• Haberler
  • Mevlit Kandilimiz Mübarek Olsun

Mevlit Kandilimiz Mübarek Olsun

Rebiu'l Evvel ayının on ikinci gecesi, Mevlid kandilidir. 22 Aralık Salıyı Çarşambaya bağlayan gece Mevlid Kandilini inşallah hep birlik de idrak edeceğiz. Bundan asırlarca önce takvimlerin kutlu doğum gününü göstereceği günlerde, Yahudiler, Hıristiyanl

Rebiu’l Evvel ayının on ikinci gecesi, Mevlid kandilidir. 22 Aralık Salıyı Çarşambaya bağlayan gece Mevlid Kandilini inşallah hep birlik de idrak edeceğiz. Bundan asırlarca önce; takvimlerin kutlu doğum gününü göstereceği günlerde, Yahudiler, Hıristiyanlar, Kâhinler ve dünya, bu müjdelenen peygamberi bekliyordu. Bu peygamberin geleceği zamanda ise, dünya, şer güçlerin egemenliği altında kıvranıyordu. Zulüm, fuhuş, fitne-fesat ve barbarlık haddini çok çok aşmıştı. Kız çocukları diri diri gömülüyor, kadınlar şehvet malı olarak pazarlarda sergileniyor ve güçsüzlere yaşama hakkı verilmiyordu. Kan içen yarasaların sultan, eşkıyaların ise vezir olduğu bir dönemde; dünya, avuç açmış, o kurtarıcıyı bekliyordu. Kardeşin, kardeşe diş bilediği, insanlığın en küçük değerinin bile tanınmadığı, insanların hayvanlara gıpta ettiği, hayvanların dahi insanların hareketlerinden utanç duyduğu bu zaman diliminde; dünya, müjdeleyici ve kurtarıcı bir rahmet peygamberine sancı çekiyordu. İnsanlık küfrün bu karanlık çağında kötülükleri iyiliğe, fesadı sulha çevirecek, insanların ruhlarında filizlenen fesat tohumlarını söküp atarak yerine fazilet, iyilik ve Allah korkusu yerleştirecek bir kurtarıcı bekliyordu. İşte böyle bir bekleyiş ve ihtiyacın çağırdığı bu Rahmet Peygamberi, Milâdi 571 yılı Nisan ayının Yirmisinde, bir Pazartesi günü sabaha karşı dünyaya geldi. O gün bütün âlem; Âlemlerin Efendisi’nin doğumuna şahitlik ediyordu. Nihayet beklenen nûr bütün mahlukatın varlık sebebi, Nebiler silsilesinin son halkası, Seyyidü'l-Kevneyn, Rasûlû's-Sekaleyn, İmâmü'l-Harameyn, Alemlere Rahmet Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) milâdî 571 senesinin Rabîulevvel ayının 12. Pazartesi gecesi sabaha karşı dünyamızı şereflendirdiler. Bu teşrifle kainattaki bütün varlıkların sürura gark olduğunu ve ona arzı hürmette bulunduğunu Mevlid müellifi Merhum Süleyman Çelebi şu mısralarla dile getirir. Cümle zerrat-ı cihan edüp nida Çağrişu ben dediler kim merhaba Merhaba ey âl i sultân merhabâ, Merhaba ey kân-i irfan merhaba. Merhaba ey sırr ı furkân merhabâ; Merhaba ey derde derman merhaba, Merhaba ey Rahmeten lil-âlemin, Merhaba sensin şefiu'l müznibin... O'nun doğumuyla bu âlemde Allah'ın rahmet ve bereketi dolup taştı. Geceler ve gündüzler renk değiştirdi. Duygular ve düşünceler derinleşti. Sözler, sohbetler ve lezzetler enginleşti. Nura hasret çeken gönüller huzura erdi. Her şey ayrı bir mana, ayrı bir letafet kazanırken, Kisra sarayının sütunları yıkılmış, burçları çatlamış, Mecusilerin bin yıllık yanan ateşleri sönmüş ve Sava gölü kurumuştu. Aslında yıkılan; Kisra sarayı değil; Kisraların, despotların ve zalim diktatörlerin saltanatlarıydı. Mecusilerin sönen ateşi; aslında dünya küfrünün ve müşriklerinin gönüllerinde yanan şirk ateşiydi. Kuruyan; Sava gölü değil, inkârcıların, putperestlerin, hükümranlıkları ve azgınlıklarıydı. O'nun nuru kâinatı aydınlatmaya başladı. Ancak bugün; İbadetlerimiz adetleşiyor… Adetlerimizin dinleştirildiği zamanı yaşar gibiyiz… Çağdaş Kisra’ların sarayları yükselirken, zalimler alkışlanıyor, hatta kurtarıcı görülüyor… İnsanlık, küfrün ateşinde ısınmak için koşarken, gönüller çölleşiyor… Rahmet peygamberinin çağırdığı kardeşlik, yerini çıkarın, menfaatin doğurduğu nifakla, ayrışıyor, biri birine düşman, biri birine hasımlar haline geliyor. Bütün müminler biri birinin kardeşidir diyerek, kardeşliğe davet eden Rahmet Peygamberinin, doğduğu gün yaşanan ve istenmeyen hallerin benzerlerinin yaşandığı zaman diliminde değil miyiz? Bu kötü halden çıkış; yine onda. Onun tebliğindeki güzelliklere yönelmekte, o samimi teslimiyeti yeniden kazanmaktadır. Evet, dünün güzelliğini yeniden keşfetmek, yaşam yönünde samimiyet gerekiyor sanırım… Bunun için, Âlemlere sığmayan bir sevdanın Peygamberi’ni, sadece “Mevlid Gecelerine” ve “Kutlu Doğum Haftalarına” sığdıramayacağımız şuurunda olarak, bizleri kardeşliye davet eden Rahmet Peygamberinin; Ensar ve Muhacir örneğinde en somut biçimde görüldüğü gibi kardeşliğin temini, tesisi ve devamı için, yaşadığımız her günü bu şuur içinde idrak etmeli, doğduğu günün güzelliklerini yaşamaya odaklanmalıyız. Ancak o zaman, “bütün müminler birbirinin kardeşidir” ilkesine dayalı; birbirimizle kardeş olmayı, arkadaş ve dost olmayı; sevinçte ve kederde bir ve beraber olmayı göze almayı yeniden yaşayabiliriz. Ancak o zaman, toplumsal çözülmenin yaşandığı günümüzde; bireysel ve toplumsal ilişkilerimizi, beklentilerimizi ve ahiretimizi yeniden düşünüp, kaybolmaya yüz tutmuş değerlerimizi yeniden hayata dahil etmeyi başarabiliriz. Ne mutlu gönlünü onun aydınlığına açanlara. Ne mutlu ona layık ümmet olup, onun izinde olanlara. Ne mutlu, ne mutlu ve ne mutlu o bahtiyarlara Metin AKGÜN Eğitimde Kaliteyi Geliştirme Derneği Genel Başkanı

Bakmadan Geçme