Adnan Bali'den dikkat çeken döviz mesajı

İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali

iş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, CNN TÜRK canlı yayınında gündemle ilgili çok önemli açıklamalarda yanıtladı.Bali, Türkiye'nin şu anda zor günlerden geçtiğini belirterek, "Çok  net, ciddi bir spekülatif atakla karşı karşıyayız. Ben Hazine kökenli bir  yöneticiyim. Döviz piyasalarını, buranın işleyişini 90'lı yılların başlarından  beri bilirim. 94 krizi, 96 Asya, 97 Rusya, 99 depremi,  2001 krizi bunların  hepsini yaşadık. Buralarda bir kısım dalgalanmaların olması normaldir. O  dönemlerde de hep görürdük. Ama bu defaki biraz farklı. Ben çok tabii görmüyorum  açıkçası… Bazen bütün bu teknik detaylara hakim insanlar olarak bile, 'acaba  komplovari düşünme eğiliminde mi oluyoruz' diye kaygı duyuyorum. Ama durum hemen  bizi teyit ediyor." ifadelerini kullandı.
Döviz kurunda gelinen noktayı, ekonomik temellerle izah edemediğini  söyleyen Bali, şöyle devam etti:
"İktisat teorisinde bize şunu öğrettiler; iki ülkenin çapraz kurları,  iki ülke arasındaki enflasyon farkından hesaplanır. Bu yönüyle bakıldığında ben  hiçbir talebe, hiçbir teoriye uymadığı düşüncesindeyim. Diğer taraftan niye  ekonomik temellerle izah edemiyoruz dediğimiz şu; bütçe açığının GSYH'ya oranı,  Türkiye'de haziran sonu itibarıyla yüzde 2'yi biraz aşacak. Bu oran yıllarca  yüzde 1,1-1,3 bandındaydı. Yıl sonunda da yüzde 2,5'i bir miktar aşması  bekleniyor. Bunu, Maastrich kriterleri ile Avrupa Birliği ülkeleri ile  kıyaslayın, Türkiye'ye benzer kendi ülke grubu ile kıyaslayın. Harcamalarda bir  miktar genişlemeye rağmen, son derece önemli bir mali disiplin göstergesidir.  İkinci unsur; kamu borç stokunun GSYH'ya oranı, bu yüzde 30'ların altındaydı,  şimdi kur artışlarıyla yüzde 30'lu rakamlara gelmiş olabilir. Ama halen örneğin  Akdeniz ekonomileri dahil AB ile kıyasladığınızda, bunun 3 katı kadar oranlara  giden ülkeler görüyorsunuz. Tablo bu…"
"HER AN NAKDE DÖNDÜRÜLEBİLİR DÖVİZ LİKİDİTESİ 50 MİLYAR DOLAR  CİVARINDA"
Adnan Bali, ödemeler konusunun da çok tartışıldığına işaret ederek,  konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Ben bunu 15 Temmuz sonrasında da yerli, yersiz, ilgili ilgisiz  değerlendirmeler, kanaatler söz konusuyken rakamlarla izah etmiştim. Aynen  güncellenmişi söyleyeceğim. Türkiye'nin vadesine bir yıl kalan ödeme tutarı,  borçlarının tutarı 180 milyar dolar. Yani orijinal vadelere, ödeme vadesine 1 yıl  kalmış olan borçların toplam tutarı. 180,6 milyar dolar. Bu çok önemli bir rakam  ve 'bu işin içinden nasıl çıkacağız' hissi oluşuyor. Ama bütün hadise de  ayrıntılarda, detayda… Meslek erbaplığı da o… Onu ortaya koymak lazım. Toplumu da  bu konuda ikna edip, iyi bilgilendirmemiz lazım. Bugün 'spekülatif ataklar'  derken, çok tabii saiklerle bankalara, şuraya, buraya gidip birtakım hareketler  yapmayı düşünebilecek olan normal hane halkı da var. Onları doğru  bilgilendirmeliyiz. Öyle baktığımız zaman, bu 180 milyar doların 102 milyar dolar  tutarı bankaların yükümlülüğü. Bunun da yarısı yani 50 küsur milyar doları,  bankaların kendi borçları değil, yurt dışı yerleşiklerin bizim nezdimizde açtığı  mevduat hesapları, diğer yarısı ise borçlar. Bunların yenilenme oranı da 12 aylık  kümülatif oranlara bakıldığında bankacılık sisteminde yüzde 110'a yakın bir  yerde. Son dönemde bir miktar o düştü, ama yönetilebilecek olan bir düzeydir. Bu  borçlanma düzeyine karşılık, aşağı yukarı 50 milyar dolarlık nakit borç diye  baktığınız zaman, Merkez Bankası nezdinde rezerv opsiyon mekanizması nedeniyle  tuttuğumuz rezervlerin toplamı 30 milyar dolara yakın. Yine döviz depo  piyasasında 50 milyar dolar Merkezin bize kullandıracağı limitimiz var.  Bankacılık sisteminin tamamının her an nakde döndürülebilir döviz likiditesi 50  milyar dolar civarında. Dolayısıyla hiçbir soruna işaret etmeyen bir tablodur."
İş Bankası Genel Müdürü Bali, 180 milyar doların geriye kalan 73  milyar dolarlık kısmının, reel sektörün dış yükümlülüğü olduğuna, bunun da yüzde  65'ine denk gelen 48 milyar dolarlık kısmının ise mal ve hizmet ticaretinden  kaynaklanan taahhütler olduğuna dikkati çekti.
Kalan 25 milyar dolarlık kısmının ise nakit nitelikli kredilerden  oluştuğunu söyleyen Bali, bunun da 12 aylık kümülatif yenilenme oranının reel  sektörde son dönemde düşmekle birlikte, yüzde 130'un üzerinde seyrettiğini ifade  etti.
"(KUR ATAKLARI) BUNUN EKONOMİK TEMELİ YOKTUR"
Adnan Bali, açık pozisyon ve kurlardaki artışın etkilerine ilişkin de  bankacılık sisteminde açık pozisyon olmadığına dikkati çekti.
Daha önce yaşanılan krizlerden en belirgin farklardan birini bu  olduğunu vurgulayan Bali, "Finansal kesimin dışında ise açık pozisyon var. Bu da  217 milyar dolar seviyesinde. Bu rakam bizi ilk bakışta çok ürkütüyor gözükse de  yine detay var. Kısa vadede reel sektörün 6,5 milyar dolar net artı pozisyonu  var. Bir yıla kadarki  vadede bir mühleti var. Hem ekonominin hem reel sektörün  kendisinin, o dönem içerisinde birtakım karşı tedbirleri alabilecek imkanları  var. Dolayısıyla 2013'ün ortalarından itibaren, reel sektörün bir miktar kısa  vadede artıya geçmiş olduğunu görüyoruz. Firmalar için bu hesaplar yapılırken,  sermayedarların kendine ait, kuvvetle muhtemel bulunduğunu tecrübi olarak da  ifade edebileceğim, artı pozisyonlar ise bu hesabın içinde yok." şeklinde  konuştu.
Cari açığın da şu anda yüzde 5,7 seviyesinde bulunduğuna işaret eden  Bali, şöyle devam etti:
"Ben bir kıyaslama yapmak istiyorum; bu ülke cari açıkta çift  basamaklı orana yaklaştığında, yüzde 9-10'lara geldiğinde ve petrol fiyatları da  varil başına 130 dolar olduğu dönemde kur atağı yemedi. Şimdi bu iki gösterge  neredeyse yarısında, fakat kur atağı yiyoruz. İşte o nedenle diyorum ki bunun  ekonomik temeli yoktur. Bu, ekonomik temelleriyle açıklanabilecek bir durum  değildir. Kurda gelinen seviyeleri gördüğümde kişisel olarak da meslek insanı  olarak da üzülüyorum. Bunun borcu olanı var, bundan olumsuz etkileneni var.  80’lerde annemin babamın tansiyonunu izler gibi, kime ne hasar veriyor kime ne  zarar veriyor diye dolar kuru izliyorum. Bunu bizim yatıştırmamız, çalışmamız,  uğraşmamız lazım. Temel ekonomik değil, ama her durumda almamız gereken de  ekonomik önlemler var.
Geçen haftaki gelişmelere, üst üste yaşanan olaylara bakıldığında  bunun normal piyasa dinamikleri içerisinde açıklanabilecek bir hadise olmadığı  ortada. Bu, aynen ifade edildiği gibi ekonomik bir savaş. Ama bize düşen kısmı  var. Biz böyle bir atağı öngörebilmeli ve buna göre de hep tedbirli olacak  şekilde hareket etmeliyiz. Çok çabuk aksiyon göstermeliyiz. Şu anda artık söylem  zamanı değil, eylem zamanı. Hatta piyasaların, bu tür kötü niyetli yaklaşanların  dahi en iyi kullanabildikleri şey, yeterli eylemin, aksiyonun alınmamasıdır.  Piyasa, bunu cezalandırıyor. Merkez Bankası, bu sabah bazı önlemler aldı. BDDK,  swap ile ilgili düzenlemesinin yanı sıra olağan üstü piyasa fiyatlarının  yarattığı menkul değerle ilgili değerlemelerden gelen problemleri giderecek yönde  bir aksiyon aldı. İşte hadiseler budur. Bence iyi yönde alınmış olan kararlar.  Piyasada karşılığı olacaktır diye düşünüyorum. Bu dönemde, en azından bütün  imkanlarımızı, bu tür teknik kararlarla destekleyerek kullanmak durumundayız.”
"MEVDUAT ÇIKIŞI YOK"
Adnan  Bali, önlemler konusunda, Türkiye Bankalar Birliği olarak  oluşturdukları bütün çerçeveyi otorite ve ilgili bakanlık ile doğrudan istişare  ettiklerini ve paylaştıklarını ifade etti.
Bu konuda son derece işbirlikçi ve açık bir çalışma ortamının olduğunu  söyleyen Bali, "Ama çalışma çerçevesi açısından önemsediğim;  kapsamlı, teknik  bir eylem planı. Bu eylem planından sadece kurumların değil, kişilerin  sorumluluklarının belirlenmesi, kamuoyuna sürekli olarak taahhütte bulunulması ve  performansın şeffaf bir şekilde kamuoyu ile paylaşılması… Bu yönetim kalitesi  açısından, taahhüt açısından bizi çok farklı bir noktaya getirecektir diye  düşünüyorum." dedi.
Bali, bankadan bir mevduat çıkışının söz konusu olmadığını, bu dönemde  perakende bankacılık alanındaki davranış değişikliklerini izlemek açısından İş  Bankası'nın iyi bir örnek olduğunu dile getirdi.
Olağan bir tarzın yürüdüğüne işaret eden Bali, "Efektif talep etmek  açısından bakıldığında cuma günü bir miktar artış oldu, fakat önemli bir miktar  değil. Yönetilemez şeyler değil. Normaldir, olabilir. Onu da sağlıyor olmanız  lazım. Diğer taraftan döviz alım satımlarında da çok özel bir durum yok. Geçen  hafta boyunca döviz alım satımlarımız, dengeliydi. Cumaya doğru gelindiğinde  biraz hacim artışı oldu ama nette nötrdü. Alan olduğu gibi satan da vardı. 15  Temmuz'da ise bu tür badirelerden sonra hane halkından çok ciddi bir döviz satışı  görmüştük, bu defa onu görmüyoruz, daha dengeli." diye konuştu.
"(HESAPLARA EL KONULACAĞI İDDİALARI) SAFSATA BOYUTUNDAN ÖTE  DEĞERLENDİRİLDİĞİNE TANIK OLMADIM"
İş Bankası Genel Müdürü Bali, (Hesaplara el konulacağı) yönündeki  iddialarla ilgili olarak şu yorumu yaptı:
"Bugüne kadar katıldığım resmi nitelikli hiçbir toplantıda bu konunun  safsata boyutundan öte değerlendirildiğine tanık olmadım. Ama bu değişik  şekillerde çoğaltılıyor. Sosyal medya, bu konuda olağanüstü bir alan haline  gelmiş durumda. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Düyun-u Umumiye döneminden kalmış  borçlarını ödeyen, tarihin hiçbir döneminde bu tarz bir eyleme girmemiş olan bir  ülke… Bunun düşünülmesi bile doğru değil. Bunun düşünülmediğini ifade etmek bile  risktir bu piyasalarda. Böyle bir tablo yok."
"BU ÜLKENİN ZORLUĞUNU, MEŞAKKATİNİ DE PAYLAŞACAĞIZ"
"Paranın sistem dışına çıkarılması, yurt dışına transfer edilmesi"  konusunda da Bali, şunları kaydetti:
"Liberal bir ekonomide bireylerin, kuruluşların şu veya bu saikle  bunları yapması açısından bir değerlendirme yapmam doğru olmaz. Bu işin biraz  objektif boyutu… İşin bir de sübjektif boyutu da var. Yurttaşsınız,  vatandaşsınız, çıkarttığınız paranın tamamını bu ülkeden kazanmışsınız. Bunun  kabul edilebilir olduğunu düşünmüyorum. Biz bu ülkenin sadece refahını paylaşmak  için bir araya gelmiş alelade bir topluluk değiliz. Yeri geldiğinde bu ülkenin  zorluğunu, meşakkatini de paylaşacağız. Nikah memuru bile 'iyi günde kötü günde,  hastalıkta, sağlıkta' diyor. Bu nedenle ben vatandaşlara, yurttaşlara, kurumlara  da iş düştüğünü düşünüyorum. Sorumlu davranmak gerektiğini düşünüyorum. Bu kurum,  Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından 1924'te 26 Ağustos'ta Büyük Taarruz'a denk  getirilerek kurulmuştur. Siyasi bağımsızlığı payidar kılmak için iktisadi  bağımsızlığın olması gerektiği vizyonuyla kurulmuştur. Hepimizin bu bilinçle  hareket etmesi lazım."
"YERİ GELİYOR KEMOTERAPİ YAPILIYOR, FAİZ DE BÖYLE BİR ŞEY"
Adnan Bali, gelişmelerin bankacılık sektörüne etkilerine ilişkin ise  sektörün sermaye yeterliliğini iyi idare etmeye gayret edeceğini, şu anda yaşanan  kur artışlarının, karlılıkları azalttığı gibi aynı zamanda risk ağırlıklı  varlıkları artırdığına dikkati çekti.
Likidite ve ödemeler açısından iyi hareket edeceklerini aktaran Bali,  tabii bunun sadece bankacılık sisteminin sorumluluğu olmadığını söyledi.
Bali, bankacılık sektöründe yılın kalanına ilişkin öngörüler hakkında  şunları kaydetti:
"Kur seviyelerini hiç olmazsa tekrar istikrarlı bir seviyeye  oturtabilirsek, çok büyük bir kredi artışı olmadan ihtiyaçları karşılayacak  şekilde, kredi hacmini yıl boyuna yayarak artırabiliriz. Kur seviyeleri buradan  belli bir istikrara doğru gelişemezse, bizim de kredi artışı yapmamız pek mümkün  değil. Kur artışı nedeniyle sermaye yeterliliğindeki durum, yasal açıdan bizi  farklı şekilde hareket etmeye zorluyor. Tedbirli bir bankanın da böyle yapması  lazım zaten."
Bali, faiz oranlarının şu anda çok kritik bir seviyede olmadığını,  serbest piyasa mekanizmalarıyla şu andaki tablonun sürdürülmesi gerektiğini  belirtti.
Faizin yüksek olmasının kötü bir şey olduğunu ve banka bilançoları  açısından da kötü bir şey olduğunu vurgulayan Bali, şöyle devam etti:
"Bizim mevduatlarımız 35 günlük ortalama vadeli. Yani bir faiz  artışının ardından biz en fazla 35 gün içerisinde, kaynaklarımızın yüzde 60'ını  oluşturan mevduatların yeniden fiyatlanmasıyla anında maliyet artışına maruz  kalıyoruz. Ama bu artışı aynı anda aynı sürede aktiflerimize yansıtamıyoruz,  çünkü onların ortalama vadesi çok daha uzun. Net faiz marjları daralıyor bunun  sonucunda. O nedenle, bankacılar faaliyetlerini sürdürürken yüksek faiz talebinde  bulunamazlar, bu kendileri için de doğru değildir. En yüksek karları, faizlerin  düştüğü zamanlarda kazanıyoruz. Çünkü bu defa 35 günlük mevduatlarımız kısa süre  içerisinde yeniden fiyatlanır ve maliyet düşer. Halbuki daha önce yaratmış  olduğunuz aktiflerin nispeten daha yüksek oranlı getirileri sizi bir müddet daha  besler. Onun için bence bu faiz konusunda, artık iktisat biliminin kuralları her  ne ise onların gerektirdiği şekilde hareket edilmeli. Hoşumuza gitmeyebilir. Kötü  bir örnek ama; yeri geliyor kemoterapi yapılıyor. Çok mu arzu ediliyor? Hayır…  Faiz de böyle bir şeydir. Sizin onu çok sevdiğiniz istediğiniz anlamına gelmez,  ama gerektiği zaman her enstrüman kullanılabilmelidir.”
"KRİZ YÖNETME TECRÜBESİ OLAN BİR ÜLKEYİZ"
Yabancıların bakış açılarına dair de konuşan Bali, bankacılık  sisteminin aktif kalitesinin korunup korunamayacağı, reel sektörün borçlarının  çevrilebilirliği gibi konuların konuşulduğunu, bunların tabii kaygılar olduğunu  ifade etti.
Bali, "Biz de bunları dilimiz döndüğünce anlatıyoruz. Mesela  makroekonomik açıdan bütün faktörleri değerlendirmenin ihmal edilmesi de söz  konusu. Tabii ki yabancı iş çevreleri kaygılarını dile getiriyorlar. Çok yoğun  temaslar içinde olup gerçekçi bilgilerle beslenmelerini sağlamamız lazım." dedi.
İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, Türkiye'nin zorlukları ilk defa  yaşayan bir ülke olmadığına işaret ederek, "Kriz yönetme tecrübesi olan bir  ülkeyiz. Kamuda ve kuruluşlarda kriz yönetme konusunda tecrübeli yöneticileri  olan bir ülkeyiz. Bu dönemde çok iyi bir koordinasyonla, önceliklerimizi asla bir  diğerine feda etmeden,  dahili gündemlerle kafamızı fazla karıştırmadan,  yapılması gerekenlerin en doğrusunu özellikle dışarıya dönük taahhütlerimiz  açısından yapmamız gerekir diye düşünüyorum." diyerek sözlerini tamamladı.
haber7

Bakmadan Geçme