Kanatlı yılanlar tarafından korunan baharat
Prof. Dr. Aysun Bay Karabulut / Malatya Turgut Özal Üniversitesi Rektörü
"Tarihin Babası" olarak anılan antik Yunan yazarı Herodotos'un "kanatlı yılanlar" tarafından korunduğunu belirttiği tarçının kabuklarından çıkan dumanın solunması psikoaktif bir sonuç ortaya çıkarıyor, dumanı soluyan bireylerin duygu ve algılarında değişiklikler oluyor. Tarçının insülin benzeri bir etki göstermek suretiyle kan şekerini olağan seviyelerde tutarak iştahta azalma sağladığı, kolesterol ile trigliserit oranlarında iyileştirmede bulunduğu ve içeriğindeki lif dolayısıyla da bağırsakların çalışmasına olumlu etki yaptığı tespit ediliştir.
1950'li yıllardan sonra Amerikan hippilerinin halüsinojenik etkilerini deneyimlemek amacıyla kullandıkları maddeler arasında, insanlık tarihinde binlerce yıldan beri birçok amaçla kullanılan kadîm bir baharat da vardı: Tarçın. Yakılan tarçın kabuklarından çıkan dumanın solunması psikoaktif bir sonuç ortaya çıkarıyor, dumanı soluyan bireylerin duygu ve algılarında değişiklikler ortaya çıkıyordu. Tarçının antik dönemlerde "tanrısal" bir baharat olarak görülmesi ve dinî ayinler ya da vaftiz törenleri sırasında tütsü olarak kullanılması muhtemelen bitkinin bu özelliği ile ilgiliydi. Bununla birlikte, erken modern dönemlerde sömürge seferlerine ve savaşlara neden olan tarçın tarih boyunca her zaman çok daha geniş ve elbette faydalı bir kullanım alanına sahipti. Birçok derde deva, birçok hastalığa şifaydı.
'Tatlı odun'
Defnegiller familyasına mensup ağaç ya da ağaççık biçimindeki yaprak dökmeyen aromatik bir bitki olan, uzun ve silindir biçimli ağaç gövdesi on iki metreye kadar ulaşabilen ve iki yüz elli civarında türü bulunan tarçın (cinnamomum), genellikle tropikal ve ılıman iklimlerde yetişmektedir. En önemli ve yaygın türleri, 17. yüzyılda kültürünün ilk kez yoğun olarak yapıldığı Seylan (Sri Lanka) ve Çin tarçınları olup kokusu keskin ve uzun süreli olan bu özel bitkinin tatlımsı olmakla birlikte yakıcı bir tadı vardır. İsmi, Malezyacada "tatlı odun" anlamına gelen "koyu manis" kelimesine dayanan tarçın buradan Yunancaya "kinnamoomon" şeklinde aktarılmış ve Latincede "cinnamomum"a dönüşmüştür. Bugün halen Hindistan'da "dal chini" (Çin odunu) denilen bitkinin ismi bizim dilimize ise Farsçadaki kullanımı (darçın) üzerinden "tarçın" şeklinde geçmiştir. Muhtelif Türk lehçelerinde de halen "darçın," "dalçın" ve "darşın" şekillerinde görülmektedir ve halk arasında "Darwin," "loğusa" ve "şerbet kokusu" gibi isimlerle bilinmektedir.
Takriben 4 bin yıldır insanlık tarafından bilinen, antik dönemlerin gezgin tüccarları tarafından nereden temin edildiği ticarî bir sır olarak özenle saklanan, hakkında birçok ilgi çekici ve elbette biraz korkutucu efsaneler anlatılan, muzaffer krallara hediye edilen, tanrılara sunulan ve genellikle Sri Lanka, Çin, Vietnam, Bangladeş, Laos, Endonezya, Filipinler, Tayland, Doğu Afrika'daki Seyşeller Adaları, Madagaskar, Doğu Timor, Dominikan Adası, Grenada, Hindistan ve Myanmar gibi ülkelerde yetiştirilen tarçının en kaliteli türleri Güneydoğu Asya'da üretilmektedir. 2018 yılında dünya piyasalarına yapılan toplam tarçın arzının yüzde kırkı Endonezya, yüzde otuzu ise Çin tarafından gerçekleştirilmiştir. Dolayısıyla tarçında halen devam eden bir Uzakdoğu tekeli olduğunu söylenebilir. Türkiye iklimi tarçın kültürüne müsait olmamakla birlikte botanik bahçelerde gerçekleştirilen sınırlı miktarda üretimin olduğunu da vurgulamak gerekir.
Tarçının insanlar tarafından kullanımı, özellikle de yağının ölülerin mumyalanmasında önemli bir yere sahip olduğu ve "yaşam ağacı" olarak görüldüğü eski Mısır'a kadar dayanmaktadır. Eski Ahit'te Hz. Musa tarafından yağının kutsal olduğuna işaret edilen ve Yunan şair Sappho'nun dizelerinde kendine yer bulan tarçının Roma'da altın ve gümüşten daha değerli ve dolayısıyla da lüks tüketim malzemesi olduğu bilinmektedir. Uzun asırlar boyunca doğudan batıya bitki ile ilgili mitolojik öyküler anlatan ve bu şekilde tekellerini korumak istedikleri söylenebilecek olan Arap tüccarların eliyle giden ve tarihçiler tarafından "Tarihin Babası" olarak anılan antik Yunan yazarı Herodotos'un "kanatlı yılanlar" tarafından korunduğunu belirttiği tarçın, Aristoteles'in de dâhil olduğu Yunan müellifler tarafından "kaynağı Arabistan olan bir baharat" olarak nitelendirilmiştir. Dinî ayinlerde de kullanıldığı ve cennetten geldiğine inanıldığı, aynı zamanda mide bozuklukları, iştahsızlık, ishal ve rahim kanaması gibi rahatsızlıklar için ilaç olarak kabul edildiği ortaçağ Avrupa'sında ancak zengin olanların ulaşabildiği bu gizemli baharat, Avrupalı tüccarların 16 ve 17. yüzyıllarda doğuya yönelme eğilimi içerisine girmelerinin arkasında bulunan nedenler arasındadır. Bir başka ifadeyle, Avrupalı tüccarların doğu ticaretine hâkim olma çabalarının temelinde, birçok başka kıymetli mal ve malzemeyi elde etme çabası ile birlikte tarçın ticaretini de kontrol altında tutabilme arzusu yatmaktadır.
İçeriğinde dikkat çekici ölçüde tanen bulunan ve güçlü bir antioksidan kaynağı olan tarçının muhteviyatında kalsiyum, magnezyum, çinko, potasyum ve demir gibi minerallere ek olarak A, B6, C, E ve K vitaminleri vardır. Prosiyanidin ve (diyabetli insanlarda tansiyonun düşmesini sağlayan) polifenol açısından zengin olan tarçın belli ölçüde kumarin de içermektedir. Ayrıca belirli oranlarda karbonhidrat, diyet lifi, yağ (yüzde dört), şeker ve protein de ihtiva eden bitkiye karakteristiğini kazandıran en önemli madde, keskin tadı ile güçlü esansının da kaynağı olan ve sinnamaldehit adıyla bilinen organik bileşiktir. Tarçının kabuğunda bulunan ve bu kabuktan elde edilen uçucu yağın yüzde doksanını meydana getiren sinnamaldehit, 1834 yılında izole edilmiştir.
Zayıflamak için birebir
Geleneksel Türk ve Osmanlı mutfağında böreklere, çorbalara, et, balık ve tavuk yemeklerine konulan tarçının bugün de hem gıda endüstrisi hem de başka alanlarda yaygın olarak kullanılan bir bitki olduğunu belirtmek gerekir. Güzel bir koku ve çeşni vermesi nedeniyle yemek, tatlı (muhallebi), şekerleme, çikolata, meyve sosu, pasta, bisküvi, kahvaltılık tahıl ve çeşitli atıştırmalıklar ile birlikte örneğin kahve, boza ya da salep gibi çeşitli içeceklere de ilave edilen, baharat, tütsü, diş macunu ve ağız gargarası olarak da kullanılan tarçın, aynı zamanda kıymetli esansı ile parfüm sanayii açısından da önemlidir. Yine bazı süt ürünlerinde kullanıldığı, örneğin süt tabanlı içecekler, kaymak ya da probiyotik yoğurt üretimi açısından önemli bir madde olduğu da belirtilmelidir.
M.Ö. 3. binyılın başlarından itibaren (özellikle Çin tıbbında) tıbbî nedenlerle kullanılmakta olup baharat, macun, çay ve şurup olarak tüketilen tarçının geleneksel tıp anlayışlarında oldukça önemli bir yeri vardır. Kabuğu halk arasında kan şekerini düşürmek için kullanılan tarçın sakinleştirici, zindelik verici, gerginliği önleyici ve iştah azaltıcı olarak öne çıkmış, tokluk hissi vererek kilo alımına engel olduğu gerekçesiyle oldukça yaygın bir kullanım alanı elde etmiştir. Ruhsal sıkıntıları hafifleten tarçının kokusu rahatlatıcıdır. Eklem ağrılarına ve kalp çarpıntılarına iyi gelmekte, adet ağrılarını dindirmektedir. Aynı zamanda mide tembelliğini gidererek hazmı kolaylaştırmakta, sindirim sistemi ile ilgili rahatsızlıklara iyi gelmektedir. M.S. 1. yüzyılda yaşayan Çukurovalı meşhur hekim Dioskorides Pedanius tarçının sakinleştiricilik özelliğine vurgu yapmış, bir çeşit reçine olan mür ile karıştırılıp içildiğinde adet geciktirici etkide bulunacağını, çocuk düşürmeye sebebiyet vereceğini, hayvan zehirlerine karşı etkili olduğunu, yağının güneş yanıklarına iyi geldiğini, öksürüğü tedavi edeceğini, böbrek ve idrar yolu rahatsızlıkları ile mücadelede kullanılabileceğini belirtmiştir.
Tarçının tıbbî amaçlarla kullanımına ilişkin yaygın kavrayış İslamî dönemde de açık biçimde görülmektedir. Örneğin 10-11. yüzyıllarda yaşayan Müslüman hekim İbn Sina tarçının "ısıtıcı ve düzeltici" olduğunu bildirerek vücuttaki ben, kızartı ve çillere iyi geldiğini, sirkeyle karıştırılarak uygulanması durumunda dudaktaki uçukları iyileştireceğini ve ciltteki izleri gidereceğini yazmıştır. Yine İbn Sina'ya göre, tarçının yağı felç rahatsızlığı üzerinde inanılmaz bir etkide bulunmakta, baştaki ağırlık hissini gidererek beyni rahatlatmakta, nezleye, kulak ağrısına, katarakta ve diğer göz hastalıklarına şifa sunmaktadır. Öksürüğün tedavisinde faydalı olup göğsü zararlı maddelerden temizlemekte, güçlü hale getirdiği karaciğerdeki tıkanıklıkları açmakta, rutubetini kuruttuğu mideyi kuvvetlendirmekte, ödemler ile rahim ve böbrek ağrılarına iyi gelmekte, idrar ve regl söktürücü olarak kullanılmakta, aynı zamanda basurlara ve böcek sokmaları sonucu oluşan yaralara da uygulanmaktadır. Osmanlı çağında yaşayan İbn Şerif, Sabuncuoğlu Şerefeddin ve Salih b. Nasrullah gibi birçok hekimin eserlerinin de aynı şekilde tarçının faydalarını anlatan satırlar barındırması, geleneksel tıp anlayışımızda tarçının sahip olduğu hatırı sayılır yeri göstermesi bakımından dikkat çekicidir.
İnsülin benzeri etki
Geleneksel tıp anlayışları tarafından tarçına biçilen mucizevi rolün bilimsel anlamda henüz bütünüyle teyit edilebilmiş olduğunu söylemek mümkün olmamakla birlikte, tarçının insan sağlığı açısından ne kadar önemli olduğu daha fazla ortaya çıkmaktadır. Tarçının yüksek oranda antimikrobiyel, antioksidan, antiinflamatuar, antibakteriyel, antiülser, antitrombotik ve antialerjik nitelikli olduğunu ortaya koyan bilimsel çalışmalar, bitkinin hem ülser karşıtı etkileri olup hem de sindirim hızını düşürerek tokluk hissini daha uzun sürelere yaydığını ortaya koymuştur. Yine tarçının insülin benzeri bir etki göstermek suretiyle kan şekerini olağan seviyelerde tutarak iştahta azalma sağladığı, kolesterol ile trigliserit oranlarında iyileştirmede bulunduğu ve içeriğindeki lif dolayısıyla da bağırsakların çalışmasına olumlu etki yaptığı tespit edilmiştir. Ayrıca kardiyovasküler hastalıklara bağlı riskleri azalttığı da modern tıbbın ulaştığı sonuçlar arasındadır.