Kim Bu Abiler, Ablalar

CHP Battalgazi İlçe Başkanı ve Avukat Selahattin Sarıoğlu 2006 da kaleme aldığı  makalesini siz malatyacadde ailesine okutmak istedik...Makaleyi aynen sizlere aktarıyoruz.
Bu halk okula çok önem verir.
Eğitime-öğretim

CHP Battalgazi İlçe Başkanı ve Avukat Selahattin Sarıoğlu 2006 da kaleme aldığı  makalesini siz malatyacadde ailesine okutmak istedik...Makaleyi aynen sizlere aktarıyoruz.

Bu halk okula çok önem verir.
Eğitime-öğretime çok önem verir.
Evladına,“Yatağımı satar yine okuturum.” diyen odur.
 “Allah’tan aşağı amanatı sana müdür bey.”  diyerek yatılı okula, “Eti senin kemiği benim.” diyerek öğretmene teslim eden odur.
“Öğretmenin vurduğu yerden gül biter.” sözünü başka bir halk söylememiş ki…
Bu gün de, az-çok olanağı olan, kan alınacak damarı olan herkes okul üstüne dershane,dahası özel öğretmen öğretimi yaptırmıyor mu çocuğuna?
Eskiden “iddialı” olanlar gidiyordu yalnızca dershaneye, şimdi bir derslikte ne değin öğrenci varsa hepsi gidiyor.
Ana-babalar, çocuklarının çapını-oylumunu bilmeden, en azından kendine düşen görevini yapmış olmak, çocuğuna bahane bırakmamak için de olsa bir dershaneye gönderiyor.
Niye?
“Adam” olsun diye. Ekmek, etiket sahibi olsun diye.
Halkımızın bu duyarlığına, bu sayrılığına “merhem” olmak savıylabir de “abiler-ablalar” ortada dolaşıyor.
Dershaneler tecimsel kuruluşlar, doğallıkla bunların derdi, ereği para kazanmak; peki “ağabeylerin-ablaların” ereği ne?
Ne yapıyor bunlar?
Dershanelerden, okullarından başarılı öğrencileri “devşirerek” özel evlere götürüyorlar.
Orada “özel ders” veriyorlar…
Çocuklarının “sınav kazanmasından” başka bir şey düşünmeyen analar babalar ikircikli olsalar da çekinceli olsalar da ses çıkarmıyorlar bu “eve gidişlere”.
Çocuklarına özel dersler verilecek, eksikleri giderilecek bu evlerde, para pul da istenmiyor kendilerinden, hem “ders” verenler de hep “ağzı dualı”, namazında, niyazında kişiler.
Çocuklar, bilmedikleri evlerde, bilmedikleri apartman katlarında tanımadıkları abilerle, ablalarla birlikte “ders” yapıyorlar, iftar açıyorlar, yemek yiyorlar, namaz kılıyorlar, “sohbet ediyorlar”, uyuyorlar.
“Ne var bunda?” diyene acırım!
“Ne var bunda?” yanıtını verenin umarsızlığına, acizliğine, aymazlığına yanarım!
“Benim evladım böyle sınav kazanacaksa hiç kazanmasın.” derim.
Bu sözlerim analara, babalara.
Gelelim Devlet’e...
Herkesin bildiği gibi Türkiye’de eğitim-öğretim Devlet’in denetim ve gözetimindedir.
“Eğitim ve Öğretim Birliği” Yasasından beri böyle. Neredeyse tüm dünyada da böyle.
1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanununun 17.maddesinde bu husus hüküm altına alınmıştır: “Resmî, özel ve gönüllü her kuruluşun eğitimle ilgili faaliyetleri, Millî Eğitim amaçlarına uygunluğu bakımından Millî Eğitim Bakanlığının denetimine tabidir.”
56. maddesinde göre de  “Eğitim ve öğretim hizmetinin, bu kanun hükümlerine göre Devlet adına yürütülmesinden, gözetim ve denetiminden Millî Eğitim Bakanlığı sorumludur.
57. madde de “bu kanun hükümlerine aykırı hiç bir eğitim faaliyetinde bulunulamaz.” denilmektedir.
Demek ki “ağabeylerin-ablaların” kendi “yöntemleriyle” yaptıkları “eğitim-öğretim iyilikleri” yasaya da aykırı.
 
*Bu yazı yavrusuna sınav kazandırmak derdindeki ana-babalara ve Devletimize adanmıştır

Bakmadan Geçme