Mir Murat Demir

Kimsenin Duasına Amin Demem!

Mir Murat Demir

Yaratan aklımla yaratmış, yaşayıp öğrendiklerimle yarattığı karakter üzerine kişiliğimi monte etmişim. İnsanım, aklım var, olmasını istediklerim de olmasından endişe duyduğum, istemediklerim de, madem böyle, kendi duamı, kendi yakarışımı kendim yaparım. Bir başkasının aracılığına, günümüz şekliyle komisyonculuğuna neden ihtiyaç duyayım. Ben bir yaratılan insan olarak yaratan tarafından donanımlıyım, bazı bilgi ve yetenekler var ki, yaşayarak öğrenmiş, bilgi ve beceriyi edinmişim. Bilgi, beceri edinme özelliği de yine münezzeh olan Tanrı’mın bir lütfu. Teşekkür etmek, şükür etmek, şükran duymak, minnettar kalmak da tek olan Tanrı için ve direkt ve aracısız. Tanrının farklı dillere ve tavırlara, mimiklere, hatta ve hatta düşüncelere dahi hâkim olmaması, bilmemesi mümkün mü?
İnsan olarak yaratılış gayemize tezat bir hayat sürmek de şirk koşmak gibi, kendi yaratılış gayemize karşı durmak gibi. Dua etmek, istemek, dilemek, yanlış ve hatalı davranış ve tavırlarımız için özür dilemek, tekrarının olmayacağına dair söz vermek, dini tabirle tövbe etmek de insanın kendi iradesi, benliği, duruşu, tavrı, tarzın da değil mi?
İnsan mübarek değil, insan kutsal değil, insan her şeyi bilen ve her şeye hâkim değil, insan beşeri bir mahlûkat, tek üstünlüğü yaratılan tarafından verilen aklı. Aklımızı kullanarak hayatımızı idame ettirirsek, yaşadıklarımızda da müdahili olduklarımızda da, karşı çıktıklarımızda da bir seviye, bilinç olur. Kendi duamızı etmek gibi, kendi yanlış ve hatalarımızın farkına varıp kabullenmek, vazgeçip tövbe etmek gibi, aracıya, gereksiz katmanlara hiç gerek yok.
“Bir devlet adamı kerameti kendinde görmeye başladı mı devlet adamlığını yitirdi demektir. Hiç kimse hiç kimseden daha akıllı değildir. Birlikte herkesten daha akıllıyız. Millet ve devlet işlerinde herkes herkese yardım edecek ve hiç kimse bundan iftihar payı çıkartmayacak düstur budur.” Mustafa Kemal ATATÜRK bu açıklamasıyla görüp bilmemiz gerekenlere ışık tutmuş, dikkat çekmiş. Atatürk’ün 57 yıllık kısa ömrüne sığdırdıklarına bakın, o günlerin şartları müsaitken kendisini evliya, ermiş, peygamber ilan edebilecekken, beşeri bir hayat sürmüş. İlkeleri, devrimleri, yaşadıklarıyla halkına, insanlara keramet değil, özgürlük ve bağımsızlık sunmuş, hak, hukuk, adalet sunmuş, dogma, babadan atadan gelen ezber ve dayatmadan oluşan şekli yok edip, insan irade ve egemenliğini her şeyden üstün görüp yaşamış ve yaşanmasını sağlamış. Gazi Mustafa Kemal Atatürk “egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” diyerek, yurttaşını yüceltmiş, halkını, milleti değerlilerin ön önemlisi haline getirmiş. Keramet, kutsallık, ezberler ve dayatma şeklinden uzak bilimi, sanatı, kültürü önermiş, çalışma, çalışkanlık, üretme faziletlerini söylemiş ve uygulayarak göstermiş.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk; Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye karşı değiliz. Biz sade din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor, kasıt ve fiile dayanan tutucu hareketlerden sakınıyoruz. Gericilere asla fırsat vermeyeceğiz. Diyerek her yurttaşın ibadetlerini hür iradesiyle ve özgürce yapmasına imkân vermiş, aracı olma niyetinde ki şaklabanlara set çekmiş, engel koymuştur. Bugün bizler inandıklarımızı ve düşündüklerimizi kendi irademizle yapmıyor, aracılara, hacı, hoca ve kendisine farklı farklı etiketler iliştirmiş fırsatçılara yol açıp, imkân sunuyorsak, kendi aklımızı beynimizi kullanmadığımızdan, kendi oluşturduğumuz korkumuzdan ve daha da önemlisi tembellik ve miskinliğimizdendir.
Mir Murat Demir

Yazarın Diğer Yazıları