Ahıska Türkleri Konuşuldu
Malatya Türk Ocağı her hafta düzenlemiş olduğu sohbet programında bu hafta AHISKA TÜRKLERİ'ni konuştu. Kalabalık bir dinleyici gurubu tarafından takip edilen programda sürgün yıllarının acı ve ızdırap dolu günleri hatırlanırken, Kafkasya coğrafyasına v
Malatya Türk Ocağı her hafta düzenlemiş olduğu sohbet programında bu hafta AHISKA TÜRKLERİ’ni konuştu. Kalabalık bir dinleyici gurubu tarafından takip edilen programda sürgün yıllarının acı ve ızdırap dolu günleri hatırlanırken, Kafkasya coğrafyasına ve siyasetine yeniden bir göz atma fırsatı yakalandı. Konuşmacı konuğumuz özetle şunlardan bahsetti: "Milattan sonra 482 yılından kalma bir kaynakta ve Dede Korkut Kitabında “ Ak-Sıka” biçiminde anılan Ahıska çok eski bir Türk yurdudur. Bölge Kars’ın kuzeyinde, Kur ırmağının solunda ve yukarı kesiminde yer alır. Birçok araştırmalarda Ahıska ve çevresinde Türklerin varlığı milattan öncelere kadar dayandırılmakla birlikte, 9. yüzyıldan itibaren bölgede Türk nüfusu yoğunluk kazanmıştır; M. S. 5. yüzyıldan kalma ve 11. yüzyılda yazıya alınan Kartlis Tskhovreba (Gürcistan Tarihi) adlı Gürcü tarihi hakkındaki eser, Alban ve Ermeni kaynakları bu topraklarda Oğuz, Kıpçak, Terekeme, Yörük, Karapapak Türkleri’nin gelmesinden önce de Köker, Buntürk ve Hunlar’ın yaşadıklarını göstermektedir. Kaynaklar Buntürk ve Hunların bu bölgede varlığını göstermekle kalmıyor, Kür nehri havzasında Buntürk şehirleri, hükümdarları, dolayısıyla devletlerinin bulunduğunu, açıkça ortaya koymaktadır. M.Ö. 7. yüzyılda bu bölgeye yerleşen Saka (İskit) Türklerinden başlayarak, günümüze kadar Kür - Aras boylarında kurulmuş devletlerin etnik yapısında Türk kavimleri ağırlık kazanmıştır. Bölgeye Selçuklular gelene kadar Şabırler, Alan lar, Onogurlar, Barsiller, Hazar ve Kıpçaklar akınlar düzenlemiş, buralara yerleşerek hâkimiyet kurmuşlardır. Bizansların, Sasanilerin, Arap’ların işgallerine bakmaksızın, bölgede Türklerin etkisi azalmamıştır. M. S. 11. yüzyıldan itibaren Türk nüfusu yoğunluk kazanmıştır. Kuman/Kıpçak Türklerinin Gürcülerle yakın münasebetleri bu yoğunlaşmada önemli bir faktör olarak ortaya çıkmaktadır. Gürcü Kralı II. David (1080 - 1125), savaşacak ordusu olmadığından, güvenlik gerekçesi ile Kıpçak Türklerini ülkesine davet etmiştir (1118). Kraliçe Tamara (1184 - 1213) da ülkesinin güvenliğini artırmak için Kıpçakların ikinci kafilesini (tahmini olarak 250 bin kişi) ülkesine yerleştirme yolunu tercih etmiştir (1195). Kubasar sülalesini kuran (1177) Kıpçaklar uzun yıllar Gürcistan ordu ve devlet yönetiminde önemli görevler alarak bölgenin hâkimi oldular. Abhaz ve Gürcü Kralları onların yardımıyla ayakta kalmışlardır. İslamın ilk fetihleri esnasında Hz. Osman'ın hilafetine rastlayan dönemde Şam valisi Muaviye'nin kumandanlarından Habib b. Mesleme tarafından ele geçirilen Ahıska, 1267-68 yıllarında da Moğolların hakimiyeti altına girmiş, daha sonraki yıllarda bölgenin yarı bağımsız valileri "Atabeğ"ler tarafından yönetilmiştir. 16. asırda Gürcistan prenslikler ve Atabeyler Yurdu’ndan ibaretti. Prenslikler, prensin hâkimiyetini hiçe sayan ve dış güçlere dayanan, zayıf siyasi organizasyonlardı. 1578 yılında Osmanlı’lar (Serdar Mustafa Paşa) tarafından fethedilen Ahıska bölgesi, Osmanlı Devleti yönetiminde daha da gelişmiştir. Çıldır Sancağı’nın başkenti Ahıska, Rusların işgaline kadar (1829) Osmanlı Devleti’nin Doğudaki mühim askeri ve ticari merkezi olmuştur: Medreseler, Camiler, Kervansaraylar dikilmiş, yollar çekilmiş ve Ahıska altın çağını sürdürmüştür. Evliya Çelebi 1647’de gezdiği Doğu Anadolu, özellikle Çıldır Eyaleti ve Ahıska hakkında çok değerli bilgiler vermektedir. Evliya Çelebi verimli topraklara sahip olan Ahıska Kalesini Nuşiravan’ın yaptırdığını ve her sene burada dinlendiğini kaydederek, şöyle anlatıyor; Azgur Kalesi hakkında şu bilgileri vermektedir: ”Şerefnâme tarihinin yazdığına göre Gürcistan’da ilk yapılan kale budur. Büyük İskender döneminden kalmadır. Büyük dört köşe mermerler kalenin İskender dönemine ait olduğunun kanıtıdır. İki yüz kadar askeri vardır. Camii, han ve hamamı, kırk elli kadar dükkânı vardır. Dilberi, bağ ve bahçesi çoktur”. Evliya Çelebi yine bölge ile ilgili şu tespitleri yapmaktadır:” Vilayet halkı ehlisünnet ve mü’min kişiler oldukları için camilerde günlük beş vakit namaz kılınması dışında Kur’ân okunur ve diğer ilimler öğretilirdi. Hususi medresesi yoktur. Fakat ilim öğrenmek isteyen talebesi çoktur. Su ve havası biraz sert olduğundan güzel vücutlu, sert, namlı halkı vardır” 17. asrın ilk yarısında Kafkasya’nın bazı bölgelerini terk etmek zorunda kalan Osmanlı Devleti’ne vergi vermekte olan yalnız üç prenslik kalmıştı. Bu üç Gürcü prensliği, Çıldır valisi vasıtasıyla her sene Osmanlı devletine vergilerini vererek içişlerinde müstakil olarak kendilerini idare ediyorlardı. Osmanlılara tâbi olan üç prenslik birbirleriyle çarpışırlar, mağlup olan taraf Osmanlı hükümetine şikâyet ederdi. Bunların vaziyetlerini tetkik etmek, isyanlarını bastırmak ve haraçlarını alarak devlet hazinesine göndermek görevi, Çıldır Beylerbeyine aitti. Çıldır valisi, bu Gürcü prensliklerini murakabe altında bulundurur ve aynı zamanda Kafkasya ve İran’ın vaziyeti hakkında hükümeti haberdar ederdi. Osmanlılara tâbi Gürcü prenslerinin çeşitli nedenlerle isyanları, hükümeti epey uğraştırdı. Prense karşı muhalefete geçen Gürcü ileri gelenleri, Kafkasya’ya inmiş olan Ruslarla gizli muhaberede bulunarak onları teşvik ediyorlardı. Osmanlı Devleti, Kafkasya’daki durumunu mümkün olduğu kadar kuvvetli tutmak için, Karadeniz sahilinde Fas, Sohum, Soğucak, Kütayis gibi kaleler inşa etmişlerdi. Rusların Kuzey Kafkasya’da nüfuzlarının artması Gürcülerin onlara taraf meyletmesine neden olmuş ve Rus – Gürcü iş birliği 18. Yüzyıl sonlarında Rusların bu bölgelerde çok önemli konuma gelmesiyle sonuçlandı: Gürcistan Prensi II. İrakli 1783’te Rusya’nın himayeTini kabul etti. 1828 – 1829 Osmanlı - Rus savaşından sonra (14 Eylül 1829’da) imzalanan Edirne Antlaşması’na göre Anapa’dan Batum’a kadar Karadeniz’in doğu kıyısı ve Ahıska bölgesi Ruslara verilerek Rusya’nın Gürcistan’daki hâkimiyeti Osmanlılar tarafından tasdik edilmiştir. Fakat savaşta özellikle, Ahıska’nın savunmasında Ahıska Türklerinin Ruslara karşı kahramanca mücadelesini Rus komutanlar bile itiraf etmek zorunda kalmışlardır. Paskeeviç’in emri üzerine, Ruslar Ahıska’da büyük bir yangın çıkarmışlardır. Yangının yayılması üzerine evlerdeki kadın ve çocuklar kaleye sığınmış, çoğu Türk kadını Rusların eline geçmektense kendilerini ateşe atmışlardır. Bu korkunç olay hakkında, Rus - Japon harbindeki Rus başkomutanı General Kropatkin şöyle yazıyordu: “Ahıska’nın muhafızlarıyla halkın erkeklerinin şecaat ve kahramanlığı tasvire muhtaç değildir. Ancak, Ahıskalıların hiçbir yerde misli ve menendi görülmemiş bir tarzda ateşe atılan kadınlarını da hatırlamak gerekir. Türk kadınları, ellerinde kılıç bulunduğu halde Rusların üzerine aslanlar gibi hücum ve savlet ederek muharebede sebat ediyorlardı. Çaresiz kalan kahraman gaziler ise Ruslara teslim olmak ârını irtikâp etmekten esaret felâketine uğramaktansa kendilerini diri diri yangın alevleri içine atıyorlar, alevlere gömülüp cesetlerini kül, ruhlarını Cenabı Hakk-a teslim ediyorlardı”. Osmanlı Devletinin yenilgisi ile sonuçlanan 1828 - 29 Osmanlı - Rus Harbi’nde, Doğu Anadolu’da yaşayan Ermenilerin Rus yanlısı tutumlarının da payı büyük olmuştur. Bölge ahalisi bütün bu baskılardan kurtulmak ve Osmanlı topraklarına katılmak için 13 Nisan 1918’de bir müracaatta bulunmuştur. Bu müracaatın özeti şudur: “Üç yüzyıl Osmanlı ile yaşadık, 1828’de Rus eline düştük. Yeni Rus hükümeti her ulusa kendi kendini yönetmek ve istediği devletle birleşmek hakkını tanıyor. Biz, Müslüman ve Türküz. Zakafkazya ( Maverayı - Kafkas)) Hükümeti Müslümanlara güvenmiyor ve onlara zulüm ediyor. Hıristiyan asker ve ahali son günlerde Ahılkelek’te 13, Ahıska’da 10 köy halkını kısmen katletmiş, kısmen de kaçmak zorunda bırakmış, erzak ve hayvanlarını elinden almış ve sekiz köyü yakmıştır. Osmanlı hükümetine katılmak istiyoruz “ 14 Temmuz 1918’de yapılan Plebisit sonucu halkın % 98’i (oy veren 87.048 kişiden 1693 kişi de tercih yapmamış, 85.129’u “Evet”, 441’i ise “Hayır” oyu kullanmıştı ) Türkiye’ye katılmak için, “Evet” oyu kullanmıştır. Fakat işgalci devletler bu referandumun sonuçlarını tanımamışlardır. Savaşta yenik düşen Osmanlı ordusunun 1914 hududuna çekilmesiyle, Rus, Gürcü, Ermeni mezalimini görmüş bölgedeki Türk – İslam ahalisi harekete geçerek, 29 Ekim 1918’de merkezi Ahıska olan Ahıska Hükümet- i Muvakkatası (29 Ekim 1918 - 30 Kasım 1918), 3 Kasım 1918’de ise Merkezi Iğdır olan Aras Türk Hükümeti, 5 Kasım 1918’de de Kars’ta Kars İslam Şurası gibi hükümetler kurmuştur. Fakat Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, Ahiska’nın da içerisinde bulunduğu Batum’dan Nahçivan’a (Ordubad’a) ve Ağrı’dan Azgur’a kadar bölgedeki Türklerin devlet kurma çabaları başarısız olmuştur. Birinci Cihan savaşında yenik düşen Osmanlı devleti, Kazım Karabekir Paşa’nın 1921 yılının Martı ayında Batum, Ahıska ve Ahılkelek’i kurtarmasına rağmen Kars (Mart 1921 ) ve Moskova (Ekim 1921) Anlaşmaları gereğince yeniden Ruslara bırakmak zorunda kalmışlardır. Ahıska bölgesinde Sovyet rejiminin kurulmasına rağmen sömürgeci politikalar değişmemiştir. Özellikle, 1918’de bölgede yapılmış referandum sonuçları ve bölge ahalisinin Türkiye’ye birleşme talepleri hem Rusya, hem de Gürcistan yönetimini kızdırmıştır. Bu nedenle, Sovyet yönetimi Ahıska Türklerini çeşitli bahanelerle (rejim muhalifi, pantürkist ve Türkiye ajanı suçlamalarıyla) baskı altında tutmuştur. Stalin’in imzaladığı 31 Temmuz 1944 tarihli Devlet Savunma Komitesi Kararı uyarınca bölgede yaşayan 86.000 Türk ve Müslüman nüfusun, 40.000’i Kazakistan’a 30.000’i Özbekistan’a 16.000’i Kırgızistan’a göç ettirilecekti. Söz konusu karar, 14 Kasım 1944’te Ahıska bölgesinin beş ilinden Türklerin sürgüne gönderilmesiyle uygulamaya konmuştu. Sürgün edilen 90.538 Ahıska Türkü, Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan’da iskân edildi. Ahalinin nakli 4 – 6 hafta sürmüş ve yollarda 17 bin Ahıskalı hayatını kaybetmiştir. Yolculuğu, bu faciayı yaşayan tanıklar şöyle anlatıyorlar: Abuzer Tayfur: Üç gün üç gece trenin teker seslerini, ara sıra içinden derin bir ah çekerek ağlayan annemin sesi, acıkınca ağlayan küçücük çocukların feryatlarını hatırlıyorum. Titreyen dizlerini ellerinin güçsüz hareketiyle durdurmak isteyen, üç dört oğlunu savaşa gönderen şimdi ise kendini ve etrafındaki çıldırmak üzere olan insanların halini düşünerek çocuk gibi haykıra haykıra ağlayan ihtiyarın acı sesi bu teker seslerini unutturuyordu. Hazar Denizi’ne yaklaştığımızda tren istasyonuna gelmeden durdu. Trenin kapılarını dışarıdan kilitlediler. Pencereleri ise tahta levhalarla kapattılar, ne olduğunu, nereye götürdüklerini hiç söylemeden. Bunun neden yapıldığı daha sonra ortaya çıktı. İnsanları diri diri Hazar Denizi’nin dibine gömeceklerdi.. İnsanlarla tıka basa dolu olan vagonlarda yaşlıları rahat nefes alabilmeleri için, vagondaki deliklerin yakınında oturtuyorlardı. … Tren Rusya’ya girerken soğuklar başlamıştı. Trenlerde yakacak bir şeyleri, üzerlerinde kalın giysileri olmayan insanlar, bu soğuklarda bir bir hayatlarını kaybediyorlardı. ... önce çocuklar, sonra yaşlı kadın ve erkekler ölüyorlardı. Her istasyonda askerler ölen yakınlarının cenazelerin insanların ellerinden zorla alıyor ve Rusya’nın bembeyaz karla kaplı arazilerinde bırakıyorlardı. Bazıları ise cenazeleri halılara sararak duvara dayıyorlardı. Her durakta askerler vagonları didik didik arıyor ve buldukları cenazeleri zorla alarak izsiz çöllerde bırakıyorlardı. Sonra vagonlardaki ağır hastaları da ölmeden istasyonlarda kaderi ile baş başa bırakmaya başladılar… Sıkıyönetim kuralları altında yaşayan Ahıskalılar, kuralları ihlal etmeleri halinde aileleriyle birlikte 25 yıl Sibirya’ya sürgüne gönderilme tehdidi altındaydılar. Yeni yerleşim bölgesindeki coğrafi özelliklere adapte sürecinde ( salgın ve bulaşıcı hastalıklardan, açlık ve ilaçsızlıktan) 30 bin Ahıskalının hayatını kaybettiği bilinmektedir. Kafkasya’yı Türk ve Müslümanlardan temizlemeye çalışan Türk düşmanı Stalin’in Başkanlığındaki Sovyet Hükümeti, aynı dönemlerde, Kars ve Ardahan bölgeleri ile ilgili Türkiye’ye karşı arazi talebinde bulunmuşlardır. Stalin’ in ölümünden sonra Sovyet Yönetimi Kafkasya’ dan sürgün edilmiş halkların vatanlarına dönmesine izin verilmiştir. Fakat Ahıskalılarla, Kırım Tatarları’nın (Türklerinin) dönüşünü engellemişlerdir. Haksızlıklara karşı direnen Ahıska Aydınları örgütlenerek vatana dönme mücadelesi vermeye başlamışlardır. Sorunu çözmek için 1957 yılından 1991 yılına kadar Ahıskalı temsilciler, Moskova’daki Sovyet Yöneticileri ile 164 kez görüşmüşlerdir. Fakat Sovyet Devleti, problemi çözmeden tarihe karışmıştır. Sovyet Gizli Servisleri baskı altında tuttuğu Ahıska Türklerine karşı Özbekistan’da Fergana olaylarını (Haziran 1989) tertip etmekle, halkı yeniden sürgüne zorlayarak bütün Sovyet Cumhuriyetlerine dağıtmışlardır. Fergana olayları KGB ‘nin planlama ve yönlendirmesi ile, SSCB’den ayrılmak isteyen Gürcü ve Özbeklere gözdağı vermek, Gorbaçov’a gözdağı vermek ve Özbek Sovyetinin yolsuzluk dosyalarını kapatmak amacıyla yapılmıştır. Fergana olaylarından bir ay sonra 74 000 Ahıskalının Özbekistan’ı terk ettiği belirlendi. Bu nüfusun 40 000’i Azerbaycan’a, 17 500’ü Kazakistan’a, 16 000’i ise Rusya Federasyonu’na göç etmişti. SSCB Cumhuriyet Baş Savcısı A.Sukharev’in verdiği raporda Fergana olaylarında hayatını kaybedenlerin sayısı 112 olduğu ( 63 Ahıska Türkü, 38 Özbek ve diğerleri), 1 032 sivil ve 150’den fazla askerin yaralandığı, tahrip edilen konut sayısının ise 856 olduğu ( aslında gayri resmi verilere göre, hayatını kayb eden Ahıskalıların sayısı 100’ün üzerinde, tahrip edilen konut sayısı ise 1200’den fazladır.) belirtilmiştir. Bazı eylemlere yaklaşık 70 000 kişi katılmış, 2 000 kişi tutuklanmıştır. Ahıskalılar, günümüzde Bağımsız Devletler Topluluğu’nun Ermenistan’dan başka bütün Cumhuriyetlerinde, 4263 köy ve kasabada yaşam mücadelesi vermektedirler. CAVAHET ERMENİLER VE ÖZERKLİK ARAYIŞLARI Ermeni sınırına yakın bölgelerde oturan duhodor ve molokanlar göç etti. Buralara ermeniler yerleşti. Güneybatı gürcistanın Ermenistan ile birleşmesini hızlandıran ana neden Ahıskalıların bölgeden sürgün edilmesidir. Ahıskaya 93 harbinden sonra erzurumdan 2536 ermeni aile yerleşti. Ermeni haydat –büyük vatan alanı türkiye-azerbaycan ve gürcistanın yanında iran topraklarınıda kapsamaktadır. Ermenistan 1918 de karabağ-zengezur ve nahçıvan nedeniyle azrbaycana, lone ve cevahet nedeniyle de gürcistana savaş açmıştır. Ermenilerin yoğun yaşadığı abhazyada gürcülere karşı, cevahte yerleşen Acaristan depremzedelerine karşı insanlık dışı katliamlar yapılmıştır. Karabağ sorunu ermeni milliyetçiliğini harekete geçirmiştir. 1988 den itibaren cavahet Ermenileri silahlı birlikler kurarak karabağa yardıma gitmiştir. Cavah illegal olarak kendi polis gücünü ve 12-35 bin kişilik ordusunu kurmuştur.cavahet ermeni cumhuriyeti anayasası, bayrağı ve bakanlar kurulu bile oluşturulmuştur..toplumdan para toplamaktadır. Bu yapı 20 yıl önce karabağdakinin aynıdır. Gürcistan sınırları içerisinde abhazyadan sonra en çok silah cavahet de vardır. Karabağ savaşı öncesinde örgütün dağıttığı bildirilerde kesinlikle savaş lazımdır. bütün kuvvetimizle cavaheti, karabağı nahçıvanı ve ahılkeleki isteyelim buraları ana vatana katalım diye bildiriler dağıtılmıştır. 1990 yılında Gürcistan özgürlük partisi lideri rezo şavişvili karabağ savaşı olmasaydı, gürcistandaki ermeni bölgesinin ermenistana katılması talebinde bulunulacaktı demiştir. Cavahet okullarında okutulan des kitapları ermenistandan gelmektedir. Ticarette gürcü parası yerine ruble ve ermeni drahmisi kullanılmaktadır. Ahıska Türkleri bugün 13 Cumhuriyetin 264 değişik bölgelerinde yaşamaktadırlar. Rusya Federasyonunu 28 yerleşim biriminde 70 bin, Kazakistan'da 145 bin, Azerbaycan'da 106 bin, Kırgızistan'da 57 bin, Özbekistan'da 30 bin, Ukrayna'da 18 bin, Türkiye'de 200 bin, çeşitli ülkelerde 3000 olmak üzere 629 bin Ahıska Türkü yaşamaktadır.. Beş ilçe ve 200 köyden meydana gelen Mesheti bölgesinde şu an daha çok Gürcüler ve Ermeniler yaşamaktadır. 100'e yakın köy ise Türklerin sürgününden günümüze hala boştur. Haziran 2002’de Krasnodar’da bulunan Ahıska Türkleri seslerini duyurabilmek için açlık grevi yapmışlardır. Krasnodar'da yaşayan 12 bin Ahıska Türkü, 'yasa dışı mülteciler' olarak adlandırılmakta ve yeni bir sürgüne gönderilmeleri istenmektedir.[15] Gürcistan parlamentosu uzun bir çalışma sonrasında 2007 yılında Ahıska Türklerinin Gürcistan’a dönmelerini ön gören bir yasayı kabul etti. Ancak çalışmalar yeterli olmamakta, yerlerinden zorla sürülen bu insanların mal ve mülkleri derhal asıl sahiplerine iade edilmesi gerekirken Gürcistan hükümeti, onların malları ve mülkleri yerel Ermeni ve Gürcü halkın eline geçtiği gibi, ekonomik gerekçeler göstererek engeller çıkarmaktadır. Herhangi bir geri dönüş gerçekleşmediği gibi, malları ve mülkleri elinde bulunduran yerel Gürcü ve Ermeni halkı karşı çıkmaktadır. AHISKANIN TÜRKİYE AÇISINDAN STRATEJİK ÖNEMİ 1 Kafkasya, İdil-Ural ve Orta Asyaya köprü 2. Acar ve Borcalı arasında olması nedeniyle Türk dünyasını birleştiriyor 3. Doğu-batı , kuzey-güney istikametinde yaklaşma istikametine sahip 4. Posof, Çıldır, Türkgözü ve Aktaş sınır kapılaırı açılır 5. Ermenistanı kontrol eder (güvenlik ve ambargo) 6. Ulaşım ve stratejik hammadde koridorunu kontrol eder 7. Cavahat Ermenilerinin haydat isteklerine set çeker 1992 türkiye Ahıska Türklerinin iskanına dair kanun çıkardı.