoyuyla, ilgili kurum ve kuruluşlarla sürekli paylaştığımız taleplerimizin bir an önce gerçekleştirilmesini bekliyoruz.
“Şanlıurfa’da elektrik kesintilerine bir an önce son verilmelidir”
Bayraktar, geçtiğimiz hafta yaptığı basın açıklamasında ele aldığı tarımsal sulamada kullanılan elektrik kesintileriyle ilgili olarak da değerlendirme yaptı:
“Ortaya koyduğumuz haklı gerekçelere rağmen talebimiz ilgili elektrik dağıtım kurumları tarafından yeterince dikkate alınmamış olup kesintiler sürmektedir.
Elektrik kesintisi nedeniyle sulamada yaşanacak kayıplar beraberinde bitkisel üretimde ciddi miktarda azalmalara neden olacağından gerek Birliğimiz gerekse üyemiz Ziraat Odaları tarafından tarımsal sulamayı engelleyecek elektrik kesintilerinin yapılmamasına ilişkin taleplerimizin yerine getirilmesi gerekmektedir.
Plansız, programsız ve sulama zamanları dikkate alınmadan yapılan bu kesintilerden ürün kaybına uğrayacak üreticilerimizin zararlarını kim karşılayacaktır? Elektrik dağıtım şirketlerinin sulama kesintisine sebebiyet verdikleri için üreticiler adına doğacak tazminat haklarıyla ilgili birinci derecede sorumlu olacakları unutulmamalıdır.
Haklı taleplerimizin dikkate alınmasını bekliyoruz. Bu yıl tarım sektörü kuraklık, sel ve diğer doğal afetler nedeniyle zaten ciddi kayıplar yaşamış ve üreticilerimiz zarar görmüştür. Bu afetler kontrolü kolay olmayan doğal felaketlerdir. Fakat elektrik kesintilerine bağlı ürün kaybının mantıklı açıklamasını yapmak zordur. Bu durum üreticiye, Türk tarımına ve tüketiciye telafisi güç zararlar verir. TZOB olarak bu zararın kim tarafından sahiplenileceğini ve karşılanacağını bilmek istiyoruz ve bunun da takipçisi olacağız.”