Engelli Bireyler Bu Ülkenin Birer Yurttaşıdır.
Engelli Bireyler Bu Ülkenin Birer Yurttaşıdır.
Engelli bireylerin hakları bir insan hakları sorunu, temelde ise bir yurttaşlık sorundur. Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi Türkiye'de de engelli bireyler temel haklardan yararlanmada ayrımcılıkla karşılaşmaktadır. Kısacası engelli insanların birer birey olduğu gerçeği göz ardı edilmektedir. Engelli bireyler kamusal haklardan yeteri derecede faydalanamamakta, yurttaşlık haklarından mahrum kalmaktadır.
Toplumsal yaşama katılımın önündeki engelleri kaldırmak ve engelli bireylerin sahip olduğu potansiyeli ortaya çıkarmak için yeterli kaynak ve uzmanlığı bu konuya yönlendirmek ahlaki bir sorumluluk olduğu gibi bir insan hakları sorunu olarak da karşımıza çıkmaktadır.
Sağlık, eğitim ve istihdama erişim hakkı her bir bireyin olduğu kadar engelli bireylerin da temel vatandaşlık hakkıdır. Asıl olan engelli bireylerin bu haklardan ne kadar yararlanıp yararlanamadığıdır. Tüm bunların yanı sıra engelli bireylerin ayrımcılığa ve ötekileştirmeye maruz kalmaması ve eşit haklara sahip olabilmeleri için gerekli adımların atılması ve engelli bireylerin çıkarlarını gözeten kamusal politikaların derhal hayata geçirilmesi gerekmektedir.
Ülkemizde ve dünyada engelli bireylerin nüfusu
OECD-AB ve Türkiye verilerine göre, dünya nüfusunun yaklaşık %15'i engelli bireylerden oluşmaktadır. Yani dünyada ortalama 1 milyardan fazla engelli birey bulunmaktadır. Bu nedenle, engelli bireyler dünyadaki “en büyük azınlık” olarak nitelendirilmektedir. Yani dünya genelinde 1 milyardan fazla bireyin dünyanın geri kalan nüfusuna göre sosyo ekonomik koşullar bakımından daha dezavantajlı bir konumdadır.
2011 Nüfus ve Konut Araştırmasına göre Türkiye'de engelli nüfusun oranının %6.9 olduğu belirtilmiştir. Ancak, 2002 Özürlüler Araştırması'na göre de, engelli oranı %12,29 olarak tespit edilmiştir. Engelli bireylerimizin sayısı hakkında kesin ve net bir sayının verilememesinin sebebi ise bu konuda ülkemizin ilgili kurumlarının gerekli istatistiki verileri net bir şekilde ortaya koyamamasından kaynaklanmaktadır. Tüm veriler gözönüne alındığında Türkiye'de yaklaşık 9 milyon engelli bireyin olduğu söylenebilir.
Türkiye'de engellilik sınıflandırılması, Özürlülük Ölçütü Sınıflandırması ve Özürlülere verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik hükümlerine göre yapılmaktadır. Sağlık raporlarında belirlenen “özür oranları” engelli bireylerin pozitif ayrımcı düzenlemelerden yararlanması konusunda belirleyicidir. Ancak sağlık raporları konusunda tam bir standart henüz yakalanamamıştır.
Bu durumdan kaynaklı olarak birçok engelli birey kamusal haklarını tam ve etkin biçimde kullanamamaktadır. Zira Sağlık Kurulu raporunun temel ve net bir açıklığa kavuşturulmadığı ve bu net tanımın hakem hastaneleri olarak adlandırılan ve gerekli raporları düzenlemek ile görevli olan bu kurumların farklı kurallar ve farklı kararlar işlettiği görülmektedir.
Aynı durumda bulunan kişilere, farklı illerde hatta aynı il sınırları içindeki farklı sağlık kuruluşlarında farklı “özür oranı” tespit edilerek farklı raporlar verilebildiği görülmektedir. Bu durumun düzeltilmesi Sağlık Bakanlığı ve Sosyal Politikalar Bakanlığının belirleyeceği kıstas ile mümkün olup, belirlenen temel kriterlerin tüm sağlık kuruluşlarında aynı oranda uygulaması ile geçerlilik kazanabilecektir.
Engelli bireylerin eğitim hakkı
Anayasa ve METK'ndaki eğitim hakkına ilişkin maddeler yanında, 5378 sayılı Özürlüler Ve Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'un 15. Maddesinde, “Eğitim ve öğretim hiçbir gerekçeyle özürlülerin eğitim alması engellenemez. Özürlü çocuklara, gençlere ve yetişkinlere, özel durumları ve farklılıkları dikkate alınarak, bütünleştirilmiş ortamlarda ve özürlü olmayanlarla eşit eğitim imkânı sağlanır'' hükmü yer almaktadır. 2005 yılında
Ayrıca Birleşmiş Milletler Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşmenin 24. maddesi erişilebilir, bütünleştirilmiş ve fırsat eşitliğine dayalı bir eğitim sistemine ilişkin devlet yükümlülüklerini tanımlanmaktadır. Madde ile engellilerin genel eğitim sistemi içinde, potansiyel ve yeteneklerinin gelişimi, topluma etkin katılımının sağlanması, Braille alfabesi ve işaret dili yanında bireysel özgün destek düzenlemelerinin sağlandığı ve uygun personel istihdamının yapıldığı bir eğitim hizmeti için her türlü önlemi almakla devletler yükümlü kılınmaktadır. Türkiye, 30 Mart 2007 tarihinde attığı imza ve 18.12.2008 tarihinde sözleşmenin TBMM'de onaylanması ile bu sözleşmeyi hukukunun bir parçası haline getirmiştir.
Anayasamıza ve uluslararası sözleşmelere göre engelli bireylerin belirlenen eğitim haklarına tam olarak erişebildiklerini söylemek zordur. Bu konuda yapılan araştırma verileri bu gözlemimizi açıkça ortaya çıkarmaktadır.
Verilere göre;
• Avrupa Birliği ülkelerinde ilkokuldan sonra engelli bireylerin okulu bırakma oranı %25 civarındadır. Bu oran İsveç'te %11 iken, Türkiye'de %60 gibi çok yüksek bir oranda durmaktadır.
• 25-64 yaş arası çeşitli eğitim programlarına (yaşam boyu öğretim) katılım oranı engelli olmayan bireyler için %9,8 iken bu oran engelli bireyler için %6.9'dur. Türkiye'de ise bu oranlar sırasıyla %4.1 ile %1.7 olarak görülmektedir.
• 30-34 yaş arası engellilerin yükseköğrenimi tamamlama oranı AB'de %22,1 iken bu oran Türkiye'de 6,8 civarındadır. Ayrıca YÖK ve ÖSYM verilerine göre, 2016 yılında üniversiteye yerleşen 792.249 öğrencinin sadece 2823'ü engelli öğrencilerden oluşmaktadır. Bu veri, üniversiteye yerleşebilen öğrencilerin sadece %0,35'inin engelli öğrencilerden oluştuğunu göstermesi bakımından çarpıcıdır.
Bu verilerden hareketle engelli bireylerin eğitim ve eğitime katılma sürecinde ciddi aksaklıkların olduğu görülmektedir. Bu sorunun giderilmesi tüm engelli bireylerin eşit ve kamusal eğitim hizmetine ulaşabilmesi ile mümkündür.
Engellilerin istihdam ve işgücüne katılımları yönündeki sorunlar
İş kanununa göre; elli ve üzeri çalışanı bulunan özel sektör iş yerlerinde en az %3, kamuda ise %4 engelli personel çalıştırılması zorunludur.
Lakin yasal zorunluluk bulunmasına rağmen ülkemizde engelli bireylerin istihdama erişim hakkında ciddi sıkıntılar mevcuttur.
Son verilere göre Türkiye'de istihdam edilen 90.131 engelli bireyin 12.223'ü kamuda, 77.908'i özel sektörde çalışmaktadır. Buradan hareketle engeli istihdamında kamu payının oldukça düşük olduğu gözlemlenmektedir.
Engellilerin çalışma hakkı ilgili düzenlemeler BMEHS'nin 27 maddesinde yapılmıştır. Maddede istihdam sürecinin bütün aşamalarında ayrımcılık yasağı, işe alım, çalışma koşulları, kariyer gelişimi, sendikal hakların kullanılması, eşit fırsatlar ve eşit işe eşit ücret, serbest çalışma, mesleki eğitime erişim, işyerlerinde makul düzenlemelerin yapılması, kamu istihdamı ve olumlu eylem politikalarının desteklenmesi konularında engellilerin haklarının korunması düzenlenmektedir.
Ayrıca Anayasamızın 49. Maddesine göre çalışma hakkı her bir vatandaşımızın en doğal hakkıdır. Yani anayasaya göre hiçbir vatandaşımız arasında çalışma hakkı ayrımı yapılamaz.
Yasalardaki bu maddelere rağmen yapılan araştırmalara göre Türkiye'de engelli nüfusun %80'i çalışma hayatına dâhil olamamaktadır. Bu durumun başlıca nedenlerinden bir tanesi engellilerle ilgili yasal düzenlemelerin ulusal hukukun bir parçası olarak değil, Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler gibi uluslararası kurumların yasal düzenlemelerin bir parçası olarak görülmesidir. Yani Türkiye, engellilerle ilgili yasal düzenlemeleri gelişmiş ülkelere göre çok daha geç bir zaman diliminde harekete geçirmeye çalışmaktadır. Bu durum başlı başına bir hak kaybı olup, engelli istihdamının arttırılmasında gerekli önlemlerin alınması gerekmektedir. Bu konu ile ilgili hem iş kanununda hem de devlet memurları kanununda gerekli düzenlemelerin yapılması ve özelliklede kamu kesiminde engelli istihdamının arttırılması gerekmektedir.
Engelli Bireylerin Sağlık Hakkı
BMEHS'nin 25. Maddesi düzenlemesine göre sözleşmeye taraf devletler, parasız veya karşılanabilir bir maliyetle, cinsiyete duyarlı, diğerleri eşit fırsatlarla ve kalitede, mümkün olduğunca kişilerin yaşadıkları yerlerde, rehabilitasyon ve engellilerin engelleri nedeniyle ihtiyaç duydukları sağlık hizmetlerini karşılamakla yükümlüdür.
Türkiye'de engelliler sağlık tesislerinin fiziksel koşulları, engelleri nedeniyle ihtiyaç duydukları sağlık hizmetleri ve araç gereç bedellerinin sağlık sigortası kapsamı dışında kalması, bireysel olarak sosyal güvenlik şemsiyesi dışında kalmaları ya da sağlık personelinin olumsuz tutumları ve işaret dili bilen yeterli personel bulunmaması gibi nedenlerle ayrımcı pratiklere maruz kalabilmektedir.
Yapılan araştırmalar sağlık hizmetlerine erişimde işitme engellilerin diğer engelli gruplarına göre daha dezavantajlı bir durumda olduklarını göstermektedir.
Sağlık hakkı her bir vatandaşımızın anayasal hakkıdır. Anayasası'nın 56. maddesinde "Sağlık Hizmetleri ve Çevrenin Korunması" başlığı altında: "Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir'' ibaresi yer almaktadır.
Engelli bireylerin sağlık hakkına ulaşımında yer alan kısıtlayıcı hükümlerin giderilmesi gerekmektedir.
Ayıca engelli bireylerin yaşadığı bir diğer temel sıkıntı rehabilitasyon merkezlerinde yaşanan aksaklıklar ve kötü muamelelerdir.
Kapalı kurumlarda rehabilitasyon hizmeti verilen kişilerin güvenliklerinin sağlanması da dâhil olmak üzere tüm hakları devletin sorumluluğu altındadır.
Türkiye'de kapalı kurumlarda yaşanan vakalara ilişkin bilgi toplamak olanaklı değildir. Kurumlar, ihlal sorgulaması amacıyla yapılan bilgi edinme başvurularına “bilgi verilmesi uygun bulunmamıştır” gibi gerekçelerle sorulara yanıt vermemektedir.
Bu gibi sorunların ortadan kaldırılması, engelli bireylerin tedavi süreçlerinde kötü muameleye maruz kalmaması için devletin gerekli tedbir ve önlemleri alması gerekmektedir. Ve bu tür kurumlar hakkında düzenli denetimlerin yapılması ve bunların kamuoyu ile paylaşılması sorunun çözümünde etkili olabilecektir.
Engelli Bireylerin sosyal hakları ve karşılaştıkları sorunlar
Yaşama hakkı; Yaşama hakkı BMEHS'in 10. maddesinde düzenlenmiştir ve bu madde, engellilerin yaşam hakkının etkin olarak korunması için gerekli tüm önlemlerin taraf devletlerce alınmasına hükmeder. Türkiye'de engelli bireylerin karşılaştıkları saldırı ve kötü muameleler engelli bireylerin yaşam hakkını birinci dereceden tehdit etmektedir.
Resmi ve gayri resmi verilere göre Türkiye'de engelli bireylere yönelik şiddet ve saldırı olaylarında artış gözlemlenirken, son 10 yılda 100'den fazla engelli kişiye maruz kaldıkları şiddet ve saldırılar neticesinde yaşamını yitirmiştir.
Adalete erişim hakkı; Adalete erişim Sözleşmenin 13 maddesinde düzenlenmiştir. Düzenlemede, engellilerin diğer bireylerle eşit olarak adalete erişiminin sağlanması için uygun düzenlemelerin yapılması adalet sistemi içinde çalışan meslek gruplarına eğitim verilmesi yer almaktadır.
Engelli bireylere yönelik ayrımcılık vakaları ile ilgili olarak, Cumhuriyet Savcıları resen soruşturma açma yetkilerini kullanmamaktadır. Resen soruşturma açma yetkisinin kullanılmaması bir yandan engellilerin adalete erişimini engellemekte diğer yandan ayrımcı uygulamaların cezasız kalması sonucunu doğurmaktadır.
Siyasi yaşama katılma ve tercih hakkı; Engellilerin siyasal ve toplumsal yaşama tam ve etkin katılım hakkı BMEHS'nin 29. maddesinde düzenlenmiştir. Madde engelli bireylerin diğerleri ile eşit bir biçimde seçme ve seçilme hakkı ve fırsatına sahip olabilmesi için yol göstericidir. Madde ile aday olma, oy kullanma usulleri, yerleri ve malzemelerinin erişilebilir, anlaşılabilir ve kullanılabilir olmasını, seçmen olarak kendilerini serbestçe ifade edebilmelerini ve gerektiğinde kendi seçecekleri bir kişinin yardımı ile oy kullanmaları için gerekli düzenlemelerin yapılmasını düzenlemektedir.
Lakin ülkemizde bu durum yeteri kadarıyla ciddiye alınmamakta ve engelli bireylerin siyasi yaşama katılım ve tercihini yansıtması noktasında ciddi sorunlar göze çarpmaktadır. Bu haliyle bireylerin anayasal güvence altına alınan seçme ve seçilme hakkında zaaflar oluşmakta, engelli bireylerimiz bu haliyle kamusal hakkından özgür bir şekilde yararlanamamaktadır.
Seçimler için belirlenen oy verme yerlerinin büyük çoğunluğu engellilerin erişimine uygun değildir. Seçimlerde oy kullanmaya giden engelli seçmenlerin seçim merkezlerinde birbirinden farklı uygulamalarla karşılaştığı seçim süreçlerinde gözlemlenmektedir. Ve bu nedenle engelli bireyler sandıkta kendi hür iradesi ile seçme hakkından yararlanamamaktadır.
Ancak gelişmiş ülkeler yasal mevzuatlarla ve toplumdaki bilinci yükselten faaliyetlerle engelli bireylerin sadece toplumsal hayata değil siyasal hayata da katılımını desteklemektedir. Japonya'da ikisi de felçli olan ve fiziksel ihtiyaçlarını bakıcıları yardımıyla karşılayan iki milletvekili 2019 yılında parlamentoya girerek engelli bireylerin siyasal görünürlüğünün de artması noktasında teşvik edici olmuşlardır. 2015 yılında Kanada'da yapılan federal seçimler sonucunda Carla Qualtrough Kamu Hizmetleri ve Satın Alma Bakanı olarak kabinede yer almıştır. 1990 yılında uğradığı bir saldırı sonucu felç olan Wolfgang Schauble halen aktif siyasetin içindedir ve 2017 yılından beri de Almanya Federal Meclisi Başkanlığı görevini yürütmektedir. İrlanda'da görme engelli Martin Conway senatör olarak görev yapmaktadır. Norveç'ten Spina Bifidalı Guro Fjellanger 1997-2000 yılları arasında Çevre Bakanlığı görevini yürütmüştür. Görme engelli David Blunkett 1997 yılındaki İngiltere seçimlerden sonra Tony Blair kabinesinde Eğitim ve İstihdam Bakanlığı yapmış, 2001 seçimlerinden sonra da İç İşleri Bakanlığı pozisyonuna yükselmiştir.
Engelsiz bir yaşam ve eşit kamusal haklar için önerilerimiz
• Engelli bireyler için kendileri ilgili yasama süreçlerine katılımını sağlayacak etkili mekanizmalar kurulmalıdır.
• Engelli bireylerin her türlü kamusal hakkından eşit şekilde yararlanması için gerekli olan düzenlemeler hayata geçirilmelidir.
• Türkiye mevzuatı Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesine uygunluğu bakımından taranarak gerekli değişiklikler yapılmalıdır.
• Engelli istihdamın önü açılmalı özellikle kamu istihdamını arttıracak adımlar atılmalıdır. Kamu istihdamında engelli bireylerin hangi işlerde istihdam edileceği bir planlama çerçevesinde yapılmalı, hangi işleri yapabileceklerse o işlerde görevlendirilmelidir.
• Spora ve sanata yeteneği olan engelli bireyler için ilgili bakanlıkların özel bütçeleri oluşturulmalı ve bu bireyler desteklenmelidir.
• Engelli bireyler eşit işe eşit ücret hakkından yararlanmalıdır.
• Engelli bireylerin gündelik yaşamını olumsuz etkileyen çevre düzenlemelerinin değiştirilmesi için 2016 yılında 3 yıl süre ile ertelenen uygulama planları derhal hayata geçirilmelidir.
• Engelli bireylerin siyasi hayata katılımı, seçme ve seçilme hakkını etkileyen faktörler ortadan kaldırılmalıdır.
• Engellilere yönelik eğitim, sağlık, bakım ve kişisel hareketliliğin sağlanmasına yönelik mevcut destekler engellilerin bireysel ihtiyaçlarına göre çeşitlendirilmelidir.
• Engellilere hizmet sunulan tüm kapalı kurumlar bağımsız izlemeye açılmalıdır
• Usul hukuku düzenlemelerine engellilerin adalete erişimini kolaylaştırıcı maddeler eklenmelidir.
• Engelli bireylere yönelik şiddet ve saldırılara karşı cezai yaptırımlar yaygınlaştırılmalı. Ötekileştirilmeye son verilmelidir.
Tüm bu yasal düzenlemelere ek olarak, engellilerle ilgili toplumdaki bilinç düzeyini yükseltmek amacıyla devlete bağlı bir üst kurulun kurulması ve bu üst kurulun akademisyenler, STK'lar ve konunun uzmanlarından oluşan paydaşlar aracılığıyla demokratik şekilde yönetimi gerekmektedir. Bu kurul, farkındalık arttırmaya yönelik stratejiler geliştireceği gibi medyada yer alan olumsuz basmakalıpları ve hayırseverlikle ilişkilendirilen olumsuz imajları ortadan kaldırmak için de kampanyalar düzenlemelidir.