Öğretmenlerin Geleceğini Çalmayın!
Başbakan Binali Yıldırım Diyarbakır'da terörle mücadele adı altında, bölgede görev yapan ve kendi ifadeleriyle 'terörle bir şekilde iç içe olduğu tahmin edilen' 14 bin öğretmenin açığa alınacağını ilan etti. Bir önceki açıklamasında da 14 bin öğretmenin
Başbakan Binali Yıldırım Diyarbakır'da terörle mücadele adı altında, bölgede görev yapan ve kendi ifadeleriyle 'terörle bir şekilde iç içe olduğu tahmin edilen' 14 bin öğretmenin açığa alınacağını ilan etti. Bir önceki açıklamasında da 14 bin öğretmenin görev yerlerinin değiştirileceğini ilan etmişti. Neler oluyor, ne yapılıyor kavramakta güçlük çekiyoruz. 14 bin öğretmenin 'terörle bir şekilde iç içe' olduğuna kim, nasıl kanaat getirmiş? Eldeki bilgi, belge, deliller nelerdir? Bu 14 bin öğretmen tam olarak ne yapmış da terörle iç içe olmuş? Nasıl bir terör faaliyetine dahil olmuşlar? Kaçı eline silah, bomba almış? Bu öğretmenlerin tamamı devletin üniversitelerinde öğretmenlik bölümlerini okumuş, devletin açtığı sınava girmiş, devletin güvenlik soruşturmasından geçmiş, devletin okulunda, devletin belirlediği dersler ve içerikler kapsamında, devletin idarecisinin denetiminde, devletin eğitim öğretim hizmetini öğrencilere sunuyor. Bu öğretmenlerin bu aşamaya gelene kadar terörle bir şekilde iç içe oldukları anlaşılmamış da, 2016'nın Eylül'ünde mi iç içe oldukları anlaşılmış? Bu doğru değil. Devlet kendi öğretmenine bu şekilde muamele yapamaz. Bu hukuksuzdur, bunun adı yargısız infazdır. Kimin hangi kritere göre terör faaliyeti içerisinde bulunduğu belli olmayan, sendikalar, ihbarlar, kişisel husumetler, hatta ve hatta doğum yerine göre kategorize edilip etiketlenmesi, ardından işinden, ekmeğinden, geleceğinden edilmesi kabul edilemez. Hiçbir demokratik ülke kendi yurttaşlarına bu şekilde zulmedemez. Bu apaçık baskı rejimi uygulamasıdır, diktatörlük rejimi uygulamasıdır. 'Rejim isterse tek kalemde 14 bin öğretmeni, hukuka ve anayasaya uygunluğuna bakmadan, ifadelerini dahi almadan kapı önüne koyar, gözaltına alır, işkence yapar, tutuklar' denebilir mi? Demokratik ülkeler bireyin terör faaliyeti içersinde yer aldığını düşünüyorsa, gerekli hukuki süreci başlatır, delilleri mahkemeye sunar, mahkeme hukuk çerçevesinde kararını verir. Gerçekten terör faaliyeti içerisinde yer almışlarsa zaten bırakın öğretmenlik yapmayı dışarıda olamaz. Cezasını alır ve cezasını çeker. Oysa Başbakan hukuku devredışı bırakarak tamamen keyfi bir yaklaşımla 14 bin öğretmeni cezalandıracağını ifade ediyor. Türkiye'nin sinir uçlarına daha fazla dokunmamak gerekiyor. Rasyonel devlet aklının bir an önce devreye girmesi ve kendi yurttaşlarına karşı en azından kendi hukukunu reva görmesi gerekiyor. Bu sistemli ayrımcı ve yok edici tutum karşısında işinden, ekmeğinden, geleceğinden edilmiş onbinlerce insandan oluşan küçük bir Avrupa ülkesi kadar olumsuz enerji, gelecek için kaygı verici sonuçlar doğurur. Bunu görmemek, farketmemek mümkün mü? Bu enerjiyi sadece siyasal iktidarlar değil devlet dahi göğüslemekte güçlük çeker. Kürt sorununun çözümü ve PKK terörüyle mücadelenin yolu insanları, öğretmenleri etiketleyip işsiz güçsüz bırakmak, hatta daha da ileriye götürüp ihbarlar ile gözaltına alıp tutuklayarak olmaz. Öğretmenler dahil olmak üzere hiçbir kamu emekçisi adil yargılanma ve savunma hakkı gasp edilip açığa alınarak meslekten uzaklaştırılmamalıdır. AKP iktidarının bu güne kadar yürüttüğü ayrımcı politikalar ve kadrolaşma eğitim alanında onulmaz hasarlara yol açtı. Atanmayan 350 bin öğretmen; düşünceleri, etnik kimliği, inançları nedeniyle ayrıştırılan kadro dışı bırakılan eğitim yöneticileri; güdümlü KPSS uygulaması ile haksız ataması yapılan, yerleştirilen yetersiz ama kullanışlı kadrolar; cemaatçi yapılar ve vakıflar aracılığı ile şekillendirilen bir eğitim anlayışı ve içi boşaltılan müfredatlar sonucu ülkenin geldiği yer açık ve hazindir. Bu uygulamalara derhal son verilmeli ve bilimsel, demokratik, laik eğitim anlayışına hızla dönülmelidir. Gelinen son noktada fişlenen ve soruşturması dahi yapılmadan açığa alma, işine son verme uygulamalarına son verilmelidir. Aksi takdirde çok tehlikeli bir ayrışmanın fitili ateşlenir, OHAL sonrası onbinlerce dava devlete yönelir, milyonlarca lira tazminat ödenir, en önemlisi insanların yaşamından yıllar çalınır, ayrışma derinleşir. Öte yandan yapılan çeşitli değerlendirmelere göre, sendikaların ve meslek odalarının çağrıcısı olduğu kimi eylem, etkinlik ve grevlerin de, açığa alınması planlanan 14 bin öğretmenin belirlenmesinde rol aldığı düşünülmektedir. Eğer bu doğruysa durum daha da vahimdir çünkü öğretmenler anayasal bir kuruluş olan sendikalarının almış olduğu kararlar doğrultusunda eylem, etkinlik ve grevlere katılırlar. Haktır. Anayasa Mahkemesi'nin 18 Eylül 2015 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 10.6.2015 tarihli bireysel başvuru kararı ile memurların sendika kararıyla işe gitmemesinin sendikal hak olduğu ve bu hakkı sınırlamaya yönelik en küçük müdahalenin dahi hak ihlali olduğu sonucuna varılmıştır. Bu en son karar da bir kez daha göstermektedir ki memurların sendikal eylemleri meşru ve hukuki eylemlerdir hem yerel hukuk hem de uluslararası hukuk açısından bu hak mahkeme kararlarıyla güvence altına almıştır. OHAL kapsamında savunma ve adil yargılana hakkı açıkça gasp edilerek devam eden açığa almaların Başbakan'ın ifadesi ile üzerinde sadece şüphe bulunan binlerce öğretmene yönelmesi kabul edilebilir bir durum değildir. Öyle anlaşılıyor ki hükümet bu hamlesiyle hem muhalif bir sendikaya yönelik tasfiye harekatını planlamaktadır hem de boşalacak kadroları sözleşmeli öğretmenlikle doldurarak kamuda güvencesiz istihdamı yerleşik bir uygulama haline getirmek istemektedir. Hükümeti bu konuda uyarıyoruz. Yapmayın. Kendi yurttaşlarımızı travmatik bir sürecin ortasına bırakıp işin içinden kendinizce sıyrıldığınızı sanmayın. Yanlış yoldasınız, hata yaparsınız, bu topluma büyük zararlar verirsiniz. Alenen toplumun bir kesimini kendi zihin dünyanızdaki yargısal süreçlerden geçirip cüzzamlı ilan edersiniz, bu da topluma verilebilecek en büyük zarardır. Türkiye'yi bölersiniz. Terörle bir şekilde iç içe olmuş olanlara bırakın yargı, belge, bilgi ve delilleriyle adil yargılama ve savunma hakkı çerçevesinde karar versin. Kendinizi yargının yerine koyup binlerce insanın geleceğini çalmayın!