Mehmet Zafer

KİŞİLİĞİMİZİ NASIL BULACAĞIMIZI BİLMİYORUZ

Mehmet Zafer

Gençken ilk tecrübemiz ,yeni bir kişiliğe tutunma ihtiyacıydı. Yeni fikirler,yeni kavramlar ,yeni bir yaşam ifade etmeye çalışırdık,fakat bunu kendimize bile açıklayamazdık.Büyüklerimiz  tarafından çocukça görünen sorunlar karşısında güçlü görünmek zorunda hissederdik kendimizi.Küçüklüğümüzü,kendi fikirlerimizi söylememeyi,her hangi bir durum karşısında hislerimizi açıklamamayı ,bizden önceki hayatı oluşturmuş her şeyi reddederdik.bizden önceyi bir kenara bırakmak,her şeyi eleştirmek,kendi düzenimizi kurmak bizim yegane arzumuzdu.bu reddediş içerisinde bizim gözümüzde anne ve babalarımızın imajlarının da olmaması gerekirdi.Bizim örnek aldığımız ,sığındığımız anne ve babalarımız değildi ; yeni liderlere doğru yönleniyorduk.

Okuldaki bir öğretmen, mahallede popüler bir ağabey,bir sinema oyuncusu,bir politik lider vs vs.  bizim örnek aldığımız idolümüz olurlardı.Hüzne eğilimliydik,bir kız arkadaşımızdan ayrıldığımızda bir dünya kaybettiğimizi zannederdik ve bunu da kimseye açıklayamazdık.Aşkı romanlardaki gibi zannederdik,içten ve dıştan gelen bütün hüzünler karşısında kavgacı bir tutum takınır,bunda da anne ve babamızı sorumlu tutardık.bizi anlamadıkları için, bizim dünyamıza saygılı olmadıkları için ya da dünyamızı tanımadıkları için onları cahillikle suçlar,bizi anlamadıklarını düşünür ve hasım edinirdik.dışarıda bizi daha iyi anlayanların olduğunu düşünür,kim olduğuna bakmaksızın bizi anlayan herkesi ailemizden üstün tutardık. Daha hayatı tanımadan vatan kurtarmaya yeltenirdik.

Biz zamanında vatan millet diye ayağa kalktık,herkes oturdu biz ayakta kaldık.Hâlâ da bir yere oturabilmiş değiliz. Vatanı,milleti ve hatta bütün insanlığı düşünmek hepimizin vazifesi,ama her şeyin bir yeri ve zamanı var.Biz bu yeri ve zamanı hesaplayamadık.Daha kendimizi eğitmeden,kendimize faydamız olmadan boyumuzu aşan çok büyük işlere yeltendik.Herşeyi yeni öğrenmeye çalıştığımız dönemlerde,kişiliğimizi oturtmaya çalıştığımız dönemlerde böyle işlere kalkışmakla en büyük hatayı yaptığımızın henüz farkına yeni varıyoruz.Oysa her şeyden önce kendimizi tanımamız,bir çok yönde yetişkin bir hale gelip ,iyi bir meslek sahibi olmamız gerekiyordu. Biz kendimizi iyi yetiştiremediğimiz,ilgi alanımızda bir etkinliğimiz olmadığı için bir başkasının aracı olduk,yaptığımız şeylerin kontrolü de hep onların etkisinde oldu. Değer yargılarımıza hiç uygun olmayan bir çok şeyin de maşası oluverdik.

Çok meşhur bir hikaye vardır : “ Bir adam 20 yaşlarında tüm dünyayı değiştirerek güzel bir hale getirmeye çalışıyormuş.Çalışıp didinip kendisini epey bir yıprattıktan sonra  pes edip 35 ‘li yaşlarda dünyadan vazgeçip kendi memleketini değiştirmeye kalkmış, bir on sene de bunun için uğraşmış.sonra bakmış bu da imkansız,mahallesini değiştirmeye çalışmış.bu konuda da değişen bir şey olmayınca 55 ‘li yaşlarda kendi sülalesini değiştirme kararı almış. Bir on sene de böyle boşa kürek salladıktan sonra 65 ‘li yaşlarında  “ ben ailemi değiştireyim bari “ demiş. Senelerce bu konuda da boşu boşuna uğraşan adam hayatının sonuna doğru maalesef anlamış ki değiştirebileceği tek şey olan kendisini  bile değiştirememiş.Halbuki kendisini gerçekten değiştirerek etkili ve olumlu işler yaparak etrafında örnek teşkil edebilirdi.Belki bütün dünyayı değil, kendi ülkesini de değil, sülalesini ,hatta ailesini değil, kendisini değiştirerek örnek teşkil ederek kendisini takip edecek bir çok kişi değiştirebilirdi. Değişen o bir çok kişi de kendilerini takip eden bir çok kişiyi değiştirebilirdi. Dünyaya gelen herkes ilk önce kendisini yetiştirmeli,sonra etrafına yararlı olabilecek işlerle uğraşmalı.Bu dönemde ebeveynlere çok büyük işler düşüyor.Dünyaya çocuk getirmek kolay,peki ya onları yetiştirmek  ?!!  Bir anne ve baba her konuda kendilerini çok iyi yetiştirmelidir ki, çocuklarını da yetiştirebilsinler. Yoksa üç çocuk olmuş,beş çocuk olmuş ne fark eder ki !! Aslında en çok şaşılacak şey de henüz kendi bir şey bilmeden çocuk yapıp, bu arada kendilerini yetiştirmeyle ilgili bir endişeleri olmayan  anne ve babaların halen var olması …

Biz neyiz, vasfımız nedir , yarınlar için bizden beklenen nedir ? Daha doğrusu biz yarınlarımızda kendimizden neler bekliyoruz. Hayatın neresindeyiz ve hayatımıza aldığımız çocuklarımıza yarınlar için hangi ölçüde örnek teşkil ediyoruz ? Bizim sıkıntımız hayat şartlarının nasıl olduğu ve bu şartlar altında nasıl hayata tutunacağımız değildir, bizim asıl meselemiz kişiliğimizi nasıl bulacağımızı bilmiyor olmamızdır…

Yazarın Diğer Yazıları