Çizelge Değişikliği Değil Fırsat Eşitliğine Dayalı Bilimsel Bir Eğitim Modeli İstiyoruz

Hatem DENKTAŞ

Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un göreve geldikten sonraki ana mesajı, bakanlığın 3 yıllık bir plan açıklayacağı ve bu plan çerçevesinde öğrenci ve velilerin üç yıl boyunca hiçbir “sürprizle” karşılaşmayacağıydı.

Ancak söylenenin aksine Milli Eğitim Bakanlığı, ortaöğretimde “reform!” diye nitelediği yeni bir modeli hayata geçirmeye, eğitimin piyasa koşullarına sunulmasında bir adım daha atmaya hazırlanıyor.

2023 Eğitim Vizyonu’nda, tüm toplumun çocukları ortak payda olarak görmesi, bu payda etrafında buluşması gerektiği ifade edilmesine ve “mutlu çocuklar” vurgusu yapılmasına karşın, çocuklarımız yine MEB’in keyfiyetiyle mağdur edilecektir.

OECD’nin “Eğitim 2018” raporuna göre; Türkiye kararların en merkezi alındığı ülkelerin başında yer almaktadır. Türkiye’de okulların fiziksel ve sosyokültürel özellikler bakımından farklılıklar gösterdiği, bu nedenle öğretim programlarında yer alan kazanımların, okulun olanakları doğrultusunda öğrenciye kazandırılabileceğinin göz önünde bulundurulması uyarısı yapılmaktadır.

Ayrıca ortaöğretim sisteminde yapılacak değişiklikler, MEB tarafından üniversitelerle işbirliği içerisinde yürütülmelidir. Elde edilen veriler doğrultusunda ülke genelinde çözüme ulaştırıcı düzenlemeler yapılması gerekirken YÖK’ün açıklamasında MEB tarafından yeni modele ilişkin kendilerine iletilen herhangi bir bilimsel rapor, bir çalışma veya yazı bulunmadığı belirtilmiştir.

Geçmişte denenmiş ve ülkemizdeki okulların fiziki eşitliği sağlanamadığı için başarısız olmuş kredili sistemin benzeri olan getirilmesi düşünülen bu sistem, okullar arasında var olan eşitsizliği daha da derinleştirecek, eğitimdeki ticarileşmenin kapısını ardına kadar açacaktır.

Getirilmek istenen yeni sistemde, fizik, kimya, biyoloji, tarih, coğrafya, felsefe, beden eğitimi, resim, müzik gibi gençlerin pozitif bilimlerle temasını sağlayan, neden sonuç ilişkisi kurmasını öğreneceği ya da kişisel gelişimine fayda sağlayacak dersler, seçmeli ders olarak belirlenmişken din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin zorunlu ders olarak belirlenmesi, Bakanlığın 'modern' söylemleri altında bilimsellikten ne kadar uzak bir anlayışın yattığını bir kez daha göstermiştir.

Öğrencilerin akademik ve yetenek gelişimine büyük bir darbe vuracak olan bu değişiklik, eğitimciler için de kara haberler içermektedir. Bu değişikliklerle birçok alanda öğretmenler ya norm fazlası olacaklardır ya da kurum değiştirmek zorunda kalacaklardır. 10 binlerce öğretmeni etkileyecek böyle bir düzenlemede eğitimin paydaşlarının görüşünün alınmaması kabul edilebilir değildir. Kaldı ki ders sayılarını azaltma adı altında bazı dersler doğa bilimleri, sosyal bilimler gibi adlar altında birleştirilmekte fakat bu dersleri kimlerin okutacağı, bununla ilgili nasıl bir çalışma yapılacağı açık bırakılmaktadır.

Bakan Selçuk’a soruyoruz!

Sorup sorgulayan değil biat eden gençler mi? sanattan anlamayan, spordan uzak gençler mi? Ya da tarihini bilmeyen, ülkesini tanımayan gençler yetiştirmeyi mi planlıyorsunuz?

Her ayrıntısının planlanmasına akademisyenlerin ve uluslararası uzmanların da katıldığı ifade edilen bu çalışma tüm paydaşların görüşü, katkısı, eleştirisi alınmadan neden damdan düşercesine açıklanmıştır? Sözü edilen akademisyenler ve uluslararası uzmanlar kimlerdir?

Bilim derslerini, gençlerin kültürel ve bedensel olarak geliştirecek dersleri seçmeli yapıp, din dersini zorunlu kılmanız nasıl bir bilimsel mantığa dayanmaktadır? Her konuşmanızda bahsettiğiniz "çağı yakalamak"tan kastınız orta çağı yakalamak mıdır?

Eğitim politikaları konusunda iktidarın ve eğitimden sorumlu kurumların, görevlerini bugüne kadar yerine getiremedikleri maalesef ortadadır. AKP iktidarı döneminde orta öğretim iflas etmiş, devlet liseleri sadece diploma alınan kurumlar haline getirilmiştir. Çünkü 17 yıldır göreve gelen her Milli Eğitim Bakanı tarafından reform diye önümüze konanlar çizelge değişikliğinden başka bir şey değildir.

Öğretmeni olmayan, laboratuvarı, spor salonu, atölyeleri olmayan, eğitim kalitesi bakımından aralarında uçurumlar olan okullar yaratılarak, talep olmamasına rağmen sürekli yeni imam hatip okulları açılarak zaten adil olmayan eğitim sisteminin daha da eşitsiz hale getirilmesi, eğitimin mevcut sorunlarını daha da ağırlaştırmaktadır.

Eğitimde geleceği yakalamak için öncelikle yapılması gereken, bilimsel anlayıştan uzak vakıf, cemaat, dernek gibi gerici yapıların eğitime müdahalesini önlemek, okulların fiziki şartlarını geliştirmek ve eğitimin esas paydaşlarıyla işbirliği geliştirmek olmalıdır.

Parasız, bilimsel, laik eğitim anlayışını hakim kılmak için, öğrencilere çok yönlü bilgi ve beceri kazandıracak nitelikli bir eğitim anlayışı benimsenmelidir. Tekrar söylüyoruz: Fırsat ve imkan eşitliğine dayalı, bilimsel ve objektif kriterleri içeren bir eğitim modeline geçilmelidir.

 

                                                                                         Hatem DENKTAŞ

                                                          Eğitim İş Sendikası Malatya Şube Başkanı

Bakmadan Geçme