GIYBET
Allahu Teala'nın bizlere vermiş olduğu en güzel nimetlerden biri hiç şüphesiz dildir. Bizler bu dil nimetini güzel şekilde kullanmazsak eğer, bazen dünyamıza ki çoğunlukla da ahiretimize zarar getirir. İşte bu köşemde hem dünyamıza hem de ahiretimize za
Allahu Teala'nın bizlere vermiş olduğu en güzel nimetlerden biri hiç şüphesiz dildir. Bizler bu dil nimetini güzel şekilde kullanmazsak eğer, bazen dünyamıza ki çoğunlukla da ahiretimize zarar getirir. İşte bu köşemde hem dünyamıza hem de ahiretimize zarar getiren buna rağmen bizim önemsemediğimiz, bizim basite aldığımız kısacası kale almadığımız, en takvalı olanlarımızın bile rahatlıkla yakalandığı, sözün özü Müslüman'ların kanayan yarası olan gıybet konusunu ele alacağım inşaAllah. Gerek ayetlerle gerek de hadislerle, kesin bir dille gıybet etmekten men edilmemize rağmen, demiştim ya hani önemsemediğimizden dolayı gıybet bataklığının malesef tam ortasında yer alıyoruz. Hatta bu hastalık dilimize o kadar çok yapışmış ki ne kadar gıybet etsek o kadar rahat eder olmuşuz! Nefsimiz bunu bize bir "gönül rahatlatma" aracı olarak gösteriyor. Oysaki Allah bizlere kesin bir dille gıybetten uzak durmamızı emrediyor. Bakınız Humeze Suresi 1. ayette; -İnsanları arkadan çekiştiren, kaş-göz işaretleriyle alay edenlerin vay haline! Dikkat edin Rabbimiz gıybet konusunu basite alanları ve bu hususu kale almayanları VAY HALİNE! diye uyarıyor. Yine efendimiz (sav) bir hadisinde; -Gıybetten sakınınız. Zira gıybet zinadan daha şiddetlidir! Zina eden bir kişi pişman olup bir daha yapmamak üzere halis bir kalp ile Allah'a tövbe ederse Allah onun tövbesini kabul eder ancak gıybet eden kimse, gıybet ettiği kişi tarafından affedilmezse, af olunmaz! buyuruyor Yine Efendimizin(sav) bir diğer hadisinde, gıybetin CİNAYETTEN daha beter olduğu söylenir. Bizler bugün cinayetin çok büyük bir günah olduğu bilincindeyiz. En büyük günahlar nedir diye sorulsa ilk sıralarda cinayetin olacağı muhtemeldir. Oysa Efendimiz(sav) cinayetten daha şiddetli olan bir yanlışa dikkat çekiyor! Gelin birde Kuran'a müracaat edelim. Bakalım Allah Subhanehu ve Teala bize Hucurat Suresi 12. ayette nasıl seslenmiş? -Ey İman edenler! zannın çoğundan sakının. Zira zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını araştırmayınız, biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Sizden biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! O halde Allah'tan korkup sakının, şüphesiz ki Allah tövbeleri çokça kabul eden, bağışlayandır. Gıybeti bu çerçeveden ele alırsak, kardeşimizin gıyabını fırsat bilip onu öldürüyor ve hatta etinden (liğme liğme koparıp) yiyoruz! Ne kadar tiksindirici değil mi? Allah(cc) ayette, onu kerih gördünüz yani ondan tiksindiniz diye buyuruyor. O halde gıybet dediğimizde neleri dikkate almamız gerektiğini az çok öğrenmiş bulunuyoruz. Belki çok defa bahsettiğim ayet ve hadisi duymuşsunuzdur. Lakin bu ve benzeri ayet/hadisleri bilmemize rağmen aynı bataklığa düşüyor ve tabiri caizse aynı delikten iki veya daha çok kez sokuluyoruz! İşte tam da burada şeytan devreye giriyor ve yaptığımız yanlışı bizlere lezzetli gösteriyor. Şeytan öyle bir ambalajcı ki o paketin içinde "ölü kardeşimizin" eti olsa bile biz onu geri çeviremiyoruz. Ve iddia ediyorum gıybet bugün umumi bir hastalık haline gelmiştir. Arkadaş arkadaşının, hoca talebesinin, talebe hocasının gıybetini yapıyor. İşçi patronunun gıybetini, patron işçinin gıybetini yapıyor. Hele komşular! SUBHANALLAH! Bu adeta bir "meşru savaş" olarak görülür olmuştur gıybet. Neden insanların her olur olmazda anlaşmazlığa düştükleri ise anlaşılması güç bir diğer husustur. Ve bu amansız savaş böylece sürüp gidiyor. Peki bizler İman etmiş kimseler değil miyiz? İyi de biz Müslüman'ız diyoruz? Madem öyle Allah(cc) ayetlerini adeta gözümüze sokarcasına, ayetlerin anlamı belimizi adeta ikiye katlarcasına, üstelik hadislerde de bunca uyarılmamıza rağmen neden bunları ve bu önemli hususu dikkate almıyoruz? Neden hala gıybet ediyoruz?