- Haberler
- Malatya
- Deprem Nedenli Göçün Sosyal Etkileri Masaya Yatırıldı: Malatya'da Çalıştayın Yedincisi Gerçekleştirildi
Deprem Nedenli Göçün Sosyal Etkileri Masaya Yatırıldı: Malatya'da Çalıştayın Yedincisi Gerçekleştirildi
Ahlaki Dejenerasyon, Göç ve Kent Kültürü: Malatya Çalıştayında Kritik Bulgular
Malatya Kent Konseyi koordinasyonunda, Malatya Valiliği, Malatya Büyükşehir Belediyesi, İnönü Üniversitesi ve Malatya Turgut Özal Üniversitesi iş birliğiyle düzenlenen çalıştaylar dizisinin yedincisi “Deprem Nedenli Göçün Sosyal Hayata Etkileri” başlığıyla gerçekleştirildi.
Çalıştay kapsamında; Deprem ve Göçün Mutluluğa Etkileri, Deprem Nedenli Göçün Aileye Yansımaları, Kent ve Kültür, Göç ve Toplumsal Bütünleşme konu başlıklarında sorun ve çözüm önerileri sunuldu. Sivil toplum kuruluşu temsilcileri, muhtarlar, kamu kurum ve kuruluş temsilcileri ile akademisyenlerin katılımıyla gerçekleştirilen çalıştayda, depremin ardından kentin sosyal hayatında yaşanan değişimler ve bu sürecin toplumsal etkileri çok boyutlu olarak ele alındı.
Ahlaki Dejenerasyon ve Toplumsal Çözülme
Deprem sonrası mevcut ahlaki bozulmayı ve toplumsal yozlaşmayı önlemek için gençleri ve toplumu korumak amacıyla aile, okul, medya ve devlet kurumlarının topyekûn bir seferberlik içinde, koordineli bir şekilde çalışması ve denetim mekanizmaları etkin bir şekilde işletilmesi gerekliliği üzerinde duruldu.
Sosyal Kontrol Kaybı ve Mahremiyetin İhlali
Deprem sonrası kurulan geçici barınma alanları (konteyner kentler), sosyal kontrol mekanizmalarının zayıfladığı yerler olarak tanımlanmıştır. Mahalle kültürünün sağladığı doğal denetimin ortadan kalktığı bu alanlarda, plansız ve bitişik nizam yerleşim düzeninin, özel yaşam ve mahremiyet sınırlarını ihlal ettiği vurgulanmıştır. İnsanların güvence ve mahremiyet ihtiyacıyla konteynerlerinin önünü kapatması veya kilit takması, bu kültürel ihtiyacın ne kadar temel olduğuna işaret etmiştir. Yaşanan bu olumsuzluklara karşın yeni yapılaşma ve şehir planlamalarında, toplumun mahremiyet, komşuluk ve sosyo-kültürel değerlerin korunması ve yaşatılması konusunda gerekli hassasiyetin gösterilmesi gerektiği belirtilmiştir.
Barınma Politikaları ve Sosyo-Kültürel Yapının Göz Ardı Edilmesi
Konteyner kentlerin ve sonrasında planlanan TOKİ konutlarının, farklı sosyo-ekonomik ve kültürel yapıdaki insanları homojen bir şekilde bir araya getirmesi sosyo-kültürel yapıyı olumsuz manada etkilemektedir. Madde bağımlılığı veya suça eğilimli bireyler ile diğer ailelerin aynı ortamlarda barındırılmasının toplumsal sorunları derinleştirdiği gözlemlenmiştir. İnsanların kendi sosyo-kültürel yapılarına uygun yaşam alanlarını seçme hakkına sahip olması konusunda gerekli çalışmaların yapılması mevcut soruna asgari düzeyde çözüm getirecektir.
Sosyal Sorunlar ve Aile Yapısı Sorunları
Kadınların da deprem sonrası daha çok çalışma hayatına girmesi ve uzun çalışma saatleri, kadının aile içerisindeki rolünü zayıflatmıştır. Kadının işi ile evi çerçevesindeki artan yükü boşanmaları tetiklemektedir. Bu soruna yönelik iş hayatının çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesi zorunluluğunu ortaya koymaktadır.
Gençlerde Bağımlılık ve Çocuk Sayılarında Azalma
Gençler arasında artan madde kullanımı ve kafe kültürünün yaygınlaşması, toplumsal yozlaşmanın bir diğer yansıması olarak ele alınmıştır. Gençlerin kültürel olarak bir tür "sosyal soykırıma" maruz kaldığı, madde ve kumar gibi bağımlılıklarla geleceklerinin karartıldığı ifade edilmiştir. Suçlunun genç değil, fonksiyonu zayıflatılmış, sosyal çevre, aile, okul ve merkeze konulmuş olan medya olduğu vurgulanmıştır. Ailelerin sorumluluklarını günümüzde kurumlara devrettiği, eğitimin ise çocuğu sadece "ödev yapan bir birey" haline getirdiği eleştirisi yapılmıştır.
Bilinçli olan gençlerin potansiyeli dikkate alınmalı ve onlara sadece doğru bir rehberlik (ailede başlayan, okul ve toplumla devam eden) sunulmalıdır. Şehir planlamasının hızlandırılarak ailelerin deprem öncesi hayat standardını yakalaması aile planlaması üzerinde etkili olacaktır.
Ekonomik sebeplerden dolayı kadın ve erkeğin daha çok çalışmak zorunda kalması çocuk isteğini azaltmıştır. Yaşam alanlarındaki mahremiyet problemlerinin yanı sıra eşini ve işini kaybeden insanlar yeni bir hayat kurma korkusu yaşamaktadır. Bu sorunsallıklar ülkemiz için stratejik olan nüfusun azalmasına sebep olmaktadır. Afetin etkilerinin (ekonomik ve sosyal sebepler) halen devam ediyor olması Malatya için önemli bir yerel sorun olarak görülmektedir.
Engelli Bireyler, Yaşlılar ve Görünmeyen Mücadeleleri
Şehir planlamalarında engelli bireylerin engel durumlarının gözetilmemesi ve mimari eksiklikler sebebiyle olağan güçlükler daha da ağırlaşmaktadır. Yenilenen şehirleşme planlarında ve toplumsal farkındalıklarda daha duyarlı olunması gerekmektedir.
Yaşlılarımız ilk zamanlar en büyük desteği ailelerinden görmüştür daha sonrasında ise ekonomik ve sosyal sebepler yüzünden bu durum değişmiştir. Deprem sonrası çekirdek ailelerin büyük anne ve büyük babanın evlerinde yaşaması ve bu durumun sonrasında yaşlıları kendi evlerinin mültecisi durumuna düşürmüştür. Yaşlılar kendi evlerine yabancılaşmış ve kendi evlerinde muhtaç duruma düşmüştür. Mevcut ve yenilenen şehir planlamalarında engelli bireyler, yaşlılar ve çocuklar gibi kırılgan grupların erişilebilirliğini, güvenliğini ve konforunu merkeze alan kapsayıcı mimari standartlar zorunlu hale getirilmelidir. Bu sayede sadece mimari engeller aşılmakla kalmayıp, afet sonrası gibi hassas durumlarda dahi bu bireylerin güvenliği ve bağımsız yaşam hakları desteklenmiş olacaktır.
Deprem Sonrası Kentleşme, Mahalle Kültürü ve Toplumsal Bütünleşme
Şehirde barınma alanlarının hızla yükselmesine rağmen işsizlik, trafik kargaşası, artan güvenlik sorunları, kültürel faaliyetlerin yetersizliği, kamu hizmetlerine erişimde yaşanan sorunlar, hem depremden hemen sonra hem de son dönemde yapılan sosyal araştırmalarda bireylerin kente aidiyetini azalttığını ortaya koymaktadır. Bundan dolayı şehre aidiyetleri zayıflayan bireylerin tekrar şehri sahiplenmeleri için kent olanaklarının iyileştirilmesi, kentteki niteliksiz iş gücünün meslek eğitimleri ile nitelikli hale getirilmesi, KOSGEP desteklerinin artırılması, sorumlu yöneticilerin şeffaf, rasyonel kararlar alması, istihdamın artırılarak işsizliğin azaltılması, kamu kurumlarında etkin hizmetlerin sunulması, kentteki toplumsal bütünleşmeyi tekrar sağlayacaktır.
Deprem sonrası kültürel mirasın korunması, depremin yıkıcı etkisini hafifleterek kentin ve bireylerin toparlanma çabasında kritik bir önem taşır. Bu ise sadece anıtların yeniden inşası ile değil o bölgenin ruhunu, kimliğinin özünü ve halkının geçim kaynaklarını korumakla yapılabilmektedir. Deprem sonrası kentlerde kültürel yapının zayıfladığı, mahalle kültürü ve toplumsal hafızanın kırıldığı göç ve uyum sürecinin zorlaştığı bir durum ortaya çıkmıştır.
Öne Çıkan Çözüm Önerileri:
• Kent ile ilgili planlama yapılırken planların 100 yıllık kentleşme ve kültür vizyonu ile oluşturulmalı,
• Yeni yapılanmalarda mahalle modeli bağlamında topluluk merkezi, kütüphane, halk eğitim birimi, çocuk-gençlik alanları, ibadethane engelsiz şehir modeline geçilmeli ve engelli bireylerin kent hayatı ile bütünleşmesi sağlanmalı,
• Kentte özellikle madde kullanımına bağlı riskin yükseldiği bu nedenle farkındalık açısından 8–11 yaş grubuna düzenli psiko-sosyal destek verilmeli,
• Kültür, sanat ve kamusal hayatın güçlendirilmesi bakımından kültürel mekânlar artırılmalı, festivaller sürdürülebilir hâle getirilmeli (100. Yıl parkında yapılan kültür yolu festivali vb.),
• Ulaşım ve altyapı politikaları bağlamında Çiftlik Köyü–İkizce arası raylı sistem hattı, TOKİ bölgelerindeki eksik donatıların tamamlanmalı,
Bakmadan Geçme