ÖLÜM

İnsanoğlu, başı sonu sırlarla dolu, göz kamaştırıcı bir evrenin aldanışlar içinde bulunan varlığıdır. Dünya zevklerine kapılmaya, kendi öz çıkarları uğruna türlü çılgınlıklar yapmaya niyetlidir dünya malının heveslisidir. Daima rahat ve huzur peşinde ko

İnsanoğlu, başı sonu sırlarla dolu, göz kamaştırıcı bir evrenin aldanışlar içinde bulunan varlığıdır. Dünya zevklerine kapılmaya, kendi öz çıkarları uğruna türlü çılgınlıklar yapmaya niyetlidir; dünya malının heveslisidir. Daima rahat ve huzur peşinde koşar. Kendi huzurunu ararken başkalarının varlığı birer engel olarak ortaya çıkar. Sosyal hayatın olduğu yerde karşılıklı yardımlaşmaların, fedakârlıkların, eziyetlerin olması doğaldır. Ama çıkarına düşkün insan, bunu bir türlü kabul etmek istemez. Çevrenize şöyle bir kulak verirseniz, herkesin birbirinden yakındığını bir çok cümleyle karşılaşırız. Gün geçtikçe maddeye doğru yönelen insan, dünyaya gelişimizin gerçek gayesinin insanları sevme, iyilik ve yardım etme olduğunu bilmezlikten gelir. Hatta, dünya nimetleri onun gözünü öyle kamaştırır ki, bunun dışında kalan şeyler üzerinde düşünmeye bile yanaşmaz. Zevklerin ortasında insan, kendisini ölümsüz bir varlık olarak görür veya böyle bir aldanışa kapılmayı hissiyatına daha uygun bulur .Kendini, kendi dünyasının biricik hâkimi sanır. Oysa, insanlara biraz düşünce ve alçak gönüllülük gerekir. Şu pırıl pırıl parlayan evren ruhumuzun fazilet ışıklarını söndürmemeli, hatta daha da nurlandırmalı. Yaşayışımızın ilahi sırrı unutulmamalı. Bize bir nimet olarak verilen hayatın temel amacı gözden kaçırılmamalı. Bir gün öleceğimizi düşünerek maddî hırs ve zevklere başkalarını feda edercesine kapılmaktan kendimizi alıkoymalı; ardımızda iyi bir isim bırakmak için insanları sevmeli; onlara yardım eli uzatmalı, onlarla birlik olunmalıdır .İnsanlığın maddî ve manevî kurtuluşu için hepimize düşen bir görev vardır .Bunu unutmayalım" Hayatın geçiciliği şüphesiz olmasına karşın hangi birimiz bunu bilerek yaşıyoruz ki… Hangi birimiz karşıdakinin bir gün ölebileceğini düşünüyor, hangi birimiz mutluluk için çaba harcıyoruz ki… Hangi birimiz biliyoruz bu dünyanın değerini, hiç hatırlamıyoruz ölümü, bitişi? Gece olup yastığa koyduğumuzda başımızı, fark edebiliyor muyuz ömür sermayesinden bir gün daha yitirdiğimizi? Yok… Hiçbirimiz fark edemiyoruz, bu hayat koşusunda “O” kaçınılmaz bitişi… Belki fark etmek istemiyoruz, belki kaçıyoruz bu gerçekten. Ama kaçmanın, düşünmemenin etki etmediği bir gerçek: “ÖLÜM”. Herkesi zamanı geldiğinde nefesinden yakalayacak bir bitiş… Kimini yatağında, kimini yangında, kimini savaşta, kimini ise bir trafik kazasında… Bu bilinmezlikler içindeki gerçek; Giden için son, kalan için başlangıç ya da tam tersi… Kalan için acıların başlangıcı “O”. Peki korkuyor muyuz ölümden? Korkmamalıyız bence… Düşünüp ders almalı, ona göre yaşamalı, ama korkmamalıyız. Attığımız adımın farkında olmalı, anın bile değerini bilmeliyiz. Şu hayatta her şeyin ölümlü olduğunun bilinciyle davranmalıyız bütün evrene. İncitmemeliyiz hiç kimseyi. Bir şansımız daha olmama ihtimalini hiç unutmamalıyız… Bilerek yaşarsak bu hayatı, kapadığımızda gözlerimizi, rahat yatarız mezar denilen yatağımıza… Gün gelip çattığında rahatça vermek istiyorsak, son aldığımız nefesimizi ve sonra istiyorsak rahat dalmak sonsuzluk uykusuna, İşte o zaman sırf bunun için bilerek yaşamalı, düşünerek yürümeli ve incitmeden davranmalıyız.  

Bakmadan Geçme