• Haberler
  • Siyaset
  • Şu Kadere Bakın Ki Demokrasi Adına Davutoğlu'nu Savunmak Da Bize Düştü

Şu Kadere Bakın Ki Demokrasi Adına Davutoğlu'nu Savunmak Da Bize Düştü

Sayın Ahmet Davutoğlu, AKP'nin 22 Mayıs 2016 tarihinde yapılacak Olağanüstü Kongresi'nde aday olmayacağını belirterek, genel başkanlık görevinden ayrıldığını açıkladı. Ancak basın toplantısında bunun kendi tercihinin olmadığını da ifade etti. O zaman soru

Sayın Ahmet Davutoğlu, AKP’nin 22 Mayıs 2016 tarihinde yapılacak Olağanüstü Kongresi’nde aday olmayacağını belirterek, genel başkanlık görevinden ayrıldığını açıkladı. Ancak basın toplantısında bunun kendi tercihinin olmadığını da ifade etti. O zaman soru şu? Kendi tercihi değilse hangi gerekçe ile ayrıldı? Bu sorunun yanıtı verilemedi. İzin verirseniz bu sorunun yanıtını biz verelim. 17 Aralık 2012 de dönemin Başbakanı şu ifadeyi kullandı. “Yasama ve yargı benim için ayak bağıdır” dedi. Yani güçler ayrılığı ilkesini açıklıkla reddetti. Sonra devam etti “21 Mart 2015; Sayın Erdoğan Cumhurbaşkanı seçildikten sonra parlamenter sistem artık bekleme odasına girmiş bulunmaktadır” diye bir cümle kullandı ve bunu birkaç yerde ayrıca tekrar etti. Bu söylemler, parlamenter sistemin dışında bir başka yönetim özleminin ayak sesleriydi. Bunu defalarca ve defalarca dile getirdik. Sarayda gerçekleşen görüşme ile darbe fiilen gerçekleşti. Darbenin adı Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun ifadesi ile “4 Mayıs Saray Darbesidir.” Şunu özellikle vurgulamak isteriz ki, 28 Şubat’ta rahmetli Erbakan Başbakanlık’tan uzaklaştırılmıştı. 4 Mayıs Darbesi ile de Sayın Davutoğlu Başbakanlığı bırakmak zorunda kalmıştır. Bu darbenin, yani 4 Mayıs Darbesi’nin 28 Şubattan farkı “Yol arkadaşım” dediği, “Dava arkadaşım” dediği bir kişi tarafından bu darbenin gerçekleştirilmiş olmasıdır. Değerli basın mensupları, Sayın Davutoğlu Başbakan olarak iki kez seçimlere girmiş, 7 Haziran da yüzde 40.87, 1 Kasım’da da yüzde 49.5 oranında oy almıştır. Yani Parlamenter Demokratik Sistemin kuralları içinde, Başbakanlık koltuğuna Sayın Davutoğlu oturmuştur. Bu bağlamda milli iradeye saygı demokrasinin temel kuralıdır. Özetle, Sayın Davutoğlu’nu başbakanlık koltuğuna ağızlarından düşürmedikleri milli irade getirmiştir. Ancak Sayın Davutoğlu kendisine ve partisine oy veren 23 milyon 600 bin küsur kişinin iradesiyle değil, bir kişinin iradesiyle koltuğundan ayrılmak zorunda kalmıştır. Evet, 23 milyon 600 bin kişinin iradesiyle koltuğa oturan Sayın Davutoğlu bir kişinin iradesiyle koltuğundan ayrılmak zorunda kalmıştır. Sayın Davutoğlu da üzülerek ifade ediyoruz ki bu duruma boyun eğmiştir. Oysa demokrasi adına doğru olan 23 milyon kişinin kendisine verdiği görevi savunmasıydı. Milli iradeye sahip çıkmasıydı. “Bu koltuğa beni halk getirdi ancak halk götürür” demesiydi. Yani Davutoğlu’nun açıkça direnmesi gerekirdi. Şu kadere bakın ki değerli basın mensupları, demokrasi adına Sayın Davutoğlu’nu savunmak da bize düştü. Değerli basın mensupları, AKP’nin neredeyse bütün kadrolarının bu durumu kabullenmiş görünmeleri de demokrasimiz adına başka bir acı tablodur. Oysa demokrasilerde darbeler desteklenmez, darbelere direnilir. Bu halkın iradesine, yani milli iradeye de bağlılığın temel bir görevidir. Davutoğlu maalesef bunu yerine getirememiştir. Bu durumu bir partinin iç meselesi olarak görmemek de gerekir. Bu 64. Hükümete karşı yapılmış bir darbedir. Bütün cumhuriyetçilerin, demokratların, aydınların yani demokrasiden yana olan bütün vatanseverlerin darbeye direnmesi gereğinin de ötesinde, bir zorunluluktur. Ülkenin Başbakanı’na karşı bu darbeyi yapanlar şunu asla unutmasınlar: Cumhuriyet Halk Partisi olduğu sürece asla amaçlarına ulaşamayacaklardır. Yaklaşık 150 yıllık parlamenter geçmişimizi bir başka yönetim anlayışına teslim etmeyeceğiz. Kimsenin şüphesi olmasın demokrasi kazanacak. Tarihte hep bunu böyle yazmıştır. Cumhuriyet Halk Partisi çatısı altında birlikte mücadele ettiğimiz yol arkadaşlarım, Bugün Cumhuriyet Halk Partisi Gençlik Kolları olarak bizler Türkiye tarihine büyük bir kara leke olarak düşen 6 mayıs 1972 yılında fikirleri yüzünden idam edilen DENİZ GEZMİŞ, YUSUF ASLAN VE HÜSEYİN İNAN’ı Üç devrimci genç, üç fidanı anmak, hatırlatmak, unutturmamak adına burada bulunuyoruz. Biliyoruz ki Türkiye yakın tarihi birçok faili meçhuller ve cinayetlerle doludur. Yaşanan gençlik cinayetlerinin en korkutucu olanlarından biri ise hukukun eliyle devlet tarafından yapılan anayasal düzeni yıkmaya kast etmek iftirası ile idam edilen üç genç fidanın yani DENİZ GEZMİŞ, YUSUF ASLAN VE HÜSEYİN İNAN cinayetidir. Hâlbuki bu gençler anayasal düzeni yıkmak bir kenara dönemin anayasasının uygulanmamasını ve anayasada var olan hakların kullandırılmamasını eleştirmektedirler. Bu gençler ülkede hak ve özgürlüklerden yana faşizm karşısında olan gençlerdir. Vietnam’da, Filistin’de, Ortadoğu’da ve dünyanın her yerinde kendi ekonomik çıkarları için savaş çıkaran kan döken dünyayı kan gölüne çeviren emperyalizme karşı mücadele eden gençlerdir. Emperyalist Amerika’nın 6. Filosuna karşı yaptıkları eylem Filistin halkının ve emperyalizm tarafından toprakları kan gölüne getirilen tüm halkların yanında olmak adına yapılmış bir eylemdir. Yaptıkları en büyük eylemlerden birisi de Samsun’dan Ankara’ya gerçekleştirdikleri MUSTAFA KEMAL YÜRÜYÜŞÜ’dür. Bu yürüyüş Tam Bağımsız Türkiye yürüyüşüdür. Sivas kongresinde alınan karar ile manda ve himaye fikrini kabul etmeyen ve bağımsızlık için kurtuluş savaşını başlatan MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ü örnek alarak tam bağımsız Türkiye ideali için yaptıkları eylemdir. Bu fikirleri ve uğruna gerçekleştirdikleri eylemler ile Deniz, Yusuf, Hüseyin ve onların yoldaşları 68 kuşağı gençleri tarihimizin yüz akları ve bizlerin kahramanlarıdır. O onurlu genç Deniz Gezmiş Tam Bağımsız Türkiye idealine bir armağandır. Asıldığında 24 yaşında olan DENİZ şu sözleri söylemiştir.”Ve ben 24 yaşındayken, kendimi Türkiye’nin bağımsızlığına armağan etmekten onur duyuyorum”. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan darağacında fikirleri uğruna can vermişlerdir. Bu üç fidanı idam edenlerin güçleri onların fikirlerini yok etmeye yetmemiştir. Bizler Cumhuriyet Halk Partili Gençler dün olduğu gibi bugün, bugün olduğu gibi yarın da MUSTAFA KEMAL’İN YOLUNDA DENİZLERİN İZİNDE faşizme ve emperyalizme karşı mücadelemize devam edeceğiz. Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını, 80 öncesinde ve darbe döneminde işkencelerde, sokakta, hukuk kisvesi altında dar ağacında, polis silahından ya da karşıt görüşlerin silahından çıkan kurşunlar ve günümüzde ise 10 Ekim’de Barış mücadelesi verirken Ankara’da gerçekleşen Barış, Emek ve Demokrasi mitinginde kaybettiğimiz tüm yol arkadaşlarımızı Nazım’ın dizeleri ile anıyoruz. Ölenler dövüşerek öldüler güneşe gömüldüler. Vaktimiz yok onların matemini tutmaya! Akın var güneşe akın! Güneşi zapt edeceğiz güneşin zaptı yakın.

Bakmadan Geçme