M. Nurullah Varol

Öksüz Ramazan'ın Düşündürdükleri

M. Nurullah Varol

Şükür, bir RAMAZAN’a daha kavuştur. Onbur ayın sultanı. İçinde mubarek geceleri barındıran o güzel muhabbet iklimi, şeytanların zincire vurulduğu Ramazasa kavuştuk kavuştuk ama aklımızda ve kalbimizde cevapsız deli sorular yığınıyla kavuştuk.

Bunca yıl yaşadığım hayatta ve idrak ettiğim hiçbir Ramazan’da olmadığı kadar mahsun bir kavuşmayı yaşıyorum, yaşıyoruz. Rabbım birdahaki ve hiçbir Ramazan’da bu mahzunluğu kullarına yaşakmasın.

Öyle bir Ramazan yaşamamız muktdir ki, Ramazanın vaz geçilmezi muhabbet ve ibadet çoşkusunun zirveleştiği cami ve cemaatten yani Teravih Namazından yoksun bir Ramazan yaşayacağız.

Uykudan uyanılarak yaşanan tatlı bir telaşın hakim olduğu Sahur yemekleri belki olmayacak. Öylesine kalkılıp yemekler yenip niyetler edilecek. Bu şekilde idrake edilen Sahurun sonunda çoşku ve muhabbetlen yaşanmasına alıştığım İftarlarda belki eskisi kadar çoşkulu olmayacak.

Sevili okurlarım ilk defa benim bildiğim kadarıyla, babamın ve dedemin de anlattğı kadarıyla ilk defa bu sene tüm mü’minlerin hasretinden gözlerinin dolduğu Ka’be bomboş. Sadece kuşlar tavaf ediyor. Her mahellemizde olan ve minareleri ile islam beldesi olduğumuzu haykıran camilerimiz bomboş. Cemaetle nemazın kıymetini bizleri öğreten bu boş camiler. Düşünüyorum da biz nasıl bir şey, binşeyler yaptık ki, Ka’be bize küstü, mahellemizin camileri bizleri artık istemiyor. Kendi nefsime nasıl bir hata yaptıkta Rabbım bu mukaddes belk ve mekanları bizden aldı?

Nefsimize sorarsak hiçbir şeyyapmadık. Ne yapmış olarabilir ki? Gibi şakacıktan yasan bahaneler üretiyoruz. Oysa sevgili okurlarım, dünya özellikle İslam coğrufyası hiç bukaadar zuulüm gördü mü? Çeçenisten, Arakan, Doğu Türkistan, Filistin, Irak. Suriye ve daha nice Müslüman yurdu beldeler hiç böylesi bir acı görmüşmüdür. Suriyeli küçük bir çocuğun ekranlara yansıyan görüntüsünde ‘Sizi Allah’a şikâyet edeceğim’ demi hala beynimde zokluyor, aklımdan çıkmıyor. Biz ne yaptıkta, İslam dünyasının babası ölen neslimizin evlatları olarak bu aha layık olduk. Arakan’da Hindu zülmünün en beteri sergilenirken, kim bize suskunluğu gömdürdü, dilimizden, kalbimizen bir ah, bir kınama , bir beddua dökülmedi. Gözlerimiz nasıl ve n zaman bu kadar kör, huzlarımız nezamandır bu kadar belcilleşti?

Her zaman bu soruyu başka insanlara fervasızca yönelttik, yöneltiyouz belki. Ama hakikaten ne zaman bu zoruyu kendi kendimize. Cidden nefsimize yönelttik? Bilemiyorum…

Ama şu bir gerçek ki, biz emanete sahip çıkamıyoruz! Emanete sahip çımaz isen. Emanetin sahibi bu emaneti elimiztden alır ve sahip çıkacaklara verir. Hayatın gerçeği budur. Yüz yıllarca bu emaneti hakkıyla taşımışy bin neslin torunları olarak, emanete ihaneti kimden öğrendik?

Bu meyanda bir çok soru sorulabilir. Cevabsız sorular yığını  oluşturuulur. Bu çok kolay. Önemli olan bu soruların cevabını verebilmek ve kendimize gelebilmekte. Yiğit düştüğü yerden kalkar mış. Düştüğümüz, sektelediğimiz yeni hatırlayıp, tekrar oraadan daha sağlam kalkma vakti geemedi mi? Çocuklaarımız gleceğimiz için. Miras yedi olmayı bırakıp, çocuklarımıza kendi emeneğimiz biraslar hazırlama vaktı glmedi mi?

Biran önce kentimize gelmeli ve hayatı ve yaşadığımız süreci gözden geçirmeliyiz. Yoksa elaka doğru gidiyoruz. Rabbım biran evvel emanete sahip çıkacak, irade ve kutret nesib etsin fert fert. Biran evvel bu sıkıntıdan bizeri azed etsin. Nefsime vallahi, hatamı,şanhıxımı farkettim. Tövbe birdaha yapmayaacağım. Demeyi bizlere nasib etsin ve tevbemizde sabit kalmayı bizlere fevketsin. İnşaELLAH…

Daha güzelir yarında ve yeni yazımızda buluşabilmek ümedi; Selam; Muhabbet ve daim Dûa ile….

Yazarın Diğer Yazıları