M. Said Yalçın

Bölünmüş Kirli Medya

M. Said Yalçın

Para para para. Evet, yanlış okumadınız para. Herkesin peşinde koştuğu iki hece. Kiminin alın terinin karşılığı, kiminin haram helal gözetmeksizin nereden nasıl gelirse gelsin de yeter ki gelsin dediği devletçe bastırılan ve ülke içinde ödeme aracı olarak kullanılan, üzerinde saymaca değeri yazılı, kâğıt ya da metal nesne.

          İşte o para kiminin elini kirletir, kiminin de gönüllerini temizletir. Önemli olan nasıl kullanıldığıdır. Şimdi asıl konuya gelecek olursak; para nedeniyle kirlenen medya sektöründe yaşananların medya sektörünü nereye taşıdığı ve medya mensuplarına bakışın nasıl değiştiği konusudur. Bu yazı sonrası üzerine alınacak olan elbette olacak. Kimin nasibine ne düşüyorsa alsın. İster kirli hayatlarına devam etsinler, isterlerse kirden arınsınlar. Burada sadece medya mensuplarına söyleyeceklerim yok, medyayı bu duruma getiren siyaset, iş dünyası, sivil toplum kuruluşları ve çıkar guruplarına da sözlerim olacak. Malatya özeline dönecek olursak; artık her milletvekilinin bir gazetecisi var, her belediye başkanının bir gazetecisi var, her sivil toplum kuruluşunun bir gazetecisi var, her rektörün bir gazetecisi var, her il müdürünün bir gazetecisi var, her işadamının bir gazetecisi var, her spor kulübünün bir gazetecisi var, hatta ve hatta birden fazla gazetecisi var. (Basın danışmanlarını kastetmiyorum)  Ama neredeyse Malatya’nın ve toplumun menfaatlerini gözeten bir gazeteci ya da birden fazla gazeteci yok. Olanlara da aynı gözle bakılıyor. Peki bu durum şehre nasıl yansıyor? sorusunun yanıtını arayacak olursak; bölünmüşlükten başka bir şey yansımıyor. Birinin ak dediğine kara, diğerinin kara dediğine ak denilen bir süreci yaşıyoruz. Medya böyle bölünmüşken, bu durum en çok menfaat gruplarının işine geliyor. Hani hep diyoruz ya ‘Sahipsiz Malatya’ tamda bu cümle bu anlattıklarımın özetini ortaya koyuyor. Medyayı ve medya mensuplarını bu durumdan kurtaracak kendi meslek kuruluşları diyeceğim ama maalesef medya mensuplarını temsil eden meslek kuruluşlarından da bölünmüşlük almış başını gidiyor. Kendi içerisinde ayak oyunlarının oynandığı bir meslek kuruluşu, medya kuruluşlarının ve medya mensuplarının toparlayıcısı olamayacağı aşikardır. (Bu sözüm hepsi için değil ama, çoğu için geçerlidir) Hal böyleyken Malatya’da adamcılık almış başını gidiyor. Olan dürüst gazetecilere, Malatya’ya oluyor.

           Yukarıda ifade etmek istediklerimi biraz örneklendirelim istedim. Yeni Malatyaspor konusuna gelelim. Yeni sezon öncesi Yeni Malatyaspor Kulüp Başkanı Adil Gevrek’in gitmesini isteyen medya mensupları ile gitmemesini isteyen medya mensuplarının kalemşörlüklerini gördük. Emin olun gitmesini isteyen de, kalmasını isteyen de Yeni Malatyaspor’u düşündüğü için değildir. Yeni Malatyaspor’un menfaatini düşünen gazeteci sayısı bir elin 3 parmağını geçmez. Mesele, menfaat ve yönetime girebilmeme meselesidir.

         Bir örnek daha verelim. Malatya Büyükşehir Belediyesi ile Yeşilyurt Belediyesi arasında yaşanan billboard meselesi. ‘Kimileri Büyükşehir haklı, kimileri Yeşilyurt haklı’ dediler. Adamcılığa soyundular. Hakkının hakkını teslim eden neredeyse çıkmadı. Seçenek iki şıktan oluştuğu için elbette bir taraf haklı çıkacak. Ancak bunu savunanlarda emin olunki hakkı savundukları için değil, menfaatleri kesilmesin diyedir. (Yazımın genelinde dürüst meslektaşlarımı ayrı tutuyorum. İyi ki onlar var. Onlar da bir elin parmakları sayısı kadar)

       Son billboard meselesinde yaşananlar aslında gazetecilerin bölünmüşlük nedeniyle nelerle karşılaşacaklarını apaçık ortaya koyuyor. Bir gazeteci hakaret içermeyen, eleştiri odaklı bir haberi-yorumu nedeniyle polis tarafından sabahın köründe evinden alınabiliyor. Bu durumu diğer gazeteciler alkışlayabiliyor. Alkışlayın alkışlayın, yarın sizin başınıza gelmeyeceği ne malum. Sizi de bir gün alkışlarlar. Tabi yazımın başında paraya dikkat çekmiştim, burada da para konusu var. Her iki tarafın arasında neler geçti bilmem ama, Malatya’da şunun bunun adamı denilen herkese para ödeniyor. Kimine yemek parası, kimine yol parası, kimine sus parası, kimine beni öv parası, kimine şuna söv parası, kimine beni yala parası, vb ödemeler öyle bir kılıfa sokularak yapılıyor ki, bazı rakamlar dudak uçuklatıyor. Bu ödenen paralar arasında reklam paralarına kimsenin sözü yoktur. Medyanın tek geliri reklam ve o gelir analarının ak sütü gibi helal olsun. Ancak, az önce sus parası, öv parası, söv parası alanda veren de bilsin ki; tüyü bitmemiş yetimler bir gün yakanızda tutacak ve sizden bu paranın hesabını soracaktır.

         Son olarak söylenecek o kadar söz var ki; ben sadece medya mensubu meslektaşlarıma seslenerek, haram bin lokmadan helal bir lokma daha lezzetlidir. Kendinizi kimseye kullandırmayın. Aç kalın, açıkta kalın ama kirlenmişlerin dünyasında kalmayın. Merhum Haydar Karaduman’ın şu güzel sözü ile yazıma son veriyorum. “Sorunlarımızdan önce sorumluluklarımız gelir”

Yazarın Diğer Yazıları