Bu İktidar Kendi Çiftçisine Düşman

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Malatya Milletvekili Aday Adayı Aydın Yazlak

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Malatya Milletvekili Aday Adayı Aydın Yazlak, yaşanan depremler sonrası en fazla hasarı alan illerin başında gelen Malatya’da her şeyin normalmiş gibi gösterilmesinin ihanet olduğunu belirterek başta konteyner olmak üzere çadır, su ve sorunun halen çözülemediğini söyledi.
Yazlak, “İktidarın doğru yaptığı tek bir iş bile yok Millet İttifakı olarak Tarım politikalarına tamamen yeni bir düzenleme getirerek çiftçinin karşısında değil yanında olacağız.” dedi.
https://youtu.be/gJW5S15BRIA
Berkman Dulcan ile Manşet Malatya’da soruları cevaplandıran Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Malatya Milletvekili Aday Adayı Elektrik Başmühendisi Aydın Yazlak şunları söyledi;
“Seçim Deprem Gündemini Sarstı” 
“Gündemimizin deprem olması gerekiyordu ama seçim var. Seçim deprem gündemini sarstı. Malatya'yı aldı, bir tarafa bıraktı. Biz seçimi konuşuyoruz Malatya'da şu anda hayatın normale gelmediğini biz biliyoruz. Malatya'da çoksa az sayıda insan yaşıyor. Şu anda Malatya'nın dışında yaşayan hemşerilerimiz buradan haberdar değil yani suların kirli aktığından, konteynır ve çadır sorunu olduğundan, hijyen sorunu olduğundan, gıdayla ilgili ciddi problemler olduğundan haberdar değil. Malatya nüfus olarak normalleşmiş olsaydı çok büyük bir isyan olacaktı. Çok büyük bir feryat olacaktı. Öncelikle bunu belirteyim. Gurbetteki hemşerilerimizin haberi olsun Malatya artık öyle gelinip yaşanacak bir durumda değil. Siyasilerin çok büyük ihmalleri var. Bürokratların çok büyük beceriksizlikleri var.”
“Gıda Enflasyonunda İnanılmaz Artışlar Var”
Seçimden dolayı gıdayı konuşmamız lazım. Tarımı konuşmamız lazım. Depremi daha önce konuşmuştuk, yine konuşmaya devam edeceğiz. Takipçisi olmaya devam edeceğiz ama son dönemlerde gıda enflasyonunda inanılmaz artışlar var. Bunun temel sebebi üretimin kısıtlı olması, ihmaller bunları konuşacağız. Bu nedenden dolayı tarım gündemini ele almak istiyorum. Öncelikle şunu söyleyeyim, Türkiye kendi kendine yetebilir bir ülke olmaktan bugüne nasıl geldi? Parti hükümetlerinin yapmış olduğu yanlış politikalar nelerdi onu anlatayım. Yani 50.000.000 nüfusa yeten bir gıdamız vardı. Nüfus arttıkça gıda üretiminin artması lazım. Buna paralel olarak siz çiftçiyi alıp bir tarafa bırakırsanız ilgilenmezseniz, girdi maliyetlerinin altında ezilmesine müsaade ederseniz, dünyanın öbür ucundaki ülkelerle rekabet etme olanağını tanımazsınız çiftçimize, çiftçimiz tarımı terk eder ekilebilir alan azalır, tarım arazilerini imara açarsanız tarım arazi miktarı azalır. Ekilebilir alan miktarı azalır ve bunun sonucunda nüfusun da artmasına paralel olarak gıda enflasyonu olur. Üretimden yana olmayan, çiftçiden yana olmayan bir iktidar var. Şimdi tarım dediğiniz zaman sadece akla çiftçi geliyor, öyle değil. Hani Pazar, market, manav, kasap yangın yerine dönüyorsa temel sebebi tarladaki üretimin düşüklüğüdür. Bu sebeplerin sonucunda gıda enflasyonu ortaya çıkıyor. Bu iktidar kendi çiftçisine düşman o gıdayı tüketen ve düşman milli ve yerlim slogan haline getirmiş, milli ve yerli bir iktidar yok. Bunu biliyoruz. Dünyanın öbür ucundan aldığımızı getiriyoruz. Bakın 80.000.000 nüfus mülteciyle birlikte 100.000.000 olmuş. Yani üretimin neredeyse 1.5 katına çıkması gerekirdi. Üretim geriye doğru gitmiş, bundan dolayı tabii ki de gıda enflasyonu olur. Az olanın fiyatı her zaman yüksektir. Patates az olduğu zaman fiyatı yüksektir. Domates az olduğu zaman fiyatı yüksektir, o zaman tüketici mağdur oluyor. Bazen da dengesiz yani plansız yapılan tarımın sonucunda bir bakıyorsunuz mevcuttaki ihtiyacımızın çok daha fazlası üretilmiş. Örneği yine patatesten verelim. Patates çok olduğu zaman depoda kalır. Tarlada çürür olan çiftçiye olur. Yani bir şekilde bunun dengesinin gözetilmesi lazım. Yani çiftçi de mağdur olmayacak, tüketici de mağdur olmayacak. Bunun yolu dengeli planlı tarım politikalarından geçer. Aslında çok çok uzun bir konu yani örneğin size şunu söyleyeyim, planlamaya geleceğim ama. Bizim mevcutta bir ekilebilir alanımız var. Bu alanların ne kadarı ekiliyor? Ve bilimsel temelli yapılıyor mu? Bakın şunu söyleyebilirim, şu ana kadar yapılmış bütün tespitler neler biliyor musunuz? Mazot pahalı, gübre pahalı, ilaç pahalı, tohum pahalı, mahsul para etmiyor. Çiftçinin feryadı bu çözüm, bunları indireceğiz. Şimdi biz Millet İttifakı olarak yapmış olduğumuz mutabakat metninde şunu söyledik, dedik ki, çiftçiye destek vereceğiz ama nasıl? Eğer ki siz çiftçiye desteği hasattan sonra verirseniz bir anlamı kalmıyor, yani ben bir çiftçi çocuğu olarak Tarım Bakanlığı'nın iç yapısını bilen, orada çalışmış bir insan olarak söylüyorum. Çiftçi tarlanın başına gittiği zaman mazot alacak, gübre alacak, tohum alacak, ilaç alacak parası var mı? Parası yoksa ekmem diyor ama biz Millet İttifakı olarak çiftçi tarlanın başına gelmeden mazotun parasını, gübresinin parasını, ona çıkartıp ödemiş olacağız ki o ekebilsin. Maalesef kendi tasarrufu olmayan ve hatta borç içerisinde yüzen çiftçi, tohuma, gübreye, ilaca mazota para bulamadığı için ekim yapmıyor. O çiftçi ekim yapmadığı için mutfakta yangın var. Enflasyon var, gıda enflasyonu var. Bu sorunu çözebilmek için biz ne yaptık? Dedik ki iktidar olduğumuzda millet ittifakı olarak iktidar olduğumuzda çiftçiye peşin ödeme yapacağız ki ekebilsin. Hani biz her soruna çözüm üretiyoruz diyoruz. O sorunun çözümü çiftçiye destektir. Yani ekebilirsin kardeşim parayı dert etme biz veriyoruz. Devlet olarak görevimiz, biz veriyoruz, gıda üretimini arttıracağız, ekilebilir alan sayısını arttıracağız. Ekilebilir alan sayısının artmasına paralel olarak da gıda enflasyonu düşecektir. “
“Atadan, Babadan Gördüğümüz Yol Yöntemleri Terk Etmemiz Lazım” 
“Bir kere şunu söyleyelim. Bizim şu ana kadarki bütün tarım politikalarımız atadan babadan gördüğümüz yol yöntemlerle yansıyor. Atadan babadan gördüğümüz yol yöntemleri terk etmemiz lazım. Vatandaş gidiyor babası buğday ekmiş, kendisi de buğday ekiyor. Ya senin baban orada toprak analizi yaptırdı mı? En iyi yetişen ürün orada buğday, mısır, arpa mıdır biliyor musun? Hayır, babam bunu ekiyordu? Babasına gidip sormuş olsaydık o da dedesinden bahsedecekti. Daha sonuç itibariyle bugün baktığımız zaman dünyada bilimsel tarım yapan ülkeler, Hollanda, Fransa, Amerika yani biz onların sanayi ülkesi olduğunu zannediyoruz ama onlar en başta tarım ülkesi, neden tarım ülkesi? Çünkü biliyorlar ki o nüfusu doyurabilmeleri gerekir. Adamlar sanayi ülkesi oldukları halde tarımda yaptıkları üretimle hem kendilerini doyurabiliyorlar hem de ihraç ürünü olarak dünya pazarına çıkmış durumdalar. Ama biz, tarım ülkesi olan Türkiye tarımı terk etmiş durumda. Verim meselesini bilimsellik temelinde ele almamışız. Yani Ziraat mühendisi mezun evinde işsiz, veteriner mezun evinde işsiz, gıda mühendisi mezun olmuş, evinde işsiz gıda denetimini zabıtaya yaptırıyoruz. Böyle bir şey olabilir mi? Ziraat mühendisi en şanslı olan gitmiş uzman çavuş olmuş. Hani üretim yaptırsın, verimli işler yaptırsın diye mezun olmuş olan mühendisi veterineri biz Uzman Çavuş yapıyoruz. Omuzuna silahı koyuyoruz, karakol önünde nöbet tutturuyoruz. Bu olmaz. Yani bizim burada yapmamız gereken sahaya inmektir. Tarım Bakanlığında bununla ilgili çok ciddi sıkıntılar var. Tarım bakanlığı teknik bir yapıya dönüşmek zorunda. Sahaya inmek zorunda, takım elbisesini giyip orada veterineri oturtursanız Ziraat mühendisini oturtursanız, çiftçiyi tarım Bakanlığına tarım il ilçe müdürlüklerine çağırırsanız orada sorun çözülmez. Yani biz vatandaş olarak devlete hani ben nehrin 2 tarafında bulunmuş birisiyim. Hem tarımı bilen çiftçi çocuğuyum hem de tarım Bakanlığında çalışmışım. Devletin çiftçiye ne verdiğini biliyorum. Çiftçinin devletten ne beklediğini de bilen bir insan olarak söylüyorum. Maalesef ki arada bir uyumsuzluk var. Bu uyumsuzluğu çözecek olan da Aydın Yazlak’tır. Bunu da söyleyebilirim. Çünkü bir Ziraat mühendisinin oradaki görevi onun aldığı eğitimle alakalı değil. Yani çiftçi kayıt sistemini sıradan bir insan da yapabilir, bilgisayarı kullanabilir. Oysa ki o Ziraat mühendisliği, Veteriner mesleğini yapmak istiyor. Yani ben Ziraat mühendisiyim diyor ama Ziraat mühendisliği yapmıyor. Ben veterinerin diyor ama veterinerlik yapmıyor. Bizim veterinerimizi, gıda mühendisimizi, Ziraat mühendisimizi sahaya çıkartmamız lazım. Bu alanların teknisyen ve teknikerlerinin de sahada olması lazım. Çiftçiyle omuz omuza bu işi çözmemiz lazım. Bunun yanı sıra hem bilimsel bir tarım politikası ortaya çıkacaktır hem de aynı zamanda tarımda planlamayı da bu şekilde yönetmiş olacağız. Yani bugün bu bir araziniz var, gidiyorsunuz kafanıza göre ekiyorsunuz. Esrar hariç her şeyi ekebilirsiniz. Türkiye'nin bu ekeceğiniz ürüne ne kadar ihtiyacı var bununla ilgili bir müdahale yok. Acaba bu ekeceğiniz ürün. Bu arazide olur mu, uygun mu verimli olur mu? Bunu da bilmiyor. Yani çiftçiye bazen soruyorsun işte, ne ektin domates para edecek mi? Allah bilir ya bir hafta sonra yağmur yağacak mı? Diye bir soru sormuyorum para edecek mi? Çiftçi de haklı, ne bilsin o anda Türkiye’nin neresinde ne kadar domates ekildiğini bilmiyor. Şimdi kumar oynuyor çiftçimiz maalesef çiftçiye kumar oynatılıyor, deneme tahtasına dönmüş vatandaşın tarlası yani bu yıl bunu ektim olmadı, seneye kabak ekerim, diğer yıl biber, patlıcan ekerim. Vatandaş bir ürünü ektiğinde, alın teri döktüğünde, o işin sonunda para kazanacağının garantisini vatandaşa vermemiz lazım. Biz eğer vatandaşa bunun garantisini verirsek insanların iştahı olur. Üretmek için iştahı olur. Memleketi terk etmez, büyük şehirlere gitmez. Bakın Berkman bey biz kırsalı tamamen boşaltmış durumdayız. Dün ben Arguvan’daydım, Arapgir’deydim. Kıraç araziler, hani o arazilerin kıraç olması bu zamanda bu çağda bence Türkiye'nin ayıbıdır. Bu iktidarın en büyük ayıbıdır. Yani teknoloji gelişmiş güneş enerjisi, rüzgar enerjisi diye sistem ortaya çıkmış. Orada baraj var, arazi burada kıraç.”

“En Büyük Terör Benim Gözümde Gıda Terörüdür” 
“Hani en büyük terör nedir biliyor musunuz? Benim gözümde gıda terörüdür. Gıda terörü yani mutfağımızdadır, buzdolabındadır, markette manavdadır gıda denetimi yapılıyor mu? Bu ülkede gıda denetimi? Tezgahlar da yapılmaz, tarlada, bağda, bahçede yapılır. Yani o insanlar ilacı nasıl kullandığını bilmiyor. O nedenden dolayı ihanetin bir boyutu da budur. Yani bu gıdanın kaliteli hale getirilmesi zararsız hale getirilmesinin yolu yine az önce dediğim gibi bilimsel olarak tarımı yapacağız. Ziraat mühendisimiz, veterinerimiz sahada olduğu zaman gıda terörüyle de mücadele etmiş oluruz”
“Çiftçi Kazanacak, Tüketici Kazanacak, Türkiye Kazanacak”
“Tarımın en önemli sorunu kırsal bölgede genç nüfusun kalmamış olması. Neden yani babası çıkmış İstanbul’a gitmiş, çocuk İstanbul’da doğmuş büyümüş, şimdi atadan babadan kalma topraklar var. Tarımı bilmiyorum diyor. Şimdi şu ana kadarki tarım atadan, babadan gördüğü yol yöntemlerle yapıldı. Haklı olarak diyor ki, ben babamdan tarımı, hayvancılığı görmedim ki. O nedenden dolayı tekrar köyüne dönüş yapmıyor ve işsiz bir şekilde büyük şehirlerde eziliyor. Yani tek umudum. Bu büyükşehirde bir iş sahibi olmak diyor. Oysaki dedesinin, atasının, babasının toprakları köyünde boş bekliyor. Şimdi işte bilimsel tarım bunu çözecektir. Neden biliyor musunuz? Artık atadan, babadan gördüğümüz yol yöntemleri terk ediyoruz. Sen babandan tarım namına hiçbir şey görmemiş olabilirsin, zaten o artık çöp olmuştur, orada terk edeceğiz. O çocuk gelecek kırsala, yani atasının, babasının toprağına ekebilecek. Nasıl ekecek? Şimdi bunu bilimsel olarak yaptığı için hani biliyorsunuz? Özellikle de Z kuşağının dijitale arası iyidir. Sonuç itibariyle bu eğitimi verdiğiniz zaman tarımda makinenin kullanımını sadece öğretmeniz onun için yeterlidir. Ondan sonra ne kadar gübre atacağını, ne kadar mazot yakacağını, araziyi işlediği zaman bunları bilen bir kişi bunları rahatlıkla yapabilir. İlacı hangi oranda kullanacak, ne kadar kullanacak, hangi ürünü nereye atacak? Toprak analizinin kıymetini bilen, değerini bilen insan olacak. Bakın biz Millet İttifakı olarak bütün toprakların analizini yaptıracağız. Bu ülkede ne kadar havza varsa hangi ürün, nerede en iyi yetişiyorsa biz oralarda muhakkak ki o ürünleri yetiştireceğiz. Bununla beraber aynı zamanda üretim planlaması da yapmış olacağız. Örneğin basit bir yöntem söyleyeyim, size gittik vatandaşa toprak analizini yapmışız. Hacı dayı dedik. Senin arazisinde sen buğday ekmişsin ama burada domates, biber, patlıcan çok daha iyi olur. Adam bilmiyor yani sonuçta o ana kadar atadan, babadan gördüğü yöntem, buğday, arpa. Peki diyecek ne ekeyim, sistem bakacak. Yani bu ülkenin o anda oraya, domates, biber, patlıcan ekildiği zaman onun hasatı olduğu dönemde sistem ne kadar domatese ihtiyaç var? Bibere, patlıcana ihtiyaç var, sistem bakacak diyecek ki bak domates %95 kotası dolmuş ama patlıcan %70 açık var. Gel patlıcan ek tamam, patlıcan ekerse senin mazot ilaç, gübre, fide neyse hangi tür destek veriyorsa bunları vereceğiz. Yani çiftçiyi bir nevi kazanmış olacağız. Çiftçiyle devlet ortak çalışmış olacak. Biz sosyal devlet olarak çiftçinin yanında durmamız lazım. Eğer gıda enflasyonundan şikayetçi isek bilimsel çalışma yapacağız. Çiftçiye hiçbir zaman tarlada ürünüm kaldı demeyecek depoda çürüdü demeyecek, para etmedi demeyecek. Çünkü insanlar cebindeki tasarrufu tarlada batırdığı zaman ekmek istemiyor ve bu insanlar çıkıp büyük şehirlere gidiyor. Büyükşehirlere gelen nüfus bizden ne istiyor? Metro istiyor, hava alanı istiyor, üst geçit alt geçit istiyor, okul istiyor, hastane istiyor, park istiyor, tiyatro istiyor, sinema istiyor. Biz bunların hiçbirini büyük şehirlerde bu şekilde karşılayamayız. Sürekli kırsaldan kente olan bir göç vardı artık depremin de etkisiyle artık orada bir boşalma bekliyoruz ve yaptığımız yanlışlar depremde maalesef acı bir tecrübe ama vesile oldu. Hem kırsala doğru bir göç olacak hem de kırsala gittiğimde atamın, babamın toprağını nasıl işleyeceğim diye dert etmeyecek genç. Çünkü onun başında Ziraat mühendisi, veteriner olacak. Onun görevidir, gidecek ona tarımı öğretecek. Nasıl ekeceğini, nasıl hasat edeceğini, nasıl depolanacağını hepsini göstermiş olacak. Devletin de desteği ürün bazlı olacak. Bakın Millet İttifakı mutabakatında bunu açık ve net bir şekilde söyledik. Biz ürün bazlı takip ediyoruz. Yani ne ürettin, ne üreteceksin domates üreteceksin. Mazotu, gübre desteğini, ilaç desteğini peşin vereceğiz. Çiftçi parayı dert etmeyecek. Ekilebilir yerimiz zaten var yeterli. Ondan sonra çiftçiyi memnun olacak, domates de ayarında yetiştiği için yani tam da işte tüketim + ihracatımızı karşılayacak nitelikte olduğu zaman pahalı da yemeyeceğiz. Çiftçi kazanacak, tüketici kazanacak, Türkiye kazanacak. Türkiye yerli ve milli hale gerçekten gelmiş olacak. Öyle kuru sloganlarla milli yerli olunmaz. Bunu net bir şekilde ifade edeyim.”


 

Bakmadan Geçme