Mir Murat Demir

Anlamı Yoktur!

Mir Murat Demir

“Lucius Annaeus Seneca” der ki; Paylaşacak dostların yoksa İyi şeylere sahip olmanın anlamı yoktur, eğer gönülden verecek kadar zengin değilsen, kazandığın şeylerin önemi yoktur. Tamam, söz söylenmiş, insanımız benimsemiş, kendi kendimize soralım şimdi sözü güzel bulduk da hayatlarımıza geçirip uyguluyor muyuz? Hırs, kibir, egolarımıza yenik düşüp gönülden paylaşmak bir yana hep benim olsun şiarıyla mı hareket ediyoruz? Sözün bütününü ve vurgusunu tam anlamak için bir kez daha okuyalım. Dostların olacak, iyi şeylere sahip olacaksın, kazanacaksın, paylaşacak, gönülden dağıtacaksın. Sözün güzelliği tek kısmını cımbızla çekmekte değil, bütünlüğünde. Tonlarca altın, mücevherat sahibi olup da yapayalnız yaşamak ne tuhaf değil mi, güzelliği paylaşmakta, nasıl paylaşmak, gönülden paylaşmak. “dinlemeden yargılıyorsan birini, elde ettiğin sonucun önemi yoktur, anlamıyorsan bir kalbi, verdiğin değerin önemi yoktur.” Bu söz de “Lucius Annaeus Seneca” ya aittir.
Gerçek olan şudur ki; birkaç söz, söylemle ne Seneca’yı ne de bir başka düşünürü, filozofu anlamamız zor. Bütünden mi ayrıntıya, ayrıntıdan mı bütüne, bir şekilde sistemi, disiplinel yolu yordamı öğrenip meseleye kaim olmamız gerek, yaşadığımız hayatı anlamlı kılıp, anlam katmamız gerek. Günlük yaşam akışımız içinde fiziksel ve ruhsal efor sarf edip sahiplenmeye, sahip olmaya çalıştığımız ne varsa, paylaşınca, gönül rızamızla, içtenliğimizle paylaşınca anlam kazanıyor. Bu anlam ki kendi ruh dünyamıza bir tatmin, doygunluk sağladığı gibi, paylaştığımız ya da paylaştıklarımız insanların ruh dünyaları içinde geçerli. Neşedir dağıtılan, mutluluktur dağıtılan, insan olmanın gerekliliği, insanca yaşamanın icabıdır. Biliyoruz, söz, sohbet ve yazım dünyasında sıklıkla dile getirilen bu insani yanımızı her nedense icraat aşamasında hep rafa kaldırmaktayız! İnsan neden dürüst değil, ona, buna, şuna değil de, en çokta kendisine karşı dürüst değil.
İkinci aşamadayız, dinlemeden, anlamadan, kavramadan yargılamak. Seneca diyor ki; Dinlemeden, anlamadan, kavramadan yargılamak ne berbat, ne saçma. Berbat ve saçma olan getirdiğimiz olumsuz, negatif yargılama hali değil, olumlu, pozitif yargı halimiz, değerlendir memiz de dâhil. İnsanız, hayattayız, yaşıyoruz, dâhilinde olduğumuz her oluşum, müdahili olduğumuz her mesele ya da olay mutlak anlam taşımalı, anlamı olmalı. Öyle ya, insanın tüm diğer canlılardan farkı anlam ve mana farkını biliyor olması, anlaması, yansıtması.
Bu noktaya kadar ekseriyetle hemfikiriz değil mi? Önyargılı olmadan, olumlu ya da olumsuz bir karara varmadan dinleyip, anlayıp, kavrayacağız. Neyimiz var ise, çalışarak, üreterek var ettiğimiz, gönül rızamızla paylaşacağız, paylaştığımız hep bir meta olmak zorunda da değil, bir güzel söz, tebessüm, davranış, naifçe bir tutum, davranış şeklide paylaşıma dâhil.
İnsan olarak dünyamızla ilgili, yaşadığımız süreçle ilgili ya doğruyu yapıyoruz ya da doğruya yakın olanı. Yanlış ve hatalı yaptığımız ne varsa mahcubiyet içerisinde ve doğruya ulaşıncaya kadar çaba, mücadele içerisinde oluyoruz. Asıl meselemiz kendi dönemimiz dışında dünya için de insanlık için de nankörüz, vurdumduymaz hareketlerimiz sıra sıra, biliyor ve bilerek ihanet ediyoruz. Öylesi bir serkeşlik ki biz öldüğümüzde yaşamda son bulacak, hayatlarda bitecek aymazlığında. İyi, güzel, doğruları yapmak bir yana, zarar verip tahrip ediyoruz. Telafisi ve tamiri mümkün olmayan yıkımlar gerçekleştiriyoruz. İnsanoğlu insanla olan sorun ve sıkıntılarını süreçle bağlantılı ekseriyetle çözer, sulha erişir, eriştirir. Doğaya yere göğe milyon çeşitte ki canlılara verdiği zarar, denge ve döngüye dair çomak sokma faaliyetleri var ya, affedilir gibi değil. İnsan insana nankör müdür tartışılır, insan yaşadığı ortama, tabiata, doğaya ziyadesiyle nankör, farkındalıksız, farkında olanların da yaşadıkları aldırmadan cisimden farksız.
Mir Murat Demir
 

Yazarın Diğer Yazıları