Gücü Yeten Yetene

Zaman zaman yerel ve ulusal gazete ve televizyon haber kanallarında 'Seyyar Satıcıya Zabıta Dayağı' gibi başlıklı haberleri eminim ki hepinizde okudunuz ya da izlediniz. Buna benzer haberler medyada yer aldıkça seyyar satıcıların çektiği

Zaman zaman yerel ve ulusal gazete ve televizyon haber kanallarında “Seyyar Satıcıya Zabıta Dayağı” gibi başlıklı haberleri eminim ki hepinizde okudunuz ya da izlediniz. Buna benzer haberler medyada yer aldıkça seyyar satıcıların çektiği sorunlar ve sıkıntıları aklımıza gelerek hatırlar ve ondan sonra bir dahaki olayın yaşanması anına kadar da hiç hatırlamayız. Geçtiğimiz haftalarda ulusal haber kanallarında “Tatlıcı Ali'den Sonra Simitci Ramazan”  başlığı ile yayınlanan haberi izlerken dikkatimi çekti. Dikkatimi çeken nokta olayı yaşayan ve zabıta tarafından dayak atılan kişinin 20 yaşında yüzde 50 oranında zihinsel engelli olan Ramazan Bağlıcak adlı birisinin yaşamasıydı. 21 Aralık 2016 tarihinde haberlere yansıyan zabıta dayağıyla ilgili olayın detayları şöyleydi. “Tatlıcı Ali'den Sonra Simitçi Ramazan” Geçtiğimiz aylarda İstanbul' da tatlı Satan Ali Kıtmir'den sonra Ankara'nın Sincan ilçesinde simit satan engelli Ramazan'a da Zabıta dayağı... Ankara’nın Sincan ilçesinde ki Atatürk Mahallesi, Atatürk caddesinde aile geçimine simit satarak katkı sağlamaya çalışan 20 yaşındaki %50 zihinsel engeli bulunan Ramazan Bağlıcak isimli genç, Sincan Belediyesi Zabıta Ekipleri tarafından meydan dayağına maruz kaldı. Çevredeki vatandaşların araya girmesiyle birlikte olay karakola taşındı. Karakola gelen, engelli gencin yakınları da zabıtalar tarafından hakarete uğradılar. Sincan Belediyesi konu ile ilgili geniş çaplı araştırma başlattı.” Bu haberin başlığında belirtilen tatlıcı Ali olayına gelince bu olayda Ekim ayında İstanbul’da yaşanmıştı. “Zabıtaların Dövdüğü Tatlıcı Ali: Suriye'de Savaştım!” başlığı ile basına yansıyan bu olayın detayı ise şöyle yaşanmıştı. 2009 yılında Filistin’de savaştıktan sonra 2011 yılında da Suriye’de savaşırken tek bacağından yaralanan Ali Kıtmir’in açtığı markette iflas edince seyyar satıcılığa başlar. Tatlıcı Ali diye tanınan 43 yaşında ve beş çocuk babası Ali Kıtmir, her zamanki gibi akşam 18.00 sıralarında Balat’ın Haliç sahiline gider. Sahilde oturanlara tatlı satan Kıtmir’in etrafına saran İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı zabıta ekipleri, seyyar arabayı almak ister. Seyyar aracını vermemek için direnen Ali Kıtmir ile zabıta ekipleri arasında arbede çıkar. Çıkan arbede esnasında Kıtmir’in yere düşmesini fırsat bilen zabıta görevlileri ise sopalarla seyyar satıcıyı dövmeye başlar. Zabıta ekipleri, bir ayağı engelli olduğu için bastonla yürüyen Kıtmir’in seyyar arabasını alarak gider. Başından darbe aldığı için kanlar içerisinde yerde uzun süre yatan Kıtmir, hastanedeki tedavinin ardından zabıtalar hakkında şikâyetçi olur. Yaşanan olayın sosyal medyada kısa sürede yayılmasıyla zabıtalara yönelik büyük tepki oluşur. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş kendisini arayarak geçmiş olsun dileklerini iletir ve zabıtalar hakkında gerekli işlemlerin yapılacağını söyler. İster engelli isterse engelsiz vatandaş olsun tüketici değil de üretici bir birey olarak kendi ayaklarının üzerinde durabilmek amacıyla çalışarak başta ülke ekonomisine sonra da aile ekonomisine katkıda bulunmak için yazın güneşin o kızgın yakıcılığı altında, toz toprakların arasında, kışın yağan yağmurun, karın, çamurun altında iliklerine kadar işleyen o dondurucu soğuğa rağmen seyyar satıcılık yapmayı ihtiyacı olmayan her insan yapamaz. Şartların zorlaması, imkânlarının yetersiz oluşu ve çıkar yol bulamayarak içine düştüğü çaresizlik nedeniyle soğuğun altında çamurun, karın içerisinde, sıcakta ise tozun toprağın içerisinde bu şekilde çalışmak zorunda kalan insanlara kaba şiddet uygulanmaz. Aksine onların dilencilik, hırsızlık ya da herhangi bir kötü yola düşmektense bu şekilde çalışmayı göze aldıkları için saygı duymak gerekir. Eğri oturup doğru konuşmak gerekiyor. Bu insanlara daha sağlıklı bir ortamda çalışacağı iş verdinizde onlar çalışmayarak seyyar satıcılık yapıyorsa o zaman suç onların diyebiliriz. Ancak hepimizde biliyoruz ki onlara verecek kadar, istihdam edecek kadar iş sahası mümkün değil. Eğer yeterince iş alanları olmuş olsaydı işsizlik ana sorunlar arasında yer almazdı. Sözün özü olarak, özellikle de herhangi bir kamu kurum ve kuruluşu ile özel kuruluşlarda iş bulamadığından psikolojik olarak büyük sıkıntılar yaşayan engellilerin artık ailesine ya da bir başkasına ekonomik yönden yük olmak istemediğinden, kendi ayaklarının üzerinde durarak özgüvenini geliştirmek istediğinden bu şekilde üretici olmak için seyyar satıcılık gibi bir şeyler yapmak istediğini sık sık görürüz. Bu tür insanlara destek vermesi gerekirken sorun çıkararak müdahale eden belediyelerin ve zabıtaların aynı zamanda ekranlarda sosyal belediyecilik görüntüsü sergilediklerini görmek bir tezatlık değil midir? Ki gerek 5393 Sayılı Belediyeler Kanunu gerekse de 5216 Sayılı Büyükşehir Belediyeler Kanununda engellilerle ilgili maddelerinde olmasına rağmen. Anayasamızın eşitlikle ilgili 10.maddesiyle engellilere pozitif ayrımcılık yapması gereken kurumların arasında yer alan duyarsız belediyelerin, pozitif ayrımcılıktan anladıkları engellilere karşı kullandıkları kaba kuvvet ve şiddet olsa gerekiyor. Ne diyelim devir gücü yeten yetene devri.

Bakmadan Geçme