HAKSIZLIK KARŞISINDA!!!
İnsan başkasına haksızlık yapmaktan sakınacağı gibi, başkalarını haksızlık yapmaktan da alıkoymağa çalışmalıdır. Bu bir görevdir. Şu var ki, kendimize yahut bir başkasına yapılan haksızlığı giderme konusunda bazı İslamî ölçüler vardır. Bunlara uyulması ge
İnsan başkasına haksızlık yapmaktan sakınacağı gibi, başkalarını haksızlık yapmaktan da alıkoymağa çalışmalıdır. Bu bir görevdir. Şu var ki, kendimize yahut bir başkasına yapılan haksızlığı giderme konusunda bazı İslamî ölçüler vardır. Bunlara uyulması gerekir.Mesela, 'bir kötülük, bir haksızlık görüldüğünde onun el ile, olmazsa dil ile önlenmesi, o da olmazsa kalben o işe karşı olmakla mukabele edilmesi' Peygamberimizin (asm) bir emridir. Bu hadis-i şerifi yetkili alimlerimiz şöyle açıklamışlardır: Münkeri yani kötülüğü el ile men etmek devletin ve diğer yetkililerin vazifesidir. Dil ile met etmek ise alimlerin, bu konuda bilgi sahibi olan kişilerin vazifesidir. Elinde bir yetki olmayan, o kötülüğü dil ile önleyecek ilim gücünden de mahrum bulunan kimseler ise kalpleriyle buğz edecekler, yani o kötülüğe iç alemlerinde karşı çıkacaklardır.Buna göre, bir haksızlığa maruz kalındığında onun izalesi için yetkili makamlara müracaat etmek, o kötülüğü önleme gücüne sahip kişiler varsa onların devreye girmesini sağlamak gerekir. Bütün bunların bir sonuç vermediği hallerde ise kişinin o hakkını alması mahşer meydanındaki büyük hesap gününe kalmış demektir.Hakkını helal etme meselesine gelince, bu bir fazilettir; kişi kendi hukukuna karşı yapılan tecavüzleri dilerse affedebilir. Mümin kardeşinden gördüğü bir kötülüğe karşı, misliyle yahut daha fazlasıyla mukabele etmeyip af yolunu tutanlar, bunun büyük ücretini ahirette mutlaka görürler. Ancak haklarını isteme hakları da saklıdır. Tercih, kişinin kendisine kalmıştır. (Prof.Dr. Alaaddin Başar)Beddua ettiğiniz takdirde bu kabul olabileceği gibi kabul olmaya da bilir. Ancak her halukarda bu insan ahirette cezasını çekecektir. Şu kadarı da var ki, bir insanın ıslah olmasını istemek ahiretinin berbad olmasını istemekten daha iyidir. Siz de o duruma düşebilirdiniz ve sizin için nasıl bir tavır sergilenmesini isterdiniz. Siz beddua etseniz de etmeseniz de o kimse hak ettiği cezayı ahirette çekecektir. Her halde siz o insanı cehennem ateşinde görseydiniz acıyıp cehennemden çıkması için hakkınızı helal etmeyi isterdiniz.Rasûlüllah Efendimiz (asm):'Ben lnetçi olarak gönderilmedim.' (Müslim, birr 87)buyurur. Bir mü'mine lnet (Beddua) etmenin, onu öldürmek gibi olduğunu bildirir. (Buhrî, edep 44)Peygamber Efendimiz (asm) beddua etmekten kaçınırdı. Kendisinin lnet eden değil, aksine rahmet peygamberi olduğunu söylerdi. Mekke döneminde İslmî tebliğ etmek üzere Tif'e gittiğinde, orada kötü bir davranışla karşı karşıya kalmış; dönüşte taş yağmuruna tutulmuş, mübarek ayakları kanlar içerisinde kalmıştı. O sırada Allah tarafından kendisine 'onlar aleyhinde yapacağı bedduanın kabul edileceği, dilerse onları helk edeceği' bildirilmiş, fakat Peygamber Efendimiz (asm) 'Hayır, belki bunların sulbünden sana ibadet edecek çocuklar doğar, y Rabb.' demişti. Uhud'da dişini kıran, yüzünü yaralayan düşmanları için:'Allah'ım! Kavmimi hidayete erdir, çünkü onlar yaptıklarını bilmiyorlar.' (Tecrîd-i Sarih Tercümesi, IV / 314)diye dua etmiştir. Bütün çalışmalara rağmen İslmiyeti kabul etmeyen Devs kabilesine beddua etmesi istenince:'Y Rabbi! Devs kabilesine hidayet eyle de onları bizim saflarımıza kat.' diye dua etmişti. (Tecrîd-i Sarih Tercümesi, VIII / 344)Bununla beraber, Peygamber Efendimiz (asm)'in zaman zaman Allah düşmanlarına beddua ettiği de olmuştur. Bi'r-i Mûne'de yetmiş İslm davetçisini şehît eden Kilab kabîlesine Resulullah (asm) bir ay süre ile beddua ve lnet etmişti. Kbe'de namaz kılarken kendisiyle alay eden müşriklere de beddua etmiş, Bedir muharebesinde yere serildiklerini gözleriyle görmüştü. (Tecrîd-i Sarih Tercümesi, X; 43-45) Hendek muharebesinde Medine önlerinde toplanan düşmanın perişan olup dağılmaları için dua etmiş, bunun üzerine geceleyin ansızın doğudan kopan fırtına düşmanın altını üstüne çevirmişti. (Tecrîd-i Sarih Tercümesi, VIII / 342-343)Bütün bunlardan sonra diyebiliriz ki Müslüman, günahkr da olsalar, Müslümanlara beddua etmekten sakınmalı, fakat gerektiğinde açıkça din düşmanlığı yapanlara beddua ve lnet etmeyi dini bir görev bilmelidir.(bk. Şamil İA, md. BEDDUA)-------------------------------------İslm, Müslümanların kendileri ve diğer Müslümanlar aleyhinde beddua etmelerini yasaklamıştır. Peygamber Efendimiz (a.s.m.):'Kendinize beddua etmeyiniz; çocuklarınıza beddua etmeyiniz; mallarınıza da beddua etmeyiniz. Dileklerin kabul edildiği zamana denk gelir de Allah bedduanızı kabul ediverir.' (Müslim, Zühd 74; Ebû Dvûd, Vitir 27)buyurmuştur. Peygamber Efendimiz (a.s.m) beddua etmekten kaçınırdı. Kendisinin lnet eden değil, aksine rahmet peygamberi olduğunu söylerdi. (Müslim, Birr 87)Mekke döneminde İslmî tebliğ etmek üzere Tif'e gittiğinde, orada kötü bir davranışla karşı karşıya kalmış; dönüşte taş yağmuruna tutulmuş, mübarek ayakları kanlar içerisinde kalmıştı. O sırada Allah tarafından kendisine 'onlar aleyhinde yapacağı bedduanın kabul edileceği, dilerse onları helk edeceği' bildirilmiş, fakat Peygamber Efendimiz (asm) 'Hayır, belki bunların sulbünden sana ibadet edecek çocuklar doğar, y Rabb.' demişti. Uhud'da dişini kıran, yüzünü yaralayan düşmanları için:'Allah'ım! Kavmimi hidayete erdir, çünkü onlar yaptıklarını bilmiyorlar.' (Tecrîd-i Sarih Tercümesi, IV, 314)diye dua etmiştir. Bütün çalışmalara rağmen İslmiyeti kabul etmeyen Devs kabilesine beddua etmesi istenince:'Y Rabbi! Devs kabilesine hidayet eyle de onları bizim saflarımıza kat.' diye dua etmişti. (Tecrîd-i Sarih Tercümesi, VIII, 344)Bununla beraber, Peygamber Efendimiz (a.s.m)'in zaman zaman Allah düşmanlarına beddua ettiği de olmuştur. Bi'r-i Mûne'de yetmiş İslm davetçisini şehît eden Kilab kabîlesine Resulullah (a.s.m) bir ay süre ile beddua ve lnet etmişti. Kbe'de namaz kılarken kendisiyle alay eden müşriklere de beddua etmiş, Bedir muharebesinde yere serildiklerini gözleriyle görmüştü. (Tecrîd-i Sarih Tercümesi, X; 43-45) Hendek muharebesinde Medine önlerinde toplanan düşmanın perişan olup dağılmaları için dua etmiş, bunun üzerine geceleyin ansızın doğudan kopan fırtına düşmanın altını üstüne çevirmişti. (Tecrîd-i Sarih Tercümesi, VIII, 342-343)Bütün bunlardan sonra diyebiliriz ki Müslüman, günahkr da olsalar, Müslümanlara beddua etmekten sakınmalıdır.Bu dünyada zulmeden kişi cezasız kalmayacaktır. Bu dünyada zulmünün cezasını göreceği gibi ahirette de elim bir azapla cezalandırılacaktır. Burada mazluma düşen güzel bir şekilde sabretmektir.Konuyla ilgili bazı hadisler ve kısa açıklamaları:'…Mü'mine lnet etmek, onu öldürmek gibidir.' (Buhrî, Ceniz 84, Müslim, Îmn 176, 177)Lnet, lnet edilen canlının, hem dünya hem de hirette Allah'ın rahmetinden uzak kalmasını dilemek demektir. Lanet olsun, Allah lnet etsin, lnet olası, mel'un adam gibi sözler -farkında olunsun veya olunmasın- kişinin rahmetten mahrum kalmasını, uzak tutulmasını istemek demektir. Lnetlenmiş varlıkların başında şeytan gelir. Şeytn aleyhi'l-la'ne cümlesi, 'Allah'ın rahmetinden kovulmuş şeytan' anlamında çokça kullanılan bir ifadedir.Bir mü'mine lnet etmek, onun şeytan gibi ilhî rahmetten ebediyyen mahrum kalmasını dilemek anlamına gelir. Bu ise, o Müslümanın hayat hakkına tecvüz etmek, onu öldürmek gibi çok ağır bir suçtur. Hatta bir Müslümanın tam anlamıyla ölmesini dilemek anlamındadır. Öldüren, öldürdüğü Müslümanı sadece dünyevî hak ve menfaatlarından mahrum bırakır. Lnetçi ise, dileğine kavuşsa da kavuşmasa da, Müslümanın hem dünya hem de hiret mutluluğuna mni olmak için teşebbüste bulunmuş demektir.'Mü'mine lnet etmek, onu öldürmek gibidir.' tesbitinden, lnetçinin de ktil gibi kısas edileceği hükmü çıkarılamaz. Ancak işlediği cinyetin büyüklüğü ortaya konulmuş olmaktadır. Lnetçinin dünyadaki cezsı değilse de mnevî sorumluluğu ktilinkine eş bir sorumluluktur.Mü'mini öldürmek kolay değildir. Çünkü o bir fiildir. Mü'mine lnet etmek ise kolaydır. Zira o bir sözdür. Bu fark da dikkate alınınca, hadisimizin lnetçiye yönelik olarak ifade ettiği tehdidin, 'Bu iş kolaydır.' diye böyle bir cinyetin işlenivermesini önlemeye yönelik olduğu anlaşılır.'Sıddîka lnetçi olması yakışmaz.' (Müslim, Birr 84; Tirmizî, Birr 72)Sıddîk, özü sözü doğru kimse demektir. Böyle birine lnetçiliğin yakışmayacağını bildirmektedir. Eğer bir kişi başkalarına olur olmaz sebeplerle lnet ediyorsa, onun iman ve İslm kalitesinde bir kusur var demektir. Özü sözü doğru olma kıvamına erişememiş demektir.'Lnetçiler, kıyamet günü ne şefaatçi ne de şhit olurlar.' (Müslim, Birr 85, 86; Ebû Dvûd, Edeb 45)Etrafa lnet yağdırmayı huy edinmiş olanların kıyamet günü uğrayacakları mahrûmiyeti ortaya koymaktadır. Böylesi kimseler, kıyamette kimseye şefaatçi olamaz ve şhitlik yapamaz, bu tür mutlulukları yaşayamazlar. Bu, onların mü'minler arasında olması gereken acıma ve yardımlaşma gibi güzel duygu ve ilişkilerden uzak bulunduklarının hem göstergesi hem de cezsıdır. Yani hirette lnetçinin şefaatı ve şehdeti kabul edilmeyecektir.'Birbirinize Allah'ın lneti, gazbı ve cehennem azbı ile lnet ve beddua etmeyiniz!' (Ebû Dvûd, Edeb 45; Tirmizî, Birr 48)Müslümanların birbirlerine 'Allah sana lnet etsin', 'Allah'ın gazbına uğrayasın', 'Cehennemde yanasın' gibi beddua cümleleriyle lnet okumamaları tenbih ve ikaz edilmektedir. Lnet, gazap ve azb temennisi, müminlerin öfkelerini yatıştırmak için de olsa, ağızlarına almamaları gereken felket tellallığıdır.'Olgun mü'min, yerici, lnetçi, kötü iş ve kötü söz sahibi olamaz.' (Tirmizî, Birr 48)Olgun müminler kimseyi kötülemez, lnetlemez, iş ve sözde haddini aşmaz, ahlksızlık yapmaz. Keml noksanlığının göstergesi olan bu gibi düşük hareketlerin ve özellikle lnetçiliğin en büyük tehlikesi, o lnetin sonuçta lnetçiye dönmesidir:'Kul, herhangi bir şeye lnet ettiğinde o lnet gökyüzüne çıkar. Semnın kapıları ona kapanır. Sonra yere iner, yeryüzünün kapıları da ona kapanır. Sonra sağa sola bakınır, girecek yer bulamaz da lnet edilen kişiye döner. Eğer gerçekten lnete lyık ise onda kalır, değilse lnet edene döner.' (Ebû Dvûd, Edeb 45; Tirmizî, Birr 48)Lnet, kendisine gökyüzünde ve yeryüzünde yer bulamaz, lnet edilen kişiye gider, eğer gerçekten o lnete layık biri ise, onda kalır, değilse onu dileyene, yani lnet edene döner. Lnetçinin lneti, kendisi hakkında geçerlilik kazanır. Bu da kişinin kendi ağzıyla kendi felketini hazırlaması, felketine bizzat kendisinin davetiye çıkarması demektir. Hiç şüphesiz aklı başında olgun hiç bir mü'min böylesi gülünç ve acı bir duruma düşmek istemez. Bunun yolu ise, başkalarına lnet etmemektir.Sonuç:- İnsan kendine, yakınlarına, hatta başkalarına veya hayvanlara ve diğer varlıklara beddua etmemelidir.- Böylesi mnasız temenniler, duaların kabul edildiği zamana denk düşerek gerçekleşebilir.- Müslümanlar ağızlarını güzel sözlere ve hayır dualara alıştırmalı, sakıncalı sözleri kesinlikle kullanmamalıdır.- Müslümana lnet etmek, büyük bir günahtır.- Müslümanların birbirlerine lnet değil, rahmet dilemeleri yakışır.- Sıddîk olan kimseye lnetçilik yakışmaz.- Lnetçiler hirette şefaat ve şhitlik yapma hakkından mahrum bırakılırlar.- Olgun mü'minler, lnet, gazap ve azb temennisinde bulunmaz, kimseye kötü söz söylemez, haddi aşmaz ve ahlksızlık yapmazlar.- Lnet, açıkta kalmaz. Lnet edilen ona lyık değilse, lnet edene döner.- Müslümana rahmet ve iyilik temennisi yakışır. Çünkü başkalarını iyiliklere lyık görenler, aslında kendilerine iyilik etmiş olurlar.----------------------------------------------------------------------Selam ve dua ile..alıntı