Cemal HANİLÇİ

BE/R/DEL

Cemal HANİLÇİ

                   
    Sabahın ilk ışıkları camdan içeri süzülmeye başlamıştı. Yattığı yeri toplayıp toplamama arasında kaldı, sonra yer yer nasırlanmaya başlayan eliyle yorganın ucundan tutarak toparlamaya başladı.
    Yorganın yüzüne bakarken gözlerinin dolmasını engelleyemedi, on beş yıllık evliydi kocasını severek almış çok mutlu bir evlilikleri vardı.
-Gözleri bir an uzağa daldı gitti.
    Köyün deresinde çamaşır yıkarken omzuna attığı küreğiyle bahçeye giden genç ile göz göze geldiğinde daha on sekiz yaşındaydı, delikanlı derede çamaşır yıkayan genç kız ile göz göze geldi.
Uzun boylu yağız bir delikanlı bıyıkları her ne kadar yeni terlemeye başlamış ise de kalın dudaklarının üstünde hilal şeklini alan bıyığı delikanlıya farklı bir hava veriyordu.
Başına bağladığı beyaz puşunun bir ucunu sağ omzunun üstüne salmış, giydiği beyaz gömleği ile muhteşem bir tablo gibi ihtişam vermişti delikanlıya, belindeki baklava dilimlerini andıran ince belini sıkı sıkı saran kuşağı ise delikanlıya daha güçlü bir hava vermişti.
Halk arasında söylenen söylentileri bildiği için delikanlı beline bağladığı kuşağı  ince belini sım sıkı sarmıştı “Kuşağın, bele sımsıkı ve sonunda iğne ile bağlanmasına dikkat ediliyor. Mecazi anlamda da, kuşağı kuşandığında, erkek iyi giyimli, yakışıklı, kuşağı sımsıkı olmayınca ise erkeğin dağınık olarak kabul eidliyor. Eşler arasında buna benzer giyim tarzı, ihanet anlamını taşıyor. Eğer erkeğin kuşağı sımsıkı bağlanmadı ise, karısının başka erkeklerde gözü olduğu düşünülüyor,” delikanlı hiçbir ayrıntıyı kaçırmamıştı giyinirken, güzel kız da bunun farkın varmış elinde olmadan gözlerini dikmiş delikanlıyı uzun uzun incelemişti.
Sonra, bu bakışmalardan sonra gizli gizli buluşmalar ve evlilik ile sonuçlanan bir beraberlik, mutlu mesut giderken evlilikleri, kıtlık baş göstermiş iki üç yıl üst üste yağmur bile neredeyse yağmaz olmuş ve bu mutlu ailenin kocasını başka şehirlere nafakasını kazanmak için göndermeye kadar gitmiş.
Başka şehirde çalışırken, bir yurt dişi işi çıkmış delikanlı köyündeki eşini aramış durumu anlatmış güzel kadın rıza göstermese de kocasının aşırı ısrarları ve geleceklerine dair planlarını dinledikçe yumuşamış ve tamam demiş.
Delikanlı bavulunu alıp yurt dışına çalışmaya gitmiş, bir iki derken beş yıl geçmiş, bu arada ara ara telefon açıp muhtarın evine çağırıp eşiyle konuşmuş ve bazen de mektup yollayıp eşine durumundan haber verirmiş.
En son gelen telefonla kadın o kadar mutlu olmuş ki eve  köye sığmaz olmuş iki yol başka şehirlerde beş yıl yurt dışında çalışan kosacı bayağı bir para biriktirmiş ve gelince rençberliğini yaptıkları tarlayı satın alıp kendi kazançlarını elde edeceklermiş.
Kadın koşa koşa eve gidip bu mutlu haberi kayınbabasına ve kaynanasına anlatmış herkes mutlu bir şekilde artık gelecek adamı beklemeye koyulmuşlar. Birkaç güne kalmaz yakışıklı kocası burada olur, o gelmeden bütün evi çekip çevirmiş her şeyi yıkayıp temizlemiş geleceği gün ise onun sevdiği kavurmalı melemen ve sebzeli pilav ile birlikte bir çek şeyler hazırlamaya başlamıştı.”
Kadının göz yaşları artık damla damla değil sicim gibi boşalıyordu.
Çok değil birkaç hafta önce bu duygular içerisinde kocasını beklerken, şimdi cehennem gibi yüreği yanıyor içine sindiremiyor bu olanları.
Düşününce nefesi daraldı içine kor gibi ateşler düştü, nasıl nasıl diye dizlerine vuru vura feryat etmeye başladı.
Bağrışmalarına kayınvalidesi geldi gelinine sıkı sıkı sarıldı o da gözyaşlarına boğularak gelinini sakinleştirmeye çalıştı. Gelin isyan ederek dedi nasıl anne nasıl olur bu dediğiniz Ali’yi ben büyüttüm kendi çocuğum gibi baktım, Ben bu eve geldiğimde Ali daha üç yaşındaydı onu ben büyüttüm çocuğum gibi geceleri üstünü örttüm hasta olduğunda koynumda yatırdım kendi çocuğum gibi yıkadım altı üstünü ben değiştirdim, vurun beni öldürün ama benden bunu istemeyin nolur diye yalvarıyordu kayınvalidesine.
Kayınvalidesi bir yandan ağlıyor bir yandan lanet getiriyordu böyle bir geleneğe.
Kocası yurt dışında gelirken bindiği otobüs trafik kasası yapmış ve arabada ölen üç kişiden biri de güzel kadının kocasıydı iki üç hafta önce köye bu kara haberi getiren karakol komutanı kadının kayınbabasına vefat eden oğlunun haberini vermiş ve adam dul kalan gelininin bir başkası ile evlenmemesi ve köyde dedikoduların çıkmaması içen ölen adamın küçük kardeşi ile evlenmesi için geleneklerinin devamı için bu yapmıştı.
Kızım biliyorsun bizim buralarda kocası ölen kadının o evin küçük oğluyla evlenmesi adettendir, bu yıllardır böyle gelmiş böyle gidiyor biz kadın halimizle nasıl değiştireceğiz bunu dese de kadın kabullenemiyordu.
Dışarıda seslerin çoğaldığına bakılırsa herkes dul kadının yeni kocasıyla evlilik hazırlığını yapıyordu.
Kadın, kayınvalidesine donuk gözlerle sen çık ben hazırlanayım o zaman dedi.
Kayınvalidesi dışarı çıktı, kadın bütün odayı gözden geçirdi, uzun uzun odanın her tarafına baktı nemli gözleriyle, kocasının değdiği yerleri öpüp kokladı, nasıl bu kokunun üzerine çocuğu gibi bakıp büyüttüğü küçük delikanlıya kadınlık yapacaktı aklı almıyordu.
Sandığa doğru yöneldi, kocasının kendisine hediye ettiği kuşağı sandığın en dibinden alıp çıkartarak yüzüne gözüne sürdü yine göz yaşlarına boğuldu, yatağın ucunu oturup gözlerini tavana dikti ne kadar zaman geçti bilmiyordu.
Dışarıdaki uğultular ve bağrışmalar yeni toy delikanlıyı eski kadın yeni gelinin odasına doğru iteklemesiyle devam etti delikanlı sanki evlilik değil de cenazeye gidiyor gibi bir yüz ifadesiyle gelinin kapısına geldi usulca tıkırdattı kapıyı ses yoktu bir daha tıklattı yine ses yoktu, anasına seslendi anası geldi birkaç kez de o tıklattı ama ses çıkmadı, köyün ileri gelenlerini çağırdılar kapı kilitliydi o kadar zorlamaya rağmen kapı açılmıyordu.
Tek çare kapıyı kırmaktı.
Bir iki güçlü adam kapıyı bir iki yüklenmesiyle kapı menteşelerinden kırılarak sırt üstü düştü ve kapının önündekiler içeri girdi.
Yeni damat, kayınvalide, kayınbaba ve ahali gözlerini tavanda kuşağı boynunda sallanan kadına bakarken içlerinde biri hızlı davranıp eski kadın yeni gelini tavanda indirmeyi başardı.
Yeni damat sanki donmuştu yerinden kımıldayamıyordu, daha düne kadar anneni gibi gördüğü ablası gibi bildiği ve şimdi gerdek odasında kapısında beklediği kadının boynundaki abisinin hediye ettiği kuşağı ile boynundaki morarmış hali beyninde kurşun gibi gelip durdu.
Erkekler yavaş yavaş dışarı çıkarken kadının ölmüş olduğunu anlayan ve kendi dizlerini kırarcasına döven ve adetlerine geleneklerine lanet okuyan yaşlı kadın ile göz göze gelmeye cesaret edemediler , başları önde hepsi dışarı çıktı.
Kocasının kuşağı ile kendini asan kadının yanında bir kayınvalidesi gelinine sarılmış bir vaziyette kaldı bir de kardeşi gibi çoçuğu gibi büyüttüğü yeni delikanlı hala ayakta mıh gibi yerinden kımıldamadan boynu mosmor olan kadına bakarken göz yaşlarına hakim olamadı.
Bir lanet adet bir lanet gelenek daha bir cana mal olmuştu.
Yeni yazımda buluşmak dileğiyle.
Hoş çakalın sevgili okurlarım…


 

Yazarın Diğer Yazıları