Taşımalı Eğitimden-Yerinde Eğitim'e
Hükümet, üretimden uzaklaşan ve ıssızlaşan köyleri yaşanılır hale döndürmek adına 'Besici aileye 300 koyun', 'Genç çiftçiye 30 bin TL.' gibi özendirmeler
Hükümet, üretimden uzaklaşan ve ıssızlaşan köyleri yaşanılır hale döndürmek adına ‘Besici aileye 300 koyun’, ‘Genç çiftçiye 30 bin TL.’ gibi özendirmeler uygulamaya koyarken, aynı amaca güçlü bir destek verecek olan ‘Taşımalı Eğitimden-Yerinde Eğitim’e geçişi de birlikte düşünmelidir.
Bilindiği üzere, hatalı tarım politikaları sonucu yaşanan üretimsizlik-işsizlik nedeniyle köylerimizin nüfusu azalmış, belirli sayıda öğrenci olmayınca da 1989’dan itibaren ‘Taşımalı Eğitim’ başlamış; 1998 Sekiz Yıllık Kesintisiz Zorunlu Eğitim çıkmasıyla da yaygınlaşarak bu günlere gelinmiştir.
Bugün köylerimizde fakir halkımızın vergileriyle binbir zahmetle zamanında yapılmış ve yıllarca eğitime, öğretime hizmet etmiş okullar boşalmış, boşalan okullar kayısı kasalarının konulduğu depo, ekmek pişirilen yer, tabutluk ve daha çok da ahır, samanlık olarak kullanılmakta, bir çoğu da çürümeye terkedilmiş durumdadır.
Okulların bu durumu bir yana, köylerinden onlarca km. uzaktaki okullara taşınan öğrenciler, sabah erken kalktığı için yeterince uyumadan, kahvaltı yapmadan okula gidiyor, yaşadığı yolculuk nedeniyle okula yorulmuş olarak varıyor, okulda, o birimin öğrencilerinden, öğretmenlerden dışarıdan gelen öğrenci olarak göçmen-muhacir öğrenci muamelesi görüyor, anne-babasının denetiminden, veli toplantılarına katılmasından, derslerinin takibinden yoksun kalıyor, ayrıca onların sırtına her ay servis ücreti yüklüyor ve tabii ki sonuç olarak verimsiz, başarısız bir eğitim, öğretim süreci yaşıyor.
Taşımalı eğitimin, bunlardan daha zararlı bir sonucu da, köyde öğretmenin olmaması; köylünün öğretmenin ışığından, öğretmenin eşinin, çocuklarının, arada bir gelip gitse de
yakınlarının örnekliğinden yoksun kalmasıdır.
Bu eğitim yönteminin kötü olan sonuçlarından en kötüsü de, artık okulun gönderinde Bayrağın dalgalanmaması, bahçesinde İstiklal Marşının okunmaması, Milli Bayramların kutlanmaması, voleybol, basketbol, masa tenisi oynanmaması, sene sonunda şarkılı türkülü müsamerelerin yapılmamasıdır.
Bunca olumsuzluğuna rağmen halen uygulanmakta olan böyle bir eğitim şekline Türkiye Cumhuriyeti Devletinin nasıl olup da izin verdiği, önümüzde duran kocaman bir sorudur.
Bu durum, Devletin bir aymazlığı mıdır, yoksa imzaladığı bir protokole uyma mecburiyeti mi açıklanması gereken bir muğlaklıktır.
Olup bitenin, Türk Köylüsünün içini maddi-manevi olarak boşaltmaktan, özünü koflaştırmaktan başka bir sonuca hizmet etmediği bellidir.
Bu durum, ‘Acaba bir yabancı proje mi hayata geçiriliyor da biz farkında değiliz?’ sorusunu akıllara getirmektedir ki, bu soru olağan şüphe olarak kabul edilmelidir.
Hükümetin, tam da, ‘Köylüyü Köyüne Döndürme’ çabası içinde olduğu bu zamanda, geçmişte yokluğu çekilen ‘okulsuzluk-öğretmensizlik’ sorunun aşılmış olması, okulun da, atanmamış öğretmenin de yeterince var olması karşısında, okullarımızın yeniden açılması ve eğitim-öğretimin köye dönmesi şehirlerde sorunlar içinde bunalmış köylülerimizin Devletin arzularına uygun olarak köye dönüşüne büyük katkıda bulunacaktır. 01.03.2018
Büyük Milletime borçluluk duygularımla en derin saygılarımla sunarım.
Eğitimci-Av. Arb. Selahattin Sarıoğlu
Malatya Barosu Önceki Başkanı