SEYDA ŞEYH UBEYDULLAH EL-KAVUMANİ

Seyda Şeyh Ubeydullah 1938 yılının Ekim ayında Elazığ Karakoçan ilçesine bağlı Yücekonak (Kavuman) köyünde dünyaya geldi. Sudete ve Nazime adında iki kız kardeşi vardır. Babası Molla Abdullah Efendi 1899 tarihinde Diyarbakır'ın Lice ilçesine bağlı Sîsi

Seyda Şeyh Ubeydullah 1938 yılının Ekim ayında Elazığ Karakoçan ilçesine bağlı Yücekonak (Kavuman) köyünde dünyaya geldi. Sudete ve Nazime adında iki kız kardeşi vardır. Babası Molla Abdullah Efendi 1899 tarihinde Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlı Sîsi (Yolçatı) köyünde doğdu. 1965 yılında Elazığ/Karakoçan/Yukarı Ovacık köyünde vefat etti. Yunan muharebesine katılır, ayağından yara alır ve Kurtuluş Savaşı’ndan gazi olarak Kavuman’a amcası Molla Abdulhakim Efendi’nin yanına döner. Molla Abdullah Kavuman’a geldikten kısa bir müddet sonra amcası Molla Abdulhakim’i kaybeder. Büyüklerinin istişaresi doğrultusunda Asiye Hanımefendi ile evlendirilir. Uzun bir süre Kavuman köyünde ikamet ettikten sonra oğlu Seyda ile birlikte bir müddet Karakoçan/Çanakçı köyünde kalır. Kısa bir zaman sonra da, daha önceleri sık sık ziyarete geldiği Karakoçan Yukarı Ovacık (Kürükhan) köyünde Hakk’ın rahmetine kavuşur. Annesi Asiye Hanımefendi Çetan aşiretinin ileri gelenlerinden olan Molla İbrahim Efendi’nin kızıdır. Annesi ise Besime hatundur. Ağabeyi Molla Şükrü Hoca Efendi’den ilim tahsilini yapmış, salahiyet ve takvası dışında, ilmi ile de ün salmıştır. Şeyh Muhammed Hâdi onun için: Eğer hanımlardan mürşit çıkmış olsaydı Asiye Hanımefendi mürşit olurdu demiştir. Asiye Hanımefendi, evini hanımlar medresesine çevirmişti. Çevresinde ki hanımlara Kur’an, fıkıh (ilmihal) ve akait dersleri verip onların yetişmesine yardımcı olurdu. Hayatının son anlarında yakalandığı felç hastalığı sonunda 1960 yılında takriben 70 yaşında Karakoçan Kavuman köyünde vefat etti ve Kavuman’a defnedildi. Seyda Ubeydullah yedi yaşında Kur’an-ı Kerim talimini annesinden, temel dinî bilgilerini de dayısı Molla Şükrü Efendi’den almıştır. Yörede meşhur Kavuman Medresesi’nde Arabî ilimlerin temel taşları konumunda olan sarf ve nahiv derslerini almış daha sonra Norşin ve Suriye/Haznevi Medresesi’nde ilmi tekâmül etmiştir. Son olarak İstanbul/Aksaray’da ikâmet eden son devrin âlimlerinden Molla Muhammed Said Cımzerkî’nin derslerine iştirak edip kendisinden ilmî icazet almıştır. Tasavvuf derslerini Suriyeli Nakşi şeyhi Ahmed el Haznevi’nin oğlu Şeyh Masum’dan, daha sonra Şeyh Alauddin’den almış ve en son olarak da Şeyh İzzeddin el-Haznevi’den hilafet almıştır. 31 Temmuz 1992 tarihinde Şeyh İzzeddin El Haznevi’nin vefat etmesiyle, altı ay önceden beş büyük âlimin şahitliğinde yazıp ve her birisine birer nüsha vermiş olduğu vasiyetnamesi okunmuştur. Bu vasiyetnamede, Seyda Ubeydullah’ın da aralarında bulunduğu beş kişiye hilafet verildiği yazılmaktaydı. 1960 yılından beri Elazığ Karakoçan Yukarı Ovacık köyünde ikamet etmiş, burada “Halidiye Medresesi’ni” inşa etmiştir. Halidiye Medresesi adını, Seyda Hazretlerinin soy ve tasavvufi olarak kendisine müntesip olan büyük mutasavvuf âlim; Mevlana Halid el-Bağdadi’nin isminden almıştır. Başında bulunduğu Halidiye Medresesi’nde yüzlerce ilim talebesi yetiştirmiş ve yetiştirmeye devam etmektedir. Klasik medrese metodunda 100’den fazla kişiye ilmî icazet vermiştir. Hâlen hayatta olan ve 80 yaşında olan bu büyük âlim yörede sevilen ve itibar edilen kanaat önderidir. 170 hafız ve ilim talebesi bulunmakta, yaz sezonunda ise bu sayı 400-500’e çıkmaktadır. Anadolu’nun her tarafından talebesi bulunan bu güzide yer, resmî Kur'an kursu statüsünde hafızlık, ilmî ve dinî eğitim vermektedir. Resmî Kur'an kursu hocalarının eğitim verdiği bu Kur'an kursu, çevre düzeni, düzenli çalışma sınıfları, etüt odaları, ezber odaları, yemekhanesi, yatakhanesi ve zengin kütüphanesi ile modern bir görüntüye sahiptir. Civar iller ve köylerce bilinen bir yerdir. Nurani çehreler, ahlak abidesi gençler... Bölge halkının üzerine titrediği bir yer burası. Seyda hazretlerinin birçok şeyi kendi ailesinden kalma imkânlarıyla üstlenmiştir. Özetle; bütün hayatını ilim hizmetine vakfetmiş ve ilmî vakarını büyük bir hassasiyetle koruyan bu zat, öğrencilerin tüm maişetlerini kendi nafakasından temin etmektedir. Seyda hazretleri ilme çok önem veren biridir. Birçok kez talebeler yemek yemeden kendisi yemek yemez ve talebelerden arta kalan yemekleri şifa niyetiyle yer. Tevazuu ve mahviyeti son derecede fazladır. Seyda Ubeydullah, sünnet-i seniyyeyi takip etmeye çalışan bir mürşit, âlim ve İslam dinini en iyi şekilde tebliğ eden, Peygamber Efendimiz’in (s.a.s.) vârislerindendir. İlahî rızanın dışında hiçbir nefsi ve dünyevi düşüncesi olmayan bir şahsiyettir. Onun özündeki bu güzel haslet âdeta nur gibi gözlerinden fışkırır. O; edep, irfan ve ilim abidesi, merhametiyle, adaletiyle, cömertliğiyle ve abidliğiyle Allah Rasulü’nü temsil eder, geniş tefekkür deryasıyla da dünyaya ve insanlığa ışık olmuştur. Yetiştirdiği talebelerini Ahmet Yesevi gibi Anadolu'nun her yanına dağıtmıştır. İslamiyet’in güzelliklerini temsil ve tebliğ eden ve vatanına bağlı fertler yetiştirmiştir. Hoca efendinin kişiliğinde ilim âşığı olmak vardır. Bütün hayatını Kur’an’ın ve ilmin hizmetine adamış ve vakfetmiştir. Oradan aldığı hazzı hiçbir işte alamaz olmuştur. Talebe yetiştirmek ve ilme hizmet etmek âdeta onun ruhunun gıdasıdır, onunla beslenir, onda huzur bulur. Geceleri ve sabahları öğrencilerinin arı misali seslerini dinler ve bu sesleri mahşer gününde ilim hizmetinde bulunduğuna şahit kılardı. Hocam aynı zamanda misafirperverdir. Sabahın erken saatlerinden başlayıp gecenin geç saatlerine kadar kendisini ziyarete gelen misafirleri olur. Bir kısmı yatıya kalır bir kısmı da ruhlarının ihtiyacı olan dua ve maneviyatı alıp yollarına devam ederler. En zor şartlar ve durumlarda bile kendisine gelen insanlara ikramda ve yardımda bulunur. Kendi halet-i ruhiyesini, o güzel tebessümleriyle hiçbir zaman misafirlerine aksettirmez, zamanlı ve zamansız gelen misafirlere ikram etmeden göndermez. “İnsanların şerefi misafirlerledir.” diye buyururlar. Bu özel kişiliğinden ötürü âlimler kendisine “Hatem-i Tai” vasfını yakıştırırlar. Seyda hazretleri, hem bir sufi hem de bir tefekkür insanı olarak ne söylediyse tasavvuf düşüncesi etrafında söylemiştir. Bu düşünceyi kişisel yorumlarıyla zenginleştirmiş, güzelleştirmiş, imanı bilgisini muhteşem ahlaki sanatıyla birleştirerek ondan yeni bir hayat ve insan görüşü çıkarmıştır. Onda fikir ve kalp, akıl ve gönül, ilim ve tasavvuf hep bir ahenk içerisinde olmuştur. Tasavvuf ve ilmî kaynaklı fikir mücevheratlarını zengin gönül bahçesinden çıkarıp kalp süzgecinden geçirip servise hazırladığı için ilim deryası ve gönül dünyası her türlü insanın hem gönlüne hem de zihnine hitap etmiştir. Seyda iki kez evlenmiş, ilk eşinden üç çocuğu olur ve çok genç yaşta hanımını doğumda kaybeder. Eşinin vefatı üzerine, ikinci evliliğini yapar bu annemizden de yedi erkek üç kız olmak üzere on evladı bulunmaktadır. Evlatlarının hepsi dinî eğitim tahsil etmiş beş tanesi imamlık vazifesini ifa etmektedirler. Bunlardan üç evladı ilmî icazet alıp müderrislik vazifesini ifa etmektedirler. Eserleri: Seyda, mevcut ortamda yeterli eser bulunduğundan ayrıca bir eser yazma ihtiyacı duymayıp enerjisini ilim hizmetine ve tedrisatına adamıştır. Ancak dinî konularda vermiş olduğu cevaplar, vaaz ve şifahi sohbetlerinden derlenen, “Gönüle Akan Damlalar” isimli bir eseri hazırlanıp yayına sunulmuştur. Çok feyizli ve bereketli olan bu eser ilmihal bilgileri yanı sıra vaaz ve irşat konularını da ihtiva etmektedir. Seyda hazretlerinin keramet ve duası: Evliyada zuhur eden kerametler, enbiyanın mucizeleri nispetindedir. Seyda hazretleri, kendisine nispet edilen hiçbir kerameti kendisinden bilmez; “Bizde zuhur edip görülen hâller, büyük zatların duasıdır, bereketidir, sizin gördükleriniz ise benim kisveme bürünmüş büyük zatlardır.” der. “Keramet, istikâmet üzere olmaktır. İstikameti doğru olmayan bir zattan zuhur eden en harikulade hâller keramet değil bilakis istidractır.” buyururdu. Kendisinden keramet beklentisi içinde olanlara cevabı: “Sana dua ederiz, inşallah sıkıntılarından kurtulursun.” şeklinde olurdu.

Bakmadan Geçme