Farkındalık oluştu: Meme kanserinde erken tanı ölümleri azalttı
Farkındalık oluştu: Meme kanserinde erken tanı ölümleri azalttı
Dünya Sağlık Örgütü tarafından her yıl ekim ayı “Meme Kanseri Farkındalık Ayı” olarak kabul ediliyor. Bu kapsamda her yıl düzenlenen etkinliklerle farkındalık konusunda bilinç oluşturulmaya devam ediliyor. Hatta tüm dünyada meme kanseri vakalarının artmasına rağmen erken tanı sayesinde ölüm oranlarının azalmasının nedeni de kampanyaların farkındalığı arttırdığını gösteriyor.
Yüzde 33 oranla Türkiye’de kadınlarda en çok görülen kanser türü olan meme kanseriyle ilgili merak edilen sorulara yanıtlayan Maltepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Uğur Deveci, “Meme kanseri korkulacak değil, tedavisi olan bir durumdur. Önemli olan erken saptamaktır. Gelişmiş cerrahi yöntemlerle hem hayatınız hem memeniz kurtarılabilir” dedi.
Doç. Dr. Deveci dünyada ve Türkiye’de tüm kanser oranlarında olduğu gibi meme kanseri görülmesinde bir artış olduğunu ancak meme kanserinden ölüm oranlarının giderek azaldığına dikkat çekti. Erken teşhis, cerrahi yöntemlerin gelişmesi, farkındalığın artması nedeniyle ölüm oranlarının azaldığını belirten Doç. Dr. Uğur Deveci, “Batı ülkelerinde kansere yakalanma oranı daha yüksek olmasına karşın Türkiye ve ülkemizin daha doğusundaki ülkelere göre ölüm oranları daha da az. Çünkü daha erken yakalıyorlar” ifadelerini kullandı. Meme kanserinin erken yakalanmasında son beş yıl içinde önemli yol alındığına vurgulayan Doç. Dr. Deveci, on yıl önce on hastada bir olan erken evre meme kanseri yakalama oranının bugün beş hastada bire çıktığını söyledi.
20 YAŞINDAN İTİBAREN KONTROL ŞART
İlk tarama yönteminin 20 yaşından itibaren ayda bir kez kendi kendini muayene etmek olduğunu söyleyen Deveci, 40 yaşından itibaren ise her yıl mamografi ve ultrason çekilmesi gerektiğini kaydetti.
“Bazı hastalar radyasyon nedeniyle mamografi çektirmek istemiyor. Oysa günümüzde mamografilerin radyasyon oranları çok düşük” diyerek sözlerine devam eden Deveci, “O kadar radyasyonu gün boyunca ekranlardan, televizyondan, çevreden zaten alıyoruz. Yılda en az bir kez yaptırılmalıdır. İşlem sırasında yapılan sıkıştırmada memesi yoğun olanlarda bir miktar ağrı olabilir. Ama az sıkıştırılarak yapılan işlemde tanı değeri düşüktür. Söz konusu ağrı kabul edilebilir seviyededir” açıklamasında bulundu.
BAŞVURAN 10 HASTADAN BİRİ KANSER
Hastaneye memesinde kitle olduğu şikayetiyle başvuran hastaların yüzde 10’unda meme kanseri tespit edildiğini söyleyen Deveci, meme kanserinde kesin tanı koymanın tek yolunun biyopsi olduğunu sile getirdi. Deveci, bazı hastaların “Meme kanserini yayar mı?” endişesiyle yaptırmaktan çekindiğini belirterek, “Kanser tanısı koymadan ameliyat yapılmaz. Tanıyı da biyopsi ile koyuyoruz. Günümüzde uygulanan tru-cat biyopsi yöntemi güvenlidir. Uygulamada ucunda iğne olan bir tabanca kullanılıyor. İçeri giren iğnenin ucu açılıyor. Parçayı içine aldıktan sonra çıkar. Çevreye bulaşmaz. Biyopsi lokal anestezi ile yapıyor. Ağrı hissedilmiyor. Korkulacak, çekinilecek bir işlem değil. Bu işlemde doğruluk oranı yüzde 96-98’dir” dedi.
ARTIK MEME DE KURTULUYOR
“Artık mastektomi denilen memeyi çıkarma cerrahisi yapmak yerine meme koruyucu cerrahi, memeyi yerinde bırakarak yapılan cerrahiler daha çoğunluklu yapılıyor” diyerek sözlerini sürdüren Deveci kimlerin risk altında olduğunu açıkladı.
Deveci, “Özellikle 40 yaşından sonra meme kanseri riski artıyor. Birinci derece akrabalarda meme kanserinin, ailesel kanser sendromlarının varlığı da meme kanseri riskini arttırıyor. Bir kadın hayatı boyunca östrojen hormonuna ne kadar maruz kalmışsa meme kanserine yakalanma riski o kadar artıyor. Adet görmeye erken başlamak, menopoza geç girmek de östrojene maruz kalma süresini uzatmış oluyor. Çocuk doğurmamış olmak, emzirmemiş olmak, meme kanser riskini artıyor. Menopoza girdikten sonra hormon tedavileri almak riski arttırıyor. Kişide obezite olması, yağlı beslenmesi, alkol tüketimi de meme kanser riskini artıyor” dedi.
RİSK NASIL AZALIR?
Doç. Dr. Deveci, meme kanserine yakalanma riskinin nasıl azaltılabileceğini de şöyle sıraladı:
“Genetik kaynaklı riskler azaltılamaz. Koruyucu cerrahi ile önlem almak gerekebilir. Çevresel faktörler değiştirilebilir. Obezite azaltılmalı. Yağlı gıdalar azaltılıp, sebze-meyve ağırlıklı beslenmeli. Alkol kullanılmamalı. Hareketli yaşam tercih edilmeli. Menopoz sonrasında kullanılan hormon replasman tedavisi, özellikle beş yılı aşıyorsa meme kanser gelişimini iki buçuk kat arttırdığı için artık kadın doğum uzmanları da çok fazla önermiyorlar”
KANSER ORANI NEDEN ARTTI?
Doç. Dr. Deveci, kanser oranlarında son yıllarda görülen artışın çevresel faktörlerden kaynaklandığını söyleyerek, şunlara dikkat çekti:
“Besinlerdeki antioksidan azaldı. Eskiden bir domatesten elde ettiğimiz antioksidan miktarını almak için artık üç domates yemek gerekiyor. Genetiği ile oynanmış gıdalar, kimyasallar ile ilaçlanmış sebze ve meyveler, hormonlu havyaların etlerini tüketiyoruz. Ekranlar, telefonlar, tabletler, her yerde radyasyon var. Maruz kaldığımız radyasyon oranının artması, besinlerdeki koruyucu özelliklerin azalması, toksik etkilerin artması kanser oranlarının yükselmesine neden oluyor.