Depremin Ne Günahı Var!
Av. Selahattin Sarıoğlu/Malatya Barosu Önceki Başkanı
Eşimle depremi aynı anda fark ederek, içgüdüsel bir davranışla kapıya seğirttik.
Apartman salıncak gibi sallanıyordu. Nasılsa, öleceğim diye içimde hiçbir korku yoktu. Kapı önünde, eşimi omzundan kavramış, ha yıkıldı, ha yıkılacak diye duruyor ve yüksek sesle durmadan dua ediyor, Kelimeyi Şahadet getiriyorduk.
Çok şükür, bir süre sonra ‘salıncak’ durdu, dinginleşti, kaos ve kabus bitti.
***
Ertesi gün, eşimle birlikte Doğanyol’a gitmek için yola çıktık.
Doğanyol, Karakaya Barajı çevresinde bir ilçemiz. Merkeze 110 km. uzaklıkta, 4500 nüfuslu, kıvrılan yollu, halk sanatçımız rahmetli Kemal Sunal’ın ilçesi
Yamaçları kar kaplı dağ manzaralı yol, iki yana yaslandırılan karı bir metreden çok yükseklik oluşturmuş, iki aracın sığabildiği asfalt yolda ilerlerken 1930 rakımlı Kubbe Dağı Geçidini aştık.
Kahve rengi üzerine beyaz yazılı Nemrut Ören Yeri tabelasını da geride bıraktıktan sonra Pütürge 10, Doğanyol 26 Km. yazan tabelanın oradan sola yönelen Doğanyol’u ‘tıklayarak’ devam ettik.
Yol biraz daraldı, kıvrımlar biraz azaldı, trafik yoğunlaştı... Kepçeler, TIR’lar, polis arabaları, askeri araçlar, resmi arabalar ve özellikle İstanbul plakalı özel araçlar.
Yol kenarlarında gelip geçen araçlara yas evinin insanları gibi durgun durgun bakan insanları el selamıyla selamlayarak geçtik.
Şimdi önümüze Gökçe tabelası... Gökçe, Kemal Sunal’ın köyü. Bilindiği gibi Büyükşehir Yasasıyla köyler mahalle statüsüne geçirildi. Gökçe’nin nüfusu bin kadar ve Doğanyol’a on Km. uzaklıkta.
Resmi olarak mahalle dense de, halk köy diyor her sözünde. Köy kıpır kıpırdı. Çarşı çevresi resmi araçlarla, resmi şahıslarla doluydu. Hasarlı binalara insanlar yaklaştırılmıyordu. Hasarlı veya yıkılmış binalar hep köhne binalardı. Çöken beton bir evin yıkıntısından de bir kişi ölü çıkarılmıştı. Çöküntünün altında iki de araç ezilmişti. Çevredeki insanlar gelene gidene yakınlık gösteriyor, selamını güzel bir şekilde alıyor, bir şey geldiğinde güzelce yanıt veriyordu. Köyden bir vatandaşımız, ‘Gökçe’de üç kişi öldü, ikisi göçük altında, biri hastanede öldü’ demişti. Ona, ‘Devletin ilgisi nasıl?’ diyorum, ‘İlgi çok, çok fazla. Böyle olacağını hiç tahmin etmezdim’ diyor. Gerçekten okulun bahçesinde yardım malzemesiyle dolu iki TIR duruyordu. Türk Kızılayı, AFAD vd. yardım kuruluşları, askerler, polisler, kurtarıcılar, TV programcıları… Muhtarla da tanıştık, hoş beş ettik.
Gökçe’den Doğanyol’a devam ettik.
Doğanyol dediğin güvenlik gerekçesiyle ilçe yapılmış bir köy. İlçe merkezindeki görkemli iki binanın biri Kaymakamlık, diğeri Belediye binası. Bir de güzel bir Meydan oluşturulmuş ama ne yazık ki güzelim Saat Kulesi depreme yenilmiş. Meydan envai çeşit Devlet kuruluşuyla, Devlet görevlisiyle kaynıyor. Türk Kızılayı seyyar büfeye dönüştürdüğü araçtan meydandaki vatandaşa, görevlilere bisküvi türü yiyecek, su, çay ve bardakta çorba sunumu yapıyordu. Vatandaş dedim de aklıma geldi: Doğanyol, Gökçe gibi değildi. Burada vatandaş adeta yoktu. Evler boş, sokaklar boştu. Üç beş yerde AFAD’ın çadırları kurulmuştu. Ahali, akrabalarına, bağ evlerine gitmiş olmalıydı. Ama bir kahve vardı ki, harıl harıl okey, kağıt oynayanlarla doluydu.
Meydana yakın bir camide, ikindi ve akşam namazlarını kıldık. Az bir cemaatin tamamı neredeyse görevliydi. Caminin içinde inşaat döküntüleri vardı.
Meydan bakan üç katlı uzun binanın zemin katı işyerleriyle doluydu ve hepsi de camları, çerçeveleri kırılmış olarak terk edilmişti.
Yıkılan evlere gelince… Bunlara ev demek yanlış. Benzetmem hoş görüle, adeta ‘deprem olursa ölmek için’ yapılmışlar… Hem de un beş yıl önce bir deprem yaşanmışken…
Yıkılan evler, taş, çamur ve direk birleşmesiyle yapılmıştı. Duvarlar çamur ve taşla örülmüş, damları direk, tahta ve çamurla örtülmüştü .
İşte bu evlerin içinden, yazının başlığını buluyor, ‘Depremin Ne Günahı Var!’ diyorum…
Devletimizin görülmemiş çeviklikte, vatandaşına koşan, yarasını sarmaya çalışan görev anlayışına bakıp, ‘Oh çok şükür, çok şükür bu günleri de gördük’ deyip teşekkür ediyor ve kırsal kesimdeki bu tür evlerin tespitiyle yıkılmasını, sahiplerine ev yapımında yardımcı olunmasını öneriyorum; ölenlerimize Allah’tan rahmet, yararlılarımıza sağlık, yakınlara sabır diliyor, ‘Allah beterinden saklasın’ diyorum. 26.01.20
Av. Selahattin Sarıoğlu/Malatya Barosu Önceki Başkanı