Cemal HANİLÇİ

Öylesine Bir Sessizlik

Cemal HANİLÇİ

Bazen yazacak çok şeyler gelir aklınıza, bazen de hiçbir şey yazmak istemezsiniz. Elinize aldığınız kalem elinize batar yüreğinize batar canınıza batar velhasıl her yerinize batar kalem lakin dilinizden kaleme yansıyan tek cümle dökülmez.
    Hâlbuki içinizde o kadar çok şey gelir ki dilinize dökülen aklınızı zorlayan yüreğinizi daraltan kaleme dökülmese de sayfa sayfa yazılar gezer aklınızdan.
    Aklınızın en ücra köşelerinde yalın ayak dolanan o kadar kelime vardı ki hiçbir kelimeye ya da cümleye bir gömlek dahi giydiremezsiniz, içinizdeki feryadı bastıran kelimeler çırıl çıplak beyninizde dolanır durur çıkmaz sokakların içinde.
    Ve kimsesiz bir çocuğun sessizliğiyle okşar yüreğinizi, oysa sizin başınız dahi okşanmamıştır küçükken, yüreğinizin okşanmasına alışık değilsinizdir, yabancı bir yalnızlık dolanır kelimelerin içinde.
    Hani dedik ya bazen hiçbir şey yazamazsınız ki yazmak istememek ile yazamamak arasındaki farkı anlarsınız.
    Kaleminizi kâğıdınızı alır masanın bir köşesine öylece bırakırsınız, yanınızda duran altı kararmış etrafında is ve duman izleri kalmış olan çaydanlığınızdan kendinize demli bir çay koyarsınız, ilk yudumunu aldığınızda dilinize bulaşan Karadeniz’in yüksek yaylalarında gelinlik kızların narin elleriyle toplanmış çaydan beyninize hücum eden kelimeler ile yüz yüze gelirsiniz.
    Gece sessizdir, balkon ıssız, gecenin karanlığında yolunu kaybetmiş birkaç serçenin çığlık çığlığa uçuşlarındaki çaresizliğin kanat seslerini duyarsınız.
    Gözlerini kısarak uzaktaki dağların yamacına doğu baktığında gecenin karanlığında ince bir ışığın gecenin karanlığını deldiğini gördü, titrek eliyle demli çayından ikinci yudumu aldığında yavaşça bardağı masanın bir kenarına kayıtsızca bıraktı, oturduğu yerden hafif hafif kımıldayarak masanın kıyısında olan tütün tabakasına uzandı, zayıf parmaklarıyla kağıdını çıkarttığı tabakanın içerisinde kağıdın üzerine zarifçe serdiği tütünü dolayıp çatlayan dudaklarına götürüp babasından kalan çakmakla ile yaktı.    
    Ne yazacaktı bilmiyordu, uzun zamandır hiçbir şey hissetmiyordu duygularını kontrol etmeden kendini öylesine bırakmıştı ki bu dağınıklığı saçlarındaki taranmamış saçlara bile yansımıştı. Sabahleyin evden çıkarken balkonun kenarına bıraktığı şalı üşüyen omuzlarının üzerine attı, kaç gece burada sabahlamıştı hatırlamıyordu, gecenin karanlığında üzerine sirayet eden ağırlığın sebebine değinmek istese de eline aldığı kaleme söz geçiremiyordu sanki.
    Ne yazacaktı bilmiyordu, kayıtsızca eline aldığı kalemi masanın bir kenarında duran kâğıda dökülmesi için boşta kalan diğer eliyle kâğıdı önüne getirdi, bir kenarı hafif sararmış kâğıda baktı bir kaleme dudaklarını belli belirsiz bir tebessüm kapladı.
    Çayından bir yudum alırken diğer parmakları doladığı sigarayı sarmalamıştı, hafif bir yudum alıp çayı da yudumladıktan sonra bu kadar sessizliğin sebebinin farkına vardı, aceleyle kalkıp içeride kırık bir vitrinin köşesinde, eski düğmelerinin yer yer boyasının döküldüğü hoparlör kınsının bezlerinin yırtık olan atadan deden kalma radyonun kanallarını kurcalamaya başladı yavaş yavaş.
    Parmaklarıyla radyonun düğmelerini o kadar hassas çeviriyordu ki sanki kalp ameliyatına girecek operatör gibi dokunuyordu, biliyordu ki bu kadar hassas davranmasa aradığı kanalı bulamayacak sürekli dinlediği kanalı da dinleyemeyecekti.
    Radyonun düğmelerini yavaş yavaş çevirirken kulaklarını dolduran sesin ve sözleri üzerinde biraz durup öylece radyo ile göz göze geldi “Gün gelir de beni Unutursun, unutursun demiştin Kalbindeki bu derdi Uyutursun, uyutursun demiştin Ne ben seni unutabildim Ne bu derdimi uyutabildim Ne bu gönlümü avutabildim” Muazzez Ersoy’un o yüreğinin derinliğini ezen sesiyle durdu dinledi.
    Baraz ayakta dinledi paçayı dinledi dinledi ne zamanki müzik bitti sanatçı sustu sıra diğer parçaya ve sanatçıya gelince, sesini ayarlayıp yeniden balkonun kapısında belirdi ve kendini kirli sandalyenin üzerine öylece bırakıp derin düşüncelere daldı.    
    Soğuyan çayını bitirip ikinci bardağı doldurmadan bitmeye başlayan sigarasından da son bir nefes çektikten sonra parmakları kaleme sarıldı ve bir ucu hafif sararmış olan kağıdı önüne çekerek kelimelere dokunmaya başladı……….
    Yeni bir yazımızda buluşmak dileğiyle….
Hoşça kalın sevgili okurlarım
 

Yazarın Diğer Yazıları