Menekşe İmiş, Bilmemişim!

Geçtiğimiz aylarda TRT 1'de yayınlanan 'Ömür Dediğin' adlı belgeselde, gözleri yaşlı Mustafa Yıllık dedeyi izledim… Ekranda izlediğim Mustafa dedemin gözlerinin yaşına ve anlattığı duygu yüklü sevdasını dinlerken hüzünlenmemek, duygulanm

Geçtiğimiz aylarda TRT 1'de yayınlanan “Ömür Dediğin” adlı belgeselde, gözleri yaşlı Mustafa Yıllık dedeyi izledim… Ekranda izlediğim Mustafa dedemin gözlerinin yaşına ve anlattığı duygu yüklü sevdasını dinlerken hüzünlenmemek, duygulanmamak elde değildi… Mustafa dedem konuştukça ve anlattıkça hüzünlendim, onun gözyaşları ile gözyaşlarım birbirine karıştı… Ne aşkmış, ne sevgiymiş dedemin yüreğini yakan bu özlem… 67 yaşındayken yakalandığı siroz hastalığı nedeniyle hayata gözlerini yuman eşi Hatice nineye duyduğu özlemini ve aşkını, “Haticem dünyadan göçeli 1918 gün oldu. Nasıl da saymam, sayılmayacak bir Hatice değil ki...” sözleriyle anlatan Mustafa dedem devamında, "Haticem gidince ben de mecnun oldum. Onu kaybettim, ben öksüz kaldım" diyerek gözyaşlarına hâkim olamıyordu. Mustafa dedem anlattıkça yüreğindeki yârine duyduğu özlemini ben dinledim, benimle birlikte tüm Türkiye dinledi… Onu dinledikçe onunla birlikte bizlerde biricik yâri olan Hatice ninemize özlem duyduk… Anlattığım dedemizin adı Mustafa Yıllık… TRT 1'de yayınlanan “Ömür Dediğin” adlı belgeselde izlemeyi kaçıranların daha sonra gerek birçok televizyon kanallarında ki ana haberlerinde gerekse de sosyal paylaşım sitelerinde ki haberlerde izlediğine eminim... Anadolu insanının o saf, temiz ve sevgi dolu yüreğiyle Mecnun misali özlem duyduğu yâri Hatice’ye kavuşacağı günü bekleyen Mustafa dedemiz Hatay iline bağlı Hassa ilçesinde oğlu ile birlikte yaşıyor. Hassa ilçesine bağlı Yukarı Karafakılı Köyü'nde 1933'te dünyaya gelen Mustafa dedemizi annesi koyunların sütünü sağmaya gittiğinde sancılanarak doğurmuş… Buğulu gözleriyle yokluk içerisinde geçen çocukluğunu ve ömrünü şu sözlerle anlatır… “Anam beni severdi, okşardı. 3 yaşıma gelmişim, bir kadının nazarı olmuş, gözlerime bir tufan inmiş, hâlâ onun eseri bende var. Babamın 5-6 koyunu vardı. Onları güderdim. Böyle günler geçerken yaşım 12-13'ü buldu. Ayağım yalın. Babam gariban biriydi. Eker biçerdi. Garibanlık günlerimiz öyle geçerdi. Yaşım 18'i bulunca ayağım ayakkabı gördü. Okul yok, medrese yok, tahsil hiç yok. Askere gittim 1954'te, 15 gün Ali Okulu'na (askerde okuma yazma bilmeyenlerin gittiği okul) gittim. 16 ay 3 gün sonra gözden sakat çıktım.” Sözlerinin devamında babasının ölümünü, askere gidişini ve biricik Haticesine kavuşmasını şu sözlerle anlattı… “Babam 1954'te vefat etti. Evde 2 gardaşım, 1 anam vardı. Askerlik dönüşü 4'üncü gün Suriye'ye hamallığa gittim. Anam diyor ki; 'Oğlum sana bir kız isteyelim.' Ben diyorum ki; 'Ana o kız kapkara, ben almam. 'Oğlum akıllı ol, bunu alalım' diyor. Bu kız 18 yaşına, ben 24 yaşına geldim. Nihayet anamın dediğine geldik. 13 Ocak 1958'de hanımımın düşüne yattım: Evlerine gittim. Yüklükten hopladım. Yüklüğün üzerinden bileğinden tuttum. Debelendi, debelendi pırtamadı. Gözümü açtım yataktayım. 3 gün sonra anamı, abimi, babasının, anasının yanına götürdüm. 'Tamam' dediler kabul ettiler. Haticem gelince sordum. 'Hatun, beni hiç rüyanda gördün mü, doğruyu söyle' dedim. 'Vallaha, bundan 15 gün evvel yüklüğün üstünden hopladın, bileğimden tuttun, debelendim pırtamadım, gözümü açtım, yataktayım' dedi. Menekşe imiş, bilmemişim ben. Menekşe imiş efendim. Biz sarı çiçeği görürmüşüz, kırmızı gülü görürmüşüz ama o menekşe imiş.” Biricik sevdalı yâri olan, menekşeymiş bilememişiz dediği Hatice’sini anlatırken gözlerinden akan yaşlarla ona duyduğu özlemi belli olan Mustafa dedemiz konuşmasının devamında eşinin yakalandığı hastalığı da belirterek, “Aylar geçti yıllar geçti, aradan ışkın verdi, evlat verdi Yaradan. 2006 yılının 11. ayının 15'inde Haticem siroz hastalığına düştü kurtulamadı. Ankara'ya götürdük. Doktorlar tedavisini bulamadı. 11 günde Hakk'a teslim oldu. Haticem gidince ben de böyle kendi kendime mecnun oldum.” dedi. Hatice’sinden ayrıldığı günden itibaren mecnun misali ayrı kaldığı günleri tek tek sayarak geçiren Mustafa dedem bir taraftan da duyduğu özlemini söylediği şiirlere döküyor… Çocukluğu yoksulluk içerisinde geçen, yüreği sevda ateşiyle yanan Mustafa dedem konuştukça izleyenlerin de yüreği yandı… Ahhh Mustafa dedem ahhh! Sen pırtamadın bizde pırtamadık… Sen yüklüğe çıkıp hopladın, biz yüklüğe hiç çıkıp hoplayamadık… Sen kaybettiğin yârine kavuşacağın güne özlem duyarsın, biz daha bulup da kavuşamadığımız yârin özlemini duyarız… Sen sicim gibi gözyaşlarını akıta akıta ağladın, bizleri de ağlattın dedem… Sen yüreğini yakan özleminle yandın, bizlerde senin o saf sevda yüklü sözlerinle yandık…

Bakmadan Geçme