Veysel Fırat

1915 Tehcir Ve İskan Yasasına Giden Süreç

Veysel Fırat

24 Nisan 1915 günü İstanbul’da yaşayan 235 Ermeni komitacı hükümet tarafından tutuklanarak hapse atılır. Başkumandan Vekili Enver Paşa 2 Mayısta 1915’te Rusların kendi içlerinde yaşayan Müslümanları Osmanlı yurduna sürmelerine karşılık, Ermenilerin de Rusya’ya sürülmesi fikrini öne attı. Ve Tehcir yasasına giden süreç böylece başlamış oldu. Ermeniler 24 Nisanı kendilerine uygulandığını düşündükleri soykırımın başlangıcı olarak kabul etmektedirler. (Bizim de Ermenilerden kurtuluş günümüz olarak kabul etmemiz gerekir.)
Yüzyıllardır bir devletin egemenlik sınırları için sadık millet ünvanlıyla yaşayan bir milletin ne oldu da hain bir millet olarak ülke içinde sürgüne gönderilme kararı alınmasına sebep olundu? Bir devlet düşünün ki savaştan yeni çıkmış, insan sermayesi bitmiş, elindeki her bir insana ihtiyacı varken, tehcir ve iskân yasası çıkartma ihtiyacı hissetsin. Biraz mantığı çalıştırırsak Tehcir ve iskân kanuna gelene kadar geçen olayları ve geçen süreci biraz okuyabilirsek geç kalınmış bir adım olduğunu hayıflanarak idrak edebiliriz.
Ermeniler yüzyıllardı sadık millet olarak yurdumuzda huzur ve refah içinde sanat ve ticaretle uğraşarak, dilinde, dininde ve eğitiminde serbestçe yaşadılar. Ancak bu süreç Osmanlı devletinin güçlü zamanlarını içeriyordu. Devletin askeri ve siyasi gücünün yanında ekonomik gücü de zayıflayınca devlete bağlılık hususunda ki samimiyet ortaya çıkacaktı elbet.
1877-1878 Osmanlı Rus Harbi sonrasında yapılan 3 Mart 1878 tarihli Ayastefenos Anlaşması’nın görüşüldüğü sıralarda Ermeni Patriği Nerses Varjabedyan ve bazı Ermeniler Ayastefanos’a giderek Rus makamlarından Doğu Anadolu’da bağımsız bir Ermeni devleti kurulması için yardım istemişlerdir. Doğu Anadolu’nun Ruslar tarafından ilhakını, bu da  olmazsa bölgeye Bulgaristan’a olduğu gibi özerklik verilmesini, bu da olmazsa bölgede Ermeniler lehine ıslahat yapılmasını ve bu ıslahat tamamlanıncaya kadar Rus ordusunun geri çekilmemesini talep etmişlerdir. Nihayetinde anlaşmanın 16. Maddesini  “Ermenilerin bulunduğu Doğu Anadolu vilayetlerinden Rus ordusunun işgali altında bulunup Osmanlı Devleti’ne geri verilmesi gereken bölgelerin boşaltılması sırasında, iki devletin iyi ilişkilerine zararlı olabilecek karışıklıkların çıkmaması için Osmanlı Hükümeti bu bölgelerdeki Ermenilerin çıkarlarının gerektirdiği düzenlemeyi vakit geçirmeden yapmayı, Kürtler ile Çerkezlere karşı güvenliğini sağlamayı taahhüt eder.”  Şekliyle kendileri için yazdırmayı başarmışlardır.
Ruslara geniş bir kazanım veren ve sıcak denizlere açılmasını sağlayacak olan bu anlaşma Avrupa devletlerinin hoşuna gitmedi ve antlaşma maddelerini Osmanlı lehine değiştiren 13 Haziran 1878 tarihli Berlin Konferansı’nda 16. Madde “Osmanlı Hükümeti, Ermenilerin yaşadığı vilayetlerin ihtiyaç duyduğu düzenlemeyi zaman geçirmeden yapmayı ve diğer unsurlara karşı (Kürt ve Çerkez) Ermenilerin güvenliğini sağlamayı taahhüt eder. Bu konuda alacağı önlemleri sırası geldikçe, ilgili devletlere bildirecek, ilgili devletler de sözü edilen düzenlemelerin yapılmasını kontrol edeceklerdir.”

Ermeniler bağımsız devlet kurama yolunda organize hareket etmek için komiteler kurmaya başladılar. Bu komitelerin en önemlileri 1887’de İsviçre’de kurulan Hınçak ve 1890‟da Kafkasya‟da kurulan Taşnak Cemiyetleridir. Ermenilerin ilk isyanı 20 Haziran 1890 tarihinde Erzurum’da olmuştur. Erzurum’un Rusya’ya yakın olması ve Ermenilerin Ruslardan beklentileri bu seçimde etkili olmuştur. İsyanların amacı Ermenilerle Müslümanlar arasında çatışma çıkartarak Ermenileri koruma adına batılı devletleri harekete geçirmekti. Bu uğurda kendi soyundan inşaları bile öldürmekten çekinmeyecek kadar vahşi ve insan dışı uygulamalarda bulunuyorlardı. 1890’lı yıllarda Malatya, Elazığ, Adıyaman, Diyarbakır, Van, Maraş, Zeytun, Adana ve birçok yerde sık sık isyan ve çatışmalara sebep olan Ermeniler, Birinci Dünya savaşından da insanlıktan çıkmışlıklarını zirveye taşıyarak savaşta olan bir milletin savunmasızlarına dünyanın görmediği mezalimi uygulamaya başladılar. Kadın, çocuk, yaşlı demeden, onlara karşı öyle vahşilikler yapıyorlardı ki Anadolu’da zalimliğin adı oldular. Halk arasında zalimce davranışta bulunanlara ‘’Ermenilik yapma’’ diye hakaret ithamları haline gelmesi bu mezalimin şiddetini kafamıza çivi gibi çakmaktadır. Rusların istihbarat kaynağı, lojistik temincisi, öncü birlikleri, yıpratma ve korku yayma ordusu olarak bize karşı hep var oldular. Yıllardır yaptıklarıyla iki toplumun bir arada yaşama ortamını yok ettiler.

İki toplum kan davalı haline gelmişti. Savaştan dönen askerlerimiz karısının çocuğunun yakınlarının komşuları tarafından katledildiğini görünce intikam almak için Ermenilere saldırıyorlardı. Anadolu’nun kültüründe var olan kan davası burada kendini elbette gösterecekti. Özellikle Kürtlerin maruz kaldığı Ermeni mezalimine cevap yine Kürtler tarafından şiddetli bir şekilde veriliyordu.

Zamanın içişleri bakanı Talat Paşa 27 Mayıs 1915 tarihinde ‘’Vakti seferde İcratı hükümete karşı gelenler için Ciheti Askeriyece ittihaz olunacak Tedabir Hakkında Kanun’’ adı altında bir kararname hazırlayarak 1 Haziran 1915 Tarihinde Takvim-i Vekay’i’de yayınlanarak yürürlüğe girdi.
Bu geçici kanunun ilk maddesi Ordu, kolordu, tümen ve mevki komutanlarına yurt savunması, asayişin korunması, hükümetin emirlerine karşı koyma, ayaklanmayı önleme yetkisi vermiştir.  İkinci maddesi ise Ordu, kolordu, tümen ve mevki komutanlarına askerlik gereği veya casusluk ve ihanetini hissettikleri köy veya kasaba halkını tek veya toplu olarak başka yere sevk ve iskân edebilecekleri izninin veriyordu. Dikkat edersek bir etnik isim kullanılmadan çıkartılmış bu kanun uygulanırken sadece ihanetine bakılacak anlamına gelmektedir. Üstelik bu yasasın uygulanmasında Alman devletinin desteği unutulmayacak kadar değerlidir.

Sonuç olarak tarihimizde utanacağımız her hangi bir şey yoktur. İhanet edenlere sürgün eden bir kanundur. Sürgün sırasında olan ölümler hastalık ve yorgunluktan, yapılan saldırılar da kan davası güden bölge halkının uygulamalarıdır. Devlet olarak ne kadar korunsa da bazı şeylerin önüne geçmek o yıllarda pek de mümkün değildir.

    Veysel Fırat
 

Yazarın Diğer Yazıları