'Musul, Erbil, Kerkük Türk şehirleridir'

Her yıl sonbahar aylarında başlayıp, ilk bahar aylarında ara verilen Türk Ocakları Malatya Şubesi sohbetlerinin yeni sezon faaliyetleri başladı.

Ülkücü Hareketin isimlerinden Komando Recep lakaplı Recep Alyamaç ve MHP eski il başkanı Fahri Yüksel’in konuşmacı olarak katıldığı sezonun ilk sohbet programı geleneksel kuru fasulye ikramı ile başladı.

Geçtiğimiz hafta annesini kaybeden Türk Ocağı Başkanı Nadir Günata yaptığı açılış konuşmasında “Annemin vefatı dolayısı ile taziyeye gele her kesimden hemşerilerimize ve ülküdaşlarımıza çok teşekkür ederim . Her kesimden taziyemize iştirak edenleri görünce ne kadar doğru bir yerde durduğumuzu bir daha anladım. Basit siyasi hesaplar, adeta putlaştırılan parti liderleri maalesef birlik beraberliğimizin önündeki en büyük engeldir. Biz siyasetin dışındayız. Bölücü olmamak koşulu ile herkesle oturur konuşuruz. Ancak bizim dışımızda ismimizi, Türk Ocakları’nı bir yerlere eklemeye çalışıyorlar. Bunu reddediyoruz. Açıkca buradan söylüyorum biz şucu bucu değiliz. Bir Türk milliyetçisiyiz, ülkücüyüz. Başka sıfat bize gerekmez. Teferruatlarda kaybolup aslı gözden kaçırıyoruz. Bölünme değil bir ve beraber olma zamanıdır. Son zamanlarda devletimizin yerinde politikalar ürettiğini görüyoruz ve gelecek adına umutluyuz” dedi.

Daha sonra konuşmacılardan Yusuf Çetinkaya sözü alarak, ” Kuzey Irak referandumu, Kerkük ve İdlib Harekatı” başlıklı sunumunu yaptı. 

Sözlerine 14 Temmuz 1959 günü Kerkük’te Molla Mustafa Barzani tarafından katledilen Türkmenleri anarak başlayan Çetinkaya Türkiye’nin güney sınırında tezgahlanmak istenenleri tüm çıplaklığı ile gözler önüne serdi.

Bugün çokça tekrar edilen “Bir gece ansızın geliriz” sözünün 1918’de Musul ve Kerkük’ü terkeden Osmanlı askerlerinin çekilirken duvarlara yazdıkları yazı olduğunu söyledi.

Irak ve Suriye’nin Türkiye ve emperyalist güçler için ne anlam ifade ettiğini haritalar üzerinde ayrıntıları ile gösteren Çetinkaya sözlerini şöyle sürdürdü;

“Irak’ın %95’i müslüman. Bu müslüman nüfusun %65’i şii, %33’ü ise sünnidir. Bölge üzerinde planları olanlar bu mezhepsel ayrılığı iyi kulanmaktadırlar. Musul, Erbil, Kerkük, Selahaddin, Diyala ve bunların köyleri Türk şehirleridir. Bu topraklar her daim tartışmalı olmuştur. Bunda Arz-ı Mev’ud önemli bir etkendir. Yahudiler vad edilmiş topraklar olarak kabul ettikleri bu bölgede her karışıklığın altından çıkmaktadırlar. Baba Barzani’den itibaren hedef hep Araplara karşı İsrail ile birlikte olan bir Kürdistan’dır. 1982 yılında Siyonist dergi Kivunim Irak’ı Kuzeyde bir Kürt devleti, ortada Sünni bir devlet ve güneyde de şii bir devlet olarak parçalamıştı. Kuzey Irak kürt yönetiminin eskiden beri İsrail ile yakın temasları vardı. Hem silah hem de maddi konularda İsrail’den yoğun destek gördüler. İsrail, Kürtlere İran üzerinden  askeri, finansal, insani ve teknik yardımda bulunmuştur.   İsrail aynı zamanda Peşmergeler’e istihbarat eğitimi de vermiş ve bu eğitim sonucunda Kuzey Irak’ta İstihbarat Teşkilatı (Parastin) kurulmuştur.  İsrail 1992’den itibaren Kuzey Irak’ta bir askeri misyon bulundurmaya başlamıştır. Ayrıca 1996 yılında Yahudi Lobisi’nin yardımı ile Washington’da “The Washington Kurdish Institute” kurulmuştur. Ünlü Amerikalı gazeteci Seymour Hersh 2003 yılında yayınladığı bir makalede İsrail’in Kuzey Irak’ta bir Kürt Devleti kurulması konusunda ciddi politikalar geliştirdiğini ortaya koymuştur. Hersh’e göre; İsrail’in o zamanki Başbakanı Ariel Şaron bu konuda Amerikan hükümetinde hâkim olan yeni-muhafazakarların desteğini almıştır.  Yine İsrail’de yaşayan Yahudi Kürtler’in kurmuş olduğu “Kurdish Israeli Friendship League” önemli bir rol oynamaktadır. Almanya’da yaşayan Kürt kökenli yazar Haydar Işık’a göre Kürtler ve Yahudiler Ortadoğu’da bir bardak suda boğulmak istenen iki millet durumundadırlar ve aynı kaderi paylaşmaktadırlar. Işık’a göre Kürtler bölgede radikal  İslamcılıkla mücadele edebilecek tek güç durumundadırlar ve İsrail, Kürtlerin bu özelliğinin farkına varmalıdır. İsrail için güçlü bir Kürdistan Arap ve İslam dünyasına karşı güçlü bir tampon bölge oluşturacaktır. Bu referanduma dünyadan tek destek veren ülkenin İsrail olması da bu anlattıklarımın sağlaması olmuştur.

Irak Anayasası’nda (140. Madde) ; tartışmalı bölge olarak adlandırılan yerler Musul ve ona bağlı Sehil Ninova, Şihan, Hamdaniyye, Tilkef, Zummar, Sincar, Kerkük ile Salahaddin vilayetine bağlı Tuzhurmatu, Diyala’ya bağlı Hanekin, Mendeli ve Bedre bölgelerini kapsamaktadır. Anayasanın 140. maddesi 2007 sonuna kadar nüfus sayımı ve referandum yapılarak sorunlu bölgelerin, IKBY’ye veya Bağdat’a bağlanmasını şart koşuyordu. Ne var ki 140. madde Kürt, Türkmen ve Araplar arasında uygulamadaki uyuşmazlıklardan ötürü 2007 yılı sonunda yürürlükten düşmüştür. Bu tartışmalı bölgeler hep Türk yerleşim yerleridir. Miras Türk’lerin ama varisler başkaları.

 Barzani yönetiminin Duhok ve Erbil merkezli Kuzey Irak Kürt Devleti’nin ilanı için seçtiği referandumdan birkaç gün sonra 28 Eylülde pek gündeme düşmedi ama  Suriye PKK’sı PYD de Afrin, Haseke, Rakka, Ayn el-Arab ve Tel Abyad bölgelerini kapsayan sözde federal devlet için referandum tarihi olarak 28 Eylül’ü seçti. Barzani yönetimi, Suriye’de ABD eliyle PYD’ye kurdurulan kantonların en sıkı destekçisi durumundadır.  Barzani’ye bağlı medya organları, PYD’nin işgal ederek ilan ettiği kantonlar ile birlikte Türkiye’nin güneydoğusunda yer alan birçok ili haber bülteni ve hava durumlarında ‘Büyük Kürdistan’ üst başlığı altında aynı harita içerisinde vermektedirler.

Birleşmiş Milletler Andlaşmasının 2. Maddesi “anılan devletin ülkesinin bütünlüğü ilkesine göre, uluslararası hukuk kurallarına göre kurulmuş bir devletin ülkesi, bu devletin rızası olmadan hiçbir biçimde bölünme, parçalanma eylemlerinin konusu olamaz ve öteki devletler bu bütünlüğe saygı göstermek zorundadır” demektedir. Buna karşılık self determinasyon hakkından bahsedenlere ise yine birleşmiş milletler genel kurulu basın bildirgesi ile cevap verilmiştir. Bu bildirgede self-determinasyon ilkesinin kullanılamayacağını, merkezi hükümet ile uzlaşı sonrası ayrılmaya gidilebileceğini ve devletin ülkesinin bütünlüğü ilkesine saygı gösterilmesini belirtmiş ve istemiştir. Irak merkezi hükümeti ile Kürt yönetimi arasında bir uzlaşma olmaması, iki taraf arasında uzun süredir devam eden siyasi tartışmalar, Irak Anayasa Mahkemesi’nden referandumun durdurulması kararının çıkması, Irak parlamentosu da oylama sonucunda referandumu tanımama kararının alınmaması neticesinde uluslararası hukuka aykırı bu girişimin tepki alması ve tartışılması olağandır. Kuzey Irak referandumu Türkiye’nin sadece belli bir sınırını değil ileri dönemlerde bütün Güney sınırını etkileyen bir sorun haline dönüşebilecek potansiyelde tehlike arz etmektedir. DEAŞ’ın bölgede güç kaybetmesine rağmen ABD’nin askeri sevkiyatlarına devam ediyor olması tehlike çanlarının artarak şiddetle çalması anlamı taşımaktadır. Pek çok yabancı kaynaklı yayında bağımsız bir Kuzey Irak’ın, kurulması düşünülen Kürdistan’ın ilk aşaması olduğu belirtilmektedir.

Burada amaç Suriye kuzeyinde oluşturulan yapı ile Kuzey Irak’ta oluşturulmak istenen yapının birleşirilmesidir. Bu amaçla Türkiye çok dikkatli olmak zorundadır. Fırat Kalkanı harekatı ile bu birleşmenin önüne geçilmiştir. Aynı şekilde bu planın bozulması açısından çok önem arz eden Sincar Dağı bölgesinde hakimiyetin sağlanması, İdlib harekatının başarıyla sonuçlanması ve Türkmendağı bölgesinde hakimiyetin sağlanması bu Amerikan projesinin kalbine bir ok saplamak demek olacaktır.

Türk devletinin ve milletinin bu hedef doğrultusunda tüm kurum ve kuruluşları ile bir amaç ve fikir birliği içerisinde bulunuyor olması elbette ki bu tezgah sahiplerini rahatsız edecektir. Türkiye’de mevcut tuttukları uyuyan hücreleri harekete geçirebilirler. Geçmişte denedikleri kanlı senaryoları tekrar sahneleyebilirler, etnik ve mezhepsel çatışmalar için ortam yaratmaya çalışabilirler. Özellikle güneydoğuda Abdullah Öcalan merkezli eylemler ve kalkışmalar planlayabilirler. Son ABD büyükelçisi Türkiye’den gitmeden önce bizim sayemizde 9,5 aydır ülkenizde terör eylemi olmuyor diyerek açık bir tehditte bulunmuştu.

Devletimizi yönetenlerin tüm bu tehdit algılamaları karşısında uygun yerde konumlanmaları ve bu tehdit faktörlerini minimize edecek tedbirleri almaları gerekmektedir. Unutulmamalıdır ki bu meseleler bugünün değil yüzlerce yıl öncesinden gelen, planlanan gelişmelerdir. Ve bu plan sahipleri amaçları doğrultusunda her türlü girişimi yapabilecek kapasitededirler”. 

Bakmadan Geçme